Şehirleşme çağımızın yaşam anlayışının doğal bir sonucudur ve iklim değişikliği ile mücadelede şehirlerin rolü büyüktür. Şehirlerde, sıcaklığın en fazla olduğu alan yapılaşmanın en fazla olduğu şehir merkezi iken en az olduğu alan ise tarım arazileri ve ormanların bulunduğu alanlardır. Zaman zaman bu iki alan arasındaki sıcaklık farkları 4 °C’yi aşabilmektedir. Bir şehir oluştuğunda kendi iklimini yaratmakta ve çevre iklimi ile çeşitli yollarla etkileşime girmektedir. Bilinçsiz şehirleşme ve sanayileşme, atmosferin sınır tabakasındaki ısı ve su döngüsünü etkilemekte ve kent iklimini kırsal alandan farklılaştırmaktadır.
“Kentsel ısı adası” olarak adlandırılan bu durum küresel iklim değişiminin yerel ölçekte tetiklemekte olup, canlıların sağlığı, insanların yaşam kalitesi, enerji tüketimini olumsuz yönde etkilemektedir. İklim değişikliğinin kent ısı adasıyla daha fazla hissedilen etkileriyle mücadele etmek, vatandaşlara daha yaşanabilir, sağlıklı, sürdürülebilir bir çevre sunmak, iklim değişikliği kaynaklı riskleri azaltmak için ulusal ölçekte belirlenen politikaların yerel ölçekte uygulanmasında-yaygınlaştırılmasında belediyelere büyük görev düşmektedir. Bu kapsamda, küresel boyutlara ulaşan sorunun çözümü için belediyeler ulusal politikalar doğrultusunda (kendi özel koşullarını dikkate alarak) yerel ölçekte stratejiler geliştirilerek eylem planlarını hazırlamalı ve uygulamalıdırlar.
Şehirleşme ve beraberinde gelen her şey insanlığın var olduğu günden bu güne kadar süregelmiş bundan sonra da devam edecek olan bir yaşam gerçeğidir. Yapılan araştırmalarda bu durum aşağıda olduğu gibi yer bulmuştur.
“Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2014 yılında yayımladığı 5. Değerlendirme Raporu’na (AR5) göre dünyada kentleşme küresel bir trend haline gelmiştir. 1900’de dünya nüfusunun %13’ü kentlerde yaşarken, günümüzde dünya nüfusunun neredeyse yarıdan fazlası kentlerde yaşamaktadır. 2050 yılında dünya nüfusunun %64 – %69’un kentlerde yer alması beklenmektedir. Bir başka ifade ile her hafta dünyada kent nüfusu yaklaşık 1.3 milyon artmaktadır.”(Seto vd., 2014: 929)
“Her şeyden önce, IPCC AR5’e göre kentlerde iklim değişikliği kaynaklı riskler (kuraklık, aşırı yağışlar, seller, toprak kaymaları, su kıtlığı, hava kirliliği vb.) artma eğilimindedir. Dahası, iklim değişikliğinin altyapı sistemleri (su, elektrik, kanalizasyon, ulaşım, telekomünikasyon vb.), kamu hizmetleri (sigorta, sağlık, afet ve acil yardım), yapılı çevre ve ekosistem hizmetleri üzerinde büyük etkiler yapması beklenmektedir. Sadece yoksul ülkelerin değil, aynı zamanda zengin ülkelerin de beklenmedik iklim olaylarından etkileneceği tahmin edilmektedir. Bundan dolayı küresel iklim değişikliği uyum politikasının başarılı olabilmesi için kentsel alanda eyleme geçmek zorunluluk haline gelmiştir.” (Revi vd., 2014: 538)
“Günümüzde bilim ve siyaset çevrelerinde kentsel yönetişim kapasitesi oluşturma, etkili iklim politikası izlemenin çok önemli bir unsuru olarak kabul edilmektedir. Zira artık küresel iklim değişikliği sorunu ile mücadelenin sadece devletler arasında değil, aynı zamanda ulus üstü ve ulus altı diğer yönetim kademeleri ile özel sektör ve sivil toplum örgütleri arasında daha önce hiç görülme-dik derecede daha fazla işbirliği yapmayı gerektirdiği anlaşılmıştır. Başarılı azaltım ve uyum politikaları için uluslararası ve ulusal aktörler tarafından alınan iklim tedbirlerinin yerel kademede birçok insiyatif tarafından tasarlanması ve uygulanması gerekmektedir.” (Anguelovski, Carmin, 2011: 169)
“Her ne kadar hâkim bilimsel söylem iklim değişikliğini devletlerin ilgilenmesi gereken küresel bir sorun olarak çerçevelese de, iklim değişikliğinin aynı zamanda kentsel bir sorun olduğu artık hem siyasi hem de akademik çevrelerde geniş ölçüde kabul görmektedir.” (Bulkeley, Kern, 2006: 2237)
Ağbağı tarafından 2011 yılında yayımlanan İklim Değişikliği ve Kentler İlk Değerlendirme Raporu’na (ARC3) göre iklim değişikliğine karşı son derece kırılgan olan kentler, aynı zamanda, hem azaltım hem de uyum çabalarına öncülük etme potansiyeline sahiptir. Dünya nüfusunun yarısından fazlasını barındıran kentler, iklim değişikliği sorunu karşısında ön sırada yer almaktadır. Gerçi dünyada birçok kent azaltım ve uyum eylemleri bakımından birçok ekonomik ve siyasi kısıtla karşı karşıyadır. Buna rağmen, kentler iklim değişikliği konusunda nasıl eylemde bulunmalı konusun-da laboratuvar olma işlevi görmektedir.”(Rosenzweig vd., 2011: xxii)
Şehirleşmenin iklim üzerinde daha az etkili olabilmesi ve bu değişim sürecini yavaşlatacak neler yapılmalı sorusuna yanıt aranırken, özellikle 2005’te Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmesiyle birlikte iklim değişikliği politikası alanında kentlerin (yerel yönetimlerin) önemli politika aktörleri haline geldiğini ortaya koymaktadır.
“Günümüzde yerelde iklim değişikliği azaltım ve uyum politikaları ile ilgili uygulanan birçok proje ve program olmasına rağmen, kentsel iklim yönetişimi için tüm dünyada kabul görmüş standartlardan veya normlardan söz etmek mümkün değildir.” (Anguelovski, Carmin, 2011: 170)
“Bu durum yerel yönetimlerin görev ve sorumlulukları ülkeden ülkeye farklılık gösterdiği için şaşırtıcı değildir. Örn; İngiltere’de yerel yönetimler sadece yasal olarak izin verilen görevleri yerine getirir. İngiltere’de yerel yönetimlerin yetkileri genel değildir. Buna karşın Almanya’da yerel yönetimler özerk idarelerdir. Almanya’da yerel yönetimler yerel toplumla ilgili her türlü mesele hakkında karar alabilir.” (Bulkeley, Kern, 2006: 2238-2239)
“Yerel yönetimlerin görev ve yetkilerinde yasal farklılıklar olmasına ilaveten birçok ülkede yerel yönetimlerin iklim politikası izlemesi isteğe bağlıdır, yasal bir zorunluluk yoktur. Yerel yönetimler iklim değişikliği konusunda hare-kete geçip geçmemede tamamen serbesttir.” (Van Staden, 2010: 24)
Kentlerde enerji, ulaşım, atık, kent planlama ve arazi kullanımı gibi alanlar ön plana çıkmakta ise de öncelik kazanan alan enerji sektörüdür. Enerji verimliliği (enerji tüketimini azaltarak karbondioksit salımını azaltma) iklim değişikliği politikası açısından yararlı olduğu gibi enerji maliyetlerini düşürme açısından da yararlıdır. Ulaşım sektöründe toplu taşıma araçlarını enerji verimliliğine göre yenileme/geliştirme, yürüme ve bisiklet kullanma gibi hususlar üzerinde durulmaktadır. Yerel atık politikası; atıkların önlenmesi, yeniden kullanımı/dönüştürmesi ve atıktan elektrik üretme gibi tedbirleri ön plana çıkarmakta, yeni kurulacak mahalleler ve binalar için enerji verimliliğine uygun standartlar geliştirme üzerine yoğunlaşılmaktadır.