Sayın Cumhurbaşkanı;
Makamlar kişilere mülk değil emanettir. Bu kutsal madalyonun iki yüzü vardır, yetki ve sorumluluk. Birisi tek başına talep edilemez. Sorumluluklar, makam sahiplerine, yetkilerinin bedeli olarak verilmiştir. Yetkiler kullanılırken, sorumluluklarda ki kaçınılması düşünülemez.
T.C. Anayasası, hiçbir kişiye,zümreye, kuruma ayrıcalık tanımazken cumhurbaşkanlığı makamına büyük ayrıcalıklar tanımıştır. Makamı, cezai sorumluluklardan ari tutarken, yetkileri konusunda oldukça cömert davranmıştır. Ancak bu muafiyet cezai yaptırımlar içindir, vicdani muafiyeti kapsaması düşünülemez elbet!
Cumhurbaşkanı, devletin başıdır. Devletin en yüce makamdır. Başkomutandır. Milli Güvenlik kurulunun başıdır. Başbakanı ve bakanlar kurulu onun imzası ile göreve başlar. Kanunlar onun imzası ile yürürlüğe girer. Gerekli koşullarda, TBMM’ni feshetme yetkisi bile tanınmıştır kendisine.
Cumhurbaşkanı, ülkenin bir tek vatandaşını bile dışlamadan 74 milyonun cumhurbaşkanı olmak durumundadır. 74 milyonda o makamda oturanı kendisinin en yüce temsilcisi olarak görebilmelidir.
Ancak, üzülerek belirtelim ki, ne cumhurbaşkanı 74 milyonun tamamının cumhurbaşkanı olabilmiş, ne de 74 milyonun tamamı, cumhurbaşkanını kendi cumhurbaşkanı olarak göre bilmiştir. Hata, adaylıkla başlamış, seçimiyle devam ettirilmiştir. Birinci büyük hata, laik bir ülkede Müslüman bir cumhurbaşkanı olarak lanse edilmesidir. İkincisi, cumhurbaşkanı tek kişinin, adayı, seçimiyle de tek partinin cumhurbaşkanı olmanın ötesine geçememiştir. Daha sonraki, uygulamaları da buna kanıt oluşturmuştur.
Oysa, cumhurbaşkanı, birleştiricidir. Kucaklayıcıdır; halkın ve devletin çıkarlarını hem içeriye hem dışarıya karşı korumak ve kollamakla mükelleftir. Oysa cumhurbaşkanı, kendisini o makama getirenlerin gölgesinde kalmıştır. Öylesine gölgesinde kalmıştır ki, kendi görev süresini bile net olarak bilmemektedir. Bilen tek kişi kendisini o makama aday gösterendir!. Bırakın halkı, TBMM’nin bile bu konuda kesin bilgi sahibi değildir. Vesayetli bir makamın sahibinin kendisinden beklenen görevleri tarafsız şekilde yerine getirmesi beklenemez!
Cumhurbaşkanının görevi, anayasa Mahkemesince iptal edilen bunca yasaya rağmen, iptaline kesin gözüyle bakılan gece yarısı kanunlarını bile bekletmeden imzalamak değil, anayasaya aykırı kanunların önünü kesmektir. Anayasa mahkemesinin Türk Milleti adına karar verdiğini, onu karalamaya kalkanlara bunu hatırlatmalıdır. Aynı durum, başta TSK olmak üzere. Devleti devlet yapan tüm kurumlar için de geçerlidir.
Cumhurbaşkanının görevi, sadece şehit cenazelerine önceden hazırlanmış izlenimi veren taziye mesajları göndermek değildir. Bu taziyelere neden olan durumların sorumlularını ve çözümlerini, yetkililerle birlikte arayıp bulmaktır. Sorumlularını uyarmaktır.
Özellikle son günlerde yoğunlaşan terör saldırıları düne göre çok ciddidir. Bir günde verilen şehitlerin sayısı iki elin parmaklarını aşmaktadır. Son iki ayda 24 saldırı, 40 şehit. Her bir şehidin acısıyla yanan yürek, sadece ana yüreği değil.
Hiçbir bakanın, bürokratın, müsteşarın, başbakanın oğlu şehit olmadığı için, hamasi nutuklarla dile getirilen acılar sanaldır. Öyle olmasaydı, “dökülen kan yerde kalmayacaktır!” beyanlarının gereği çoktan yerine getirilirdi. Bir cumhurbaşkanı bunu görmezlikten gelemez. Şehitler için başsağlığı taziyeleri yetmez! Yeni şehitler yaratmanın önü kesilmelidir. Artık vatandaş, “güzel öldüler” safsatasının arkasında teselli arayanları iyi sözlerle anmamaktadır!
Cumhurbaşkanının cezai yaptırımlardan muaf olması, vicdani sorumluluklardan da kendisini muaf görmesi anlamına gelmeyeceğini bir kez daha belirtelim.
. “Güzel şeyler olacak!” deyip ucu açık açılımların ilk mesajını vermede kendisini görevli sayan cumhurbaşkanı, asıl çare bulmada görevli olduğunu bilmelidir!..
Sayın Cumhurbaşkanı;
Hani istihbarat paylaşımı vardı? Vaat-edilen istihbaratın gereğini yerine getirmeyenlerden hesabı ülke adına siz sormakla mükellefsiniz. Sormayanlardan, hesabı sormakta size düşer!
Terörle mücadeleye ömrünü adamış komutanlar, terörist olarak suçlanıp sorgulanıyorsa, hapse atılıyorsa, bu ordu, moral olarak terörle mücadele edebilir mi!? Başta Başbakan, olmak üzere yakın çevresindeki yetkililer,“terör örgütünün arkasında, artık kimlerin bulunduğu apaçık ortada. Teröristler birtakım güçlerin, taşeronluğunu yapmaktadır Bunu herkes biliyor. Ancak bunu söylemek, açıklamak, ciğeri yanan şehit anası, babası ve yakınlarını teselliye yetmiyor” demekteler… Meclis Başkanı da bunu söylüyor. Başbakan yardımcıları da!
“Bunu herkes biliyor” dendiğine göre, bu ülkenin en yetkin kişisi olarak “terörün arkasındakileri”; teröristlerin “taşeronlarını” sizin de bilmeniz beklenir. Eğer biliyor da bildiğiniz halde tedbir almıyorsanız, bulunduğunuz makamın size yüklediği görevi yerine getirmiyorsunuz demektir. Bu; durum, cumhurbaşkanlığı makamına tanınan muafiyetlerin dışındadır. Yok eğer, bilmiyorsanız, yukarıdaki söylemin sahiplerinden hesabını sormalısınız.. Hem sizi bilgilendirmemenin, hem de gereğini yapmamanın hesabını.
Kimmiş, devlet millet kucaklaşmasına engel olan. Kimmiş taşeron, kimmiş terörün finansörü, kimmiş işbirlikçi hain!
Eğer dışarıdaysa düşman, soralım o zaman; “hiç mi faydası olmamış 85 ülkeye yapılan, 250 dış gezilerin! “kak” dalkavukluğu ile daha dün devlet başkanları gibi karşılanan aşiret reislerine gösterilen iltifatların!