Yıllardır ders kitaplarında da gördüğümüz zamir, sıfat, adıl… vs. nin dışında dilimizin gerçek oluşumuyla ilgili derinden derine çalışmalar yapıyoruz. Elde edilen her bilginin ardında bir de geçmişin izleri, bize kültürümüz açısından ışık tutmaya son hızla devam ediyor ne güzel… Farklı farklı bir sürü terim, kiminin ne anlama geldiği ilk anda anlaşılır gibi değil, fakat özümüz bunlar zaten, aslımız, dilimiz…
İlk planda karşımıza, dil ölçülerimize dair tabi, XII. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut’un bize dil konusunda önderlik eden eseri, Divan-ı Lügatit’Türk çıkmakta.
Eski çağlarda yazının kullanımı zaten kısıtlı idi, üstelik göçler, kız alıp vermeler, kültürlerin iç içe olması dillerde bazı değişikliklere ve birleşmelere neden olmuştur. Nihayetinde Farsça ve Arapça kelimelerin çoğunluğu da görülmekte. Cumhuriyet dönemi araştırmalarının sonuçlarında da gördük Türkçeye özgü terimlerin nasıl günümüze kadar kendini, tam olmasa da büyük çoğunlukta koruyabildiğini. Ziya Gökalp’in “Bu milletin özü Türkçedir” sözü araştırmaların derinliğini ve dilimize olan bağlılığını bize bu dönemde de kanıtlamakta. Üzerinde durulan önemli bir konu ise asıl dil yapımızın Azeri diliyle eşit olduğu kanısıdır. “Azeri Oğuzcası” bunun göstergelerinden yalnız birisidir Türkçeye dair. Orta Asya’da kurulan hakimiyetle birlikte dilimizde de değişiklikler ya da olgunlaşmalar görüldü. Öncelikle kelime yapısında birtakım değişimler ön plana çıktı, sonrasında da farklı dillerle birlikte dil kaynaşması meydana gelmiştir.
İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı başlı başına değişimin zayıf noktası gibidir aslında. Sözlü kültür ortamı ve göçebe yaşam tarzı dolayısıyla farklı kültürlerin etkileşimi söz konusudur bu dönemde. Bu dönemin etkili olan unsuru geçim ve savaşlardı, bu yüzden de dilin gelişimi veya öğrenim yoktu. Genel kültür unsurları edebiyat bilimi açısından farklı özellikler ve adlarla isimlendirilmiştir: Koşuk, sav, sagu, destan, sığır şöleni, yuğ, şam, şaman, kam, baksı… vs. Bunlar sözlü kültür etrafında, günümüze ulaşan terimlerdir. Bu dönemden geriye aktarılma bilgiler yani doğruluğu pek de bilinmeyen bazı bilgiler süregelmiştir. Daha çok destan özelliği arasında günümüze ulaşan bu bilgilerin kaynağı yoktur. O günün şartlarına uygun bir eserden de açıkça söz edilemez. Edebiyat ve tarih kitaplarında da özetlendiği üzere, genel bir bakış açısı olan bu dönemin sanat açısından da kalıcı eserleri olmamıştır, çünkü göçebe yaşam tarzından dolayı, bu dönemde yaşayan insanlar taşıyabilecekleri şekilde malzeme yapımında bulunmuşlardır.
Genç Yazardan Sevgi ve Saygılarla…