Ekte sunduğum yazımın ciddiye alınıp paylaşılması ve hedefine mutlak ulaşması gerektiğine inanıyorum. Belki bazılarınızın söylemlerine tercüman olacak, belki de bazılarınızı kızdıracak. Ne var ki; bu soygun ve yalanın, çok ciddiye alınıp kararlı bir biçimde üzerine gidilmesi gerektiğine inanıyorsak yapmalıydık bunu. İşte bu yazı bu amaçla kaleme alındı. (Seri olarak da devam edecek)
SAYIN KILIÇDAROĞLU’NA APAÇIK BİR MEKTUP… (Bölüm 1)
Sayın Kılıçdaroğlu;
Şunu peşinen belirtmeliyim ki; kişinin kendisinden sözetemesini pek erdemli bulmam da; söyleyenin kişiliğine bakarak, söylenenleri, yazılanları ciddiye alıp almama konusunda bir önbilgi versin diye yapmak durumundayım bunu.
68’kuşağının zorlu koşullarından ve o günlerin ODTÜ’sünden azimli ve kararlı olma konusundaki mücadele ilhamını almış, yurtsever bir emekli eğitimciyim. Ve de partiliyim.
Bilirsiniz ki; bizim kuşağımızın yurtseverleri çilekeş bir nesildir. Bir yönleriyle sabırsız, bir başka yönleriyle cömert ve bir diğer yönleriyle de düşündüklerini söylemekte çekincesizdirer.
Özellikle de bu nitelikleri onları hep dokuz köyden kovulan yapmış olsa da, “erdemleri” kabul ettikleri bu huylarından hiçbir güç vazgeçirememiştir onları.
Onların bu özellikleri bireysel çıkarcılıktan uzak olduklarının birincil kanıtıdır.
Burada söylenecekleri ve yazılacakları da bu bağlamda değerlendirin lütfen. Çünkü bizler; “bir” söyleyeceğimizi “bin” düşünür öyle söyleriz. Her söylenen mutlak bir düşünce sistematiğinin içinden süzülüp geldiği için de geri vites yoktur, zira ihtiyaç yoktur… Zira yurtseverliğin hedefe varması için gerekenlerin yapılması ötesinde bir beklentimiz yoktur. Hele hele bu kirletilmiş siyaset ortamında hiç mi hiçbir beklentimiz yoktur.
Sayın Kılıçdaroğlu;
Söylemlerimi ve yazfdıklarımı ciddiye almanız konusunda bir özel nedenim daha var benim…
Eskişehir Kolejinde üç yıl süreyle öğretmenliğini yapmış birsi olarak, Milli Eğitim Bakanı, Nabi Avcı’ya, o rezil 4+4+4 eğitim yasasını Meclis’ten geçirirken takındığı antidemokratik tavıra dair yazdığım mektubu Büyük Meclis’in kürsüsünden okuyarak, yazdıklarım üzerinden beni ciddiye almıştınız. Şimdi de, aynı idrak, akıl ve vicdani duygularla kaleme aldıklarımı da ciddiye almak durumundasınız.
Yıllar neyse de, son üçbeş yılda, özellikle de son bir yılın 6 ayına söyleyeceklerimiz birikti, harman oldu, taştı.
Sabırla bekledik… İktidarca fütursuzca ortaya konan soygun, vurgun, talan, yalan ve insanlık erdemini ve demokrasiyi katleden eylemler son bulsun.
Bizim sabrımız; her geçen gün artan yasatanımazlığın azgın akışı içinde iktidarın bu gidişi kendiliğiden durdurması değil, sizlerin bu gidişin önünde bir engel, bir perde, bir güç oluşumuna önderlik edeceğiniz beklentimizdendi.
Ne var ki; soygun vurgun talan arttıkça, adeta paralellik sağlama adına-inadına suskunluk arttı. Karşı çıkışlar ne salıdan salıya üçyüz beşyüz k,şilik grup toplantılarını aştı, ne de milyonların yanan yüreğine ulaştı. Soğutamadınız milyonların yanan yüreğini… Karşılayamadınız milyonların beklentisini… Tercümanı olamadınız halkın sıkıntılarının.
Dar kalıplar içindeki içe dönük hizip siyaseti ise işin cabası…
Harman oldu söyleyeceklerimiz dememiz bundan.
İşte bu nedenle yazacaklarımın nereden başlayıp nerede biteceğini ben de bilmiyorum.
Bu açık mektubumu bir giriş sayın lütfen… Bu şu demektir ki; açık mektubum uzun olacak…
Dilerim ki; söyleyeceklerim size ulaşsın… Size ulaşmakla kalmasın, demokrasinin temel taşı olan fikir özgürlüğ bağlamında (ne yazık ki); gittikçe küskünleşen, umutsuzlaşan, sabırsızlaşan sosyal demokratların bir nebzecik sesi olarak algılansın.
Birinci bölümde bu kadar yeter…
İkinci bölümde; “Sayın Kılıçdaroğlu:…” diye başlayıp, somut olgular ve öneriler üzerinden devam edeceğiz.
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com
(Tel. 0535 202 11 61)