Semavi Kitaplar için insanlığın yeryüzünde bulunma sebebi, insanlığın atası kabuledilen Adem’in çiğnediği yasakla ilgilidir. Hz.Adem’in sembolik yada başka birçok yoruma neden ilk yasağı çiğneme cüreti, kısa vadede sürgünle cezalandırılır. Tanrı, bu kısa vadeli cezadan sonra, Adem’e tüm neslini kapsayacak uzun vadeli planını anlatır, “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.‘’[1] Plan oldukça basittir ancak, uzun vadede, binlerce yıllık ve/ya on binlerce yıllık sürecek olan insanlık tarihi için oldukça zor bir sınavdır; plan ve program içerisinde, daha önce Tanrı’nın sunduğu hazır nimetlere kavuşmanın yolu artık emek, iş, uğraş ve gerekirse bu yolda çatışmak, yarışmak ve savaşmaktır.
İnsanoğlunun yüreğinde bulunan özlem ve hasretin kökeni, insanlığın Âdem’in yaratıldığı Cennet Yurdu olabilir mi? Çünkü insan hiçbir zaman kendisini dünyaya layık, dünyalı görme eğiliminde değildir; Semavi Kitaplar, insanlığın anavatanı olarak Âdem’in Yurdunu işaret ederler, özellikle Kuran’da bu Cennet’in dünya üstü, dünya ötesi olduğunu vurgulayan güçlü ifadeler mevcuttur. O halde Yaratılışın bir sırrı da kuşkusuz insanlığın anavatanına çalışarak ve çabalayarak, tam anlamıyla hak ederek girebilmesinin sınavı olsa gerek. Âdem’in işlemiş olduğu günahın sorumluluğu torunlarına geçmemiştir ancak, yeryüzüne gelme nedenleri sayılabilir; yanı sıra bu günahı işleyen de kendi çabasıyla işlemiştir ve Peygamberlerin işlediklerine günah değil, Tanrı ile kendi aralarında olması hasebiyle literatürde ‘’zelle’’ denilir, çünkü bu hatalar diğer insanlarla olan ilişkilerle değil, Tanrı karşısında insan olma nitelikleriyle açıklanabilir. ‘’Gerçekten hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenemez. Şunu iyi bilin ki, insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir. ‘’[2]
Âdem’in iki oğlu, yaptıkları ilk kavga emek ve haksız kazanç arasında biçimlenir; biri Çobandır, diğeri Çiftçi. Habil, kazandıklarıyla mutludur, mülke ve dünya malına tenezzül ederek kardeşini kıskanmaz; kardeşi Kabil ise tam tersine kardeşini şiddetle kıskanıyor ve onu ortadan kaldırmayı, küçümsemeyi, emeğini hiçe saymayı, son olarak öldürmeyi göze alabiliyor. Böylece Kabil, cinayet işleyenlerin öncüsü, katillerin önderidir, bu suçu icat edenlerin ilk olması nedeniyle işlenen her cinayetten pay sahibidir; ‘’Hiç bir Âdemoğlu zulüm ile öldürülmez, öldürülen (her insanın) kanından Âdem’in birinci oğlu Kabil’in hesabına bir pak ayrılır. Çünkü bu cinayeti âdet edenlerin önderi odur.’’[3]
Haksız kazanç, istisnasız tüm kutsal metinlerde kınanmıştır; üstelik zenginliğin vermiş olduğu güç ve iktidar ile yoksullara acı çektirmek, şımarmak, haksız yere insanları süründürmek, ayrıca yasaklanmıştır ve ölüm ötesinde kul hakkının, insan haklarının ne derece hassas tutulacağını bilmeyen Müslüman yoktur. Kutsal Metinlerde, Marksizm’in katı özel mülkiyet karşıtlığı bazı pasajlarda bulunabilir, paylaşım ve komün yaşamın belirtilerini de bulabilirsiniz. Ancak, kutsal metinlerin tüm ayetleri incelendiğinde, Peygamberlerin pratik yaşamları üzerine karşılaştırmalı bir araştırma yapıldığında, iki büyün sistemin (Kapitalizm ve Komünizm) aşırılıkları, dinlerin ‘’olması gereken dünya düzeni’’ ile farklılık arz ederler. Açıkça Kapitalizm’in ‘’sınırsız sermaye, sınırsız özel mülkiyet hakkı’’nın hiçbir ilahi dayanağı yoktur ve bu şeytani bir fısıltıdan ibarettir, çünkü Mülk Allah’ındır. “Mülk O’nundur.”[4]
Marksizm’in özel teşebbüs yasağı ise yanlışlanabilir olmaktan öte komiktir; Marksizm, Kapitalizm’i besleyen bir mekanizmadır, tüm kavramlarıyla Kapitalizm’in zıddı olmakla varolur, oysa Allah’ın toplumda gördüğü çeşitliliktir, çoğulculuktur, farklılıklardır. Kimi bilgide, kimi mülkiyette, kimi de takvada ileri olacaktır; kimi insan yönetim işlerinde, kimi ise üretim işlerinde ileride olacaktır, bu Allah’ın toplumsal yasalarıyla açıklanabilir, kaldıki yeryüzünde Cennet kurma ülküsü ve sonsuz yaşam ülküsü de Şeytani bir fısıltıdır. Çünkü ‘’Zengin eden de yoksul kılan da O’dur. ‘’[5] Bu bir döngüdür, hayat kuralıdır.
Yine de zenginlik O’na aittir ve paylaşmayan Allah’ın nimetlerini, mülkiyet hakkını gasletmiş olur, ‘’Allah kiminize kiminizden daha bol rızık verdi. Bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere verip de bu hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?’’[6]
Özel teşebbüs bir hak olarak görülmesine rağmen, zenginlerin dünyaya dalma olasılığı yüksek olduğundan, kitaplarda zenginlerin Allah’a uzaklığı vurgulanmıştır. ‘’Devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği’ne girmesinden daha kolaydır.’’[7] Dünya yaşamının geçiciliği karşısında insan, tüm güzelliklerin bir sahibinin olduğu gerçeğini unutmamalıdır, zira her şeyin altında dönüp dolaştığı Allah Egemenliğidir, ‘’Bilge kişi bilgeliğiyle, Güçlü kişi gücüyle, Zengin kişi zenginliğiyle övünmesin.’’[8]
Son olarak ‘’Cevami’ül Kelim’’ olan Hz. Muhammed’in toparlayıcı bir sözüyle bitirelim, “Sizi çokluk mahvetti. İnsanoğlu ‘malım, malım’ der. Yiyip tükettiğinden, ya da giyip eskittiğinden, ya da paylaştığından başka senin malın mı var?’’[9]
Sevgiler, saygılar
M.Salih ÖZALP
Link: www.yazarportal.com
Web: www.mazdek.com
[1] Tevrat, Yaratılış, 3: 17
[2] Necm Suresi, 38-41
[3] Sahih-i Buhari, Bölüm 9, Hadis No: 1371
[4] En’âm Suresi, Zümer Suresi, 6
[5] Necm Suresi, 48
[6] Nahl Suresi, 71
[7] İncil, Matta, 10: 25
[8] Tevrat, Yeremya, 9: 23
[9] Müslim, Zühd 3; Tirmizî, Zühd 31