Bir anneler gününü daha geride bıraktık. Hepsini sevgiyle andık. Onlara hediyeler aldık, ellerinden öptük… Kaybettiklerimize de hüzünlendik ve hıçkıra hıçkıra ağladık…
O elleri öpülesi anneler, evlatlarını namuslu ve iyi birer insan olarak yetiştirmek isterken, bu dünyanın kötü gidişinden kimler sorumlu dersiniz?
Anneler, çocuklarını iyi yetiştireyim derken, acaba dış dünyanın virüslerinden korumada güçlük mü çekiyorlardı? İyi yetiştirdiğini düşündüğü bir çocuk, nasıl oluyordu da büyüdüğünde bir hırsıza veya dünyayı felakete sürükleyen bir lidere dönüşebiliyordu?
Davranışçılığın kurucusu Amerikalı Psikolog John Broadus Watson, “Bana rastgele bir bebek verin, soyu-sopu, yetenekleri, eğitimleri, becerileri vs. ne olursa olsun, ondan istediğim şeyi yaratırım. Bir doktor, avukat, tüccar hatta bir hırsız, bir katil…” İşte bu görüşe göre sanırım, okullarda veya kuytu köşelerde dayatılan ne olduğu belli olmayan sistemler, çocukların aklını çeliyor. Birçoğu da cemaat denen yapıların içinde ne olduğu belirsiz bir şekilde yetiştirilerek sistemin birer parçası haline gelebiliyorlar. Maalesef kötü maskeler iş başında! Annelerin iyi yetiştirdiği o masum çocukları ellerinden alıp, beyinlerini yıkayarak maşa olarak yine insanlığın üstüne salıyorlar.
Birçoğumuz sokakta hiç bir şeyden haberi olmadan oynayan bir çocuğu seyrederken, imreniriz ve yanımızdakine, “Keşke bu çağlarda olabilsek. En güzel çağları… Yarın büyüdüğünde belki de böyle masum olmayacak.” derken acaba yaptıklarımızın veya gördüğümüz kötü maskeleri mi ortaya seriyoruz?
Aslında tek suçumuz, hırsımız ve hiç ölmeyecek gibi dünya nimetlerine sarılmamızdır. Belki de Nuh Tufanından sonra geride kalanların bir bölgede hep birlikte yaşamak isterken, kurtuldukları için Tanrıya teşekkür amacıyla yaptıkları Babil Kulesi mi insanlığın sonunu hazırlamıştı? Tanrı bu duruma kızıp, onları kavimler halinde yeryüzüne dağıttığında, insanoğlu bencilleşti ve içindeki şeytana esir düşerek hep ‘daha fazla daha fazla!’ dedi. İşte bu düşüncede olanlar bir araya geldi, devletleri kurdu. Kimisi büyük kimisi küçüktü. Dünya nimetlerini bilimle ele geçirenler, yer altı zenginliklerini sınırlarına taşıdılar. Ham maddeyi işleyerek ürettikleri mal ve silahlarla dünya pazarlarını ele geçirdiler. Diğer küçüklere yaşama hakkı vermediler. Ve hala da vermiyorlar… Ne yazık ki, büyük bir servet ve gücü elinde bulunduran bir avuç zengin, dünyanın kaderiyle oynamaya devam ediyor. Bunun adı da İlluminati oldu. Bunlar, kendilerinden küçük olan devletleri diyazn etmeye çalıştılar ve çalışmaya da devam ediyorlar. En güçlü silahı onlar üretiyor. Ürettikçe satıyorlar. Sattıkça ülkelerde biriken silahlar paslanacak değil ya! Hemen gizli güçlerini devreye sokup üçüncü dünya ülkelerini birbirine kırdırmanın yollarını arıyorlar. Araya attıkları nifaklarla bir gecede savaş çıkartıp dünyanın altını üstüne getirebiliyorlar. Onlar geride keyifliler… Silahları satıldıkça daha çok kazanıyorlar. Kazandıkça daha çok üretiyorlar! Ve bu oyuna gelen milyarlarca insan aynı dil ve dinden olmasına rağmen birbirini yemeye devam ediyorlar… Onlar avuçlarını ovuştururken, insanlık ölüyor, insanlık!
Zenginliğin sınırı yok ki!
Dünya nimetlerini bir şekilde ele geçirenler, yeryüzünün tümüne sahip olmak için çabalayıp duruyorlar demiştim. Onlar güçlü, hatta daha güçlü olacaklar! Yanında çalışan kölelerden binlerce olacak! Ucuza üretecekler! Bütün hesapları bunun üzerine. Sendikalar olmayacak ve hükümetler kanunlarıyla birlikte hep onlar için çalışacak! Çalışanlar ise örgütlenmeyecek! Fabrikaların üretim bantlarından hiç ayrılmayıp kafasını kaldırmayacaklar! Bir araya gelip başkaldırdıklarında hükûmetlerin polislerince cezalandırılacaklar. Hatta hapis yatacaklar! İşlerine son verilecekler! Nasıl olsa, milyonlarca işsiz insan köle olmaya hazır beklemekte onlar için… Bu zenginlerin sürekli pazarları olmalı. Kendilerini engelleyen iktidarlar ‘tu kaka’ olacak, uyarılacak, laftan anlamayanlar ise gün gelecek silahlarla yok edilecektir! İlluminatinin paraları olacak, hem de tonlarca!
Eeeee… Ya sonra?
İşte bir annenin engel olamadığı durumlar da bu gerçeklerdir! Sizce birçok insan, anne sütünün hakkını ve helalini verebiliyor mu?
Ne dersiniz?
Ertuğrul Erdoğan
Ondörtmayısikibinonsekiz