DEĞERLİ DOSTLAR (4)
SAYIN KILIÇDAROĞLU’NA, gerekçeli “Aday olmayın!” talebimizi ilettiğimiz açık mektubun 4. bölümündeyiz. (Bölüm’3’ten devam)
*
Sayın Kılıçdaroğlu;
her gün Anayasa ayaklar altına alınırken, adalet nakte(?) tahvil olmuşken, hak gaspları, hukuksuzluklar ayyuka çıkmışken yasaların sizlere tanıdığı hakları bile yeterince koruyup -direnip- savunamadınız. “Hak, hukuk adalet” sloganlarda kaldı.
* Örneğin: Adalet “adına” Ankara’dan İstanbul’a 430 km yürüdünüz. Tüm demokratların desteği de yanınızda oldu. Ne yazık ki aldığınız desteğin karşılığını veremediniz. Hatay’dan Ankara’ya aynı amaç için yürüyüşe geçenlere (TİP-Erkan Baş) destek verme görevi, asli amacın öncüsü olarak, size düşmez miydi? (Her iki durumda da gerekçe haksız yere demir parmaklıklar arkasında tutulan milletvekili için adalet istemek değil miydi?)
Dürüstlük sadece çalmamak, yalan söylememek, eşitlik istemek, hak hukuk adalet demek değildi ki!… Karşı durmak, direnmek, yasal hakların kullanılmasında öncülük etmek, liderlik görevini yerine getirmek ve ortak ilkeler çerçevesinde tüm demokratlarla işbirliği ve dayanışma içinde olabilmekti. “Aman ne derler” korkusu söylemlerinize yansımış görünmese de eylemlerinizde hep var oldu.
Çekingenliğiniz halka korku olarak yansıdı.
Yaratılan bu korku da karşı cenaha cesaret verdi. Böylece bir öncüden yoksun kalan halk yaratılan baskılarla çaresizce, daha büyük korkulara, itaata ve biada teslim edildi. Ve sonuçta siyaseten pasifize olmuş sessiz bir yığın yaratıldı.
Oysa halkın –en az %50+1’inin- tek ihtiyacı cesaretli, dirayetli, güvenilir bir önderdi.
100 yıllık köklü ve devlet kurmuş bir partinin bunca yıllık genel başkanının bunları bilmiyor olması düşünülemez. Bir liderden beklenen, salt siyaset bilgisi ve öngörüsü değil, sosyolojiyi de psikolojiyi de, toplumbilime dair herşeyi de iyi bilmesi beklenir. Toplumu korkudan arındırmak lidere düşer. Hele ki korkunun kaynağı iktidar ise, bu kez bu görev doğrudan muhalefet liderinindir.
Korkuya önderlik etmek değil… Eylem ve davranışları ile topluma bayrak olmaktı aslolan!….
Son yılların en büyük eksiği de ne yazık ki bu olmuştur.
*
“Bir Sonrakine!” dilekleriyle ertelendi hep umutlar. Hem de başarısızlıklardan “başarı” destanları türeterek. Artık sabır da bitti, süre de!…
Artık var olma, ya da yok olma sürecine girilmişse, tanınacak ek süre, hızla yaklaşan yokoluşa omuz vermek olur ki, Cumhuriyetçilerin, Atatürkçülerin gayri tahammülü yok bu gidişe…
Gemi su alırken başarı gösteremeyen bir kaptanın “gemiyi güvenli limana götürmek” gibi yeni bir görev talebi güven vermez.
O nedenle Aday olma!… diyoruz. Ve bu kararı kurultaydan olabildiğince önce –hemen bu gün örneğin- açık edin ki, daha çok adayla yeni bir demokrasi ve “Umudu Büyütme” şöleni yaşansın.
Bıkkınlık, öfke ve umutsuzluğun tek panzehiri bu!.
“Tanıklık ettiği olumsuzluklar karşısında sessizlik erdem değildir” diye bilir ve bunu öğretir bir eğitimci. Bu ilkeyi kendisine şiar edinmiş yıllarca bunu savunmuş, öğretmiş bir eğitimci, partinin gönüllü bir neferi olarak söylüyorum bunları.
Olur da, kurultayda kaybederseniz unutulursunuz. Aday olmamakla CHP’li her biryin gönlünde tahtınız olur. Dostça bir tekliftir bu!. A d a y o l m a y ı n ! . . .
* (Devam edecek….) (Önemine binaen az biraz daha sabır)
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci
mehmethalilarik@gmail.com
0535 202 11 61