1971 yılı doğumlu, Kafkas kökenli, Pan Türkizm siyasî görüşüne sahip olduğu bilinen Sedat Peker; 1990’lı yıllardan bu yana çete/çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek, evrakta sahtecilik, hürriyetten yoksun bırakma, zorla alıkoyma, adam öldürmeye azmettirmek, tehditle tahsilat gibi suçlardan yargılanmış ve farklı tarihlerde cezalar almış bir kişi. Devlet kayıtlarına Suç Örgütü/Mafya Lideri olarak girmiştir. En son İçişleri Bakanlığı KOM Dairesi’nin verilerine göre; 1- Alaattin Çakıcı, 2- Sedat Şahin, 3- Sedat Peker yer alıyor. Halen yurtdışında olan, Organize Suç Örgütü yöneticisi ve üyesi olmaktan, kendisiyle bağlantılı kişilerin de suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, nitelikli yağma, gasp, rüşvet, yaralama, tehdit ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma gibi suçlardan soruşturma yürütülüyor, operasyonlar ve tutuklamalar yapılıyor.
2010 yılından bu yana gücüne güç katan, iktidar partisi destekli seçim mitingleri yapan, devlet koruması olup jammer kullanan, muhaliflere “kanınızı akıtırız” diye meydan okuyabilen, birçok resmî davette siyasetçilerden magazin figürlerine, gazetecilerden bürokratlara kadar birçok kişinin onunla fotoğraf çektirme yarışına girdiği Sedat Peker için son dönemde işler değişti. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun asıl hedef olduğu, onunla ters düşmesi sonucu ardı arkasına yayınladığı videolarla ifşalara başladı.
Öncelikle, ülke olarak takip ettiğimiz bu videolarda anlattıklarının tamamına inanıyorum. Hepsi belgeli, detaylı ayrıntı içeren, net, hiçbir tekzip almayan, hatta itiraz edenleri bile rezil edercesine ispatlayan açıklamalar. Açıklamalarının hepsinde siyasetçi-mafya-devlet ilişkisini anlatıyor. Sedat Peker bu açıklamalarla SKANDAL yaratmıştır. Bu olaylar skandaldır. Bunlar üzerine düşünülmesi gereken hususlar var.
Sedat Peker’in anlatımlarından anlaşılan; bu iktidar döneminde daha grift olmasına rağmen öncesinden de siyasetçilerle, devlet yöneticileriyle ilişkisi var. Tansu-Özer Çiller ile anektodları, abla, ağabey hitapları, iktidarından muhalefetine gayet samimi ilişkilere sahip. Mafya Lideri denilen biri ile siyasetçilerin, bürokratların nasıl bir ilişkisi olabilir? Olamaz, olmamalı tâbi. Bu olayları nereden, nasıl bildiği ve bu bilgi, belgelere nasıl sahip olduğu sorularının cevabı nettir. Mafyanın De facto olarak yönetimde, idare de olduğunu gösterir.
Bu skandalın ortaya çıkma nedenine yönelik iki farklı görüş var. Birincisi, Peker ve Soylu arasında varolan anlaşmalar gereği, Soylu verdiği sözleri tutmayıp, maddi-manevi çıkarlar yerine getirilmediği için ters düşülmesi. İkincisi, Soylu’yu bitirmeye yönelik, sahip olduğu gücü by-pass etmek için gerçek olayların ortaya dökülmesi.
Bana göre üçüncü bir ihtimal daha var ki, ben böyle olduğunu düşünüyorum. Evet kendi aralarında Soylu verdiği sözleri tutmadığı, taahhütlerini yerine getirmediği için husumet oluştu. Sonra, Sedat Peker’in anlatımlarından öğrendiğimiz hukuk dışılıklar içeren evi basıldı. Bunun üzerine ipler koptu ve ifşalarına başladı. Parti Başkanı ve üst yönetimin tüm bunları bildiğine inanmıyorum. Bir çoğunu onlar da yeni öğreniyor. Ama parti için devşirme olan, bulunduğu konum ve küçük ortağın desteği ile Parti içinde hatırı sayılır güce ulaşan Soylu’nun bertaraf edilmesi için müdahale etmiyorlar. Soylu, Sosyal Medya başta olmak üzere, partiden hiçbir destek görmüyor. Bunu değiştirmek için son bir kaç gündür, Bakanlığına ait operasyonlar yapılmaya başlandı ama değişmez. Destek bulacağını düşünmüyorum. Sedat Peker’in hedefi öncelikle Soylu ve Pelikancılar. İkisi de parti içinde muhalafet yapabilecek güce sahipti. Diğer adı geçen gazeteci, iş adamı niteliğinde olanların vazgeçilmesi, olmaması zaten sorun yaratmaz. Bundan sonra yapacağı ifşalarının da bu çerçevede olacağını düşünüyorum. Ama bu suçlamalara maruz kalan bir Bakan, o makamda oturamaz, kimse de arkasında duramaz. Biraz daha güç kaybetmesi, yara alması bekleniyor olabilir. Parti yönetimi içerik ve kapsam olarak büyüyerek giden bu ifşa sürecine izin vermeyecektir. Akılcı olan da budur zaten. Eğer bu bir savaşsa, kazanan Sedat Peker olmuştur, olacaktır.
Sebebi, oluşumu nasıl olursa olsun. Ortada bir Skandal olay var. Peki değişen ne var? Şu an için hiç. Sedat Peker’in sahip olduğu devlet avantajlarına şimdilerde Alaattin Çakıcı sahip. KOM listesine göre bu avantajlar üçüncü sıradan birinci sıraya çıkmış durumda. Yani mantık aynı. Asıl önemli olan, Adalet Bakanlığı’nın sessizliği, bu suçlamalara maruz kalan bir Bakanın istifa etmemesi, görevden alınamaması, bu skandalın TBMM’ye taşınamaması.
Vatanperverliği ve vatan sevgisine laf söyletmeyen Sedat Peker, Soylu ile çıkar çatışması yaşamayıp ters düşmeseydi, evine baskın yapılmayıp onu çok üzen olaylar yaşanmasaydı bu ifşaları yapacak mıydı? Eminim ki hayır. Asla anlatmayacaktı. Bu hukuksuzluklara, suistimallere göz yummaya devam edecekti. Ya da liyakatsiz olduğunu itiraf eden bir İçişleri Bakanı olmasaydı, bu olaylar yaşanır mıydı? Yine cevabım hayır. Bu kirli işlerin, ilişkilerin ortaya çıkıp, öğrenmemize neden olan o iki şirinlik abidesi cimcimeye teşekkür ediyorum. Bahtları açık olsun. Ama bu olayları, benim de hukuk dışı olduğunda hemfikir olduğum benzer ev baskınlarını böyle bir güce sahip olmayan, sırf muhalif olduğu için o kadar çok saygın, masum insan ve aileleri yaşadı ki.
Bu olayda ki anafikir hep savunduğum sonuca götürüyor beni; hukukun üstünlüğü, adil ve bağımsız yargı, kuvvetler ayrılığı olmazsa olmaz şarttır. Devlet kadroları oluşturulurken Liyakat temel kriter olmalıdır.
Derin Devlet diye bir oluşumu kabul ederseniz, suç teşkil eden tüm olayları, uyuşturucudan kara paraya tüm kirli işleri kabul etmiş olursunuz. Devletin gizli, güvenliği ile ilgili operasyonları, işlevleri olur. Her devletin var. Ama bunları yetişmiş kadroları, kendi personeli ile yapar, yapmalıdır. Onun içindir ki, Derin Devlet kabul edilmemesi gereken bir kavramdır.
Hukuk Devleti Mafya ile iş birliği yapmaz. Eğer yapıyorsa, ya o makamda olan kişi makamını hak etmiyor ve derhal ayrılması gerekir ya da Mafya dediginiz kişi Mafya değildir. Siz karar verin…