Dereler köyünün tarihi çeşmesini, “kuru çeşme” olarak anmak üzüntü vericiydi. Çeşmenin kuruduğunu duyanlar, ilk ağızda “gürül gürül akan çeşme” diyorlardı.
Soluklanma yeri de denilen çeşme, o korkunç olaydan sonra kurumuştu.
Çarşı esnafı ve memurlar su almak için çeşme yanına çıkarlardı. Çeşmenin üzerine çatı yapılmış ve görülecek güzelliğe kavuşmuştu.
Terzinin çırağı, akşam geçerken, çeşmenin temizliğini yapar ve çevreyi düzenlerdi. Tarihi çeşmenin kara taşı pırıl pırıldı. Dinlenme yerinde buluşanlar hemen kalkmazlardı. Sohbet uzayıp giderdi. Sohbette dertler akan suya bırakıldığı ve moral bulunduğu söylenirdi. Çeşme yanından sahil ve kasaba kuş bakışı izlenebilirdi.
Ziyaretçilerin yanına gelen Nine, çırağın katlinden sonra çeşme kurudu. Üç caniyi asmış olsalardı, çırağın kanı yerde kalmayacak ve adalet yerini bulacaktı. Su belki de musluğu doldurasıya akacaktı. Çeşme bakıcısını kaybetti, musluktan tıslama sesi gelmeye başladı, dedi.
Ziyaretçileri karşılayan köyün azası, korkunç olayı anlattı.
Sabah olayın bilgisini, alır almaz, çeşme yanına koştum. Daha önce gelenler çırağın üzerini gazeteyle örtmüşler. İki gencimizi karakola koşturdum. Olay sahasına, insanların girmesine engel oldum. Çünkü katillere ait deliller karışmasın, istedim.
Çırak askerde iken, bir kış gecesi evleri yandı. Ana, baba ve kardeş kurtulamadı. Köylüler olarak gerekli işlemleri yaparak çırağı askerden aldık. Garip çırak evinin yolunu bulamadı. Canlı cenaze gibi evin yanmış kalıntılarının yanına geldik.
Köy olarak, evini yaptık ve onu garip koymadık. Kaç yıldır terzi de çıraklık yapıyordu. Usta ona baba gibi davranıyordu. Çırak kimsenin tavuğuna kış bile demezdi. Kimseye sözü olmazdı. Kimin ihtiyacı varsa çarşıdan alır getirirdi.
Dün akşam kendine diktiği yeleğin son düğmeleri aksadığı için geç kalmıştı. O gün dükkâna gelen, iri yarı bıyıklı ve esmer adam, ustaya gece gündüz yollardayım. Çevrede çeteler türemiş, önüne gelene sataşıyorlarmış. Tanıyan varsa kimin neyi ise bilmek istiyorum, dediğinde çırak korkmuştu.
Usta geç oldu, gitme yarın sabah erkenden açmamız gerekir. Buna rağmen çırak; ustam hazırlandım bir nefeste koşar giderim, dedi.
Gecenin yarısında çeşmenin yanına geldi. Sesleri duyanların anlattığına göre, üç kişi önüne çıktılar. Kafasına denk gelecek şekilde taşla vururlar ve parasını alırlar. Çırak boşluktan yararlanıp kaçmak ister.
Uzun boylu ve sakallı olan, taşı savurur. Çırağın yüzüne isabet eden taş, sırt üstü yere serilmesine neden olur. Düştüğünde kafasını taşa çarpar ve bağırır. Bu can havliyle, derin bir soluk alır ve hareketsiz uzanır.
Katiller cezasını çekecek fakat çırak bir daha aramızda olmayacaktır.
Çırak köy yoluna döndüğünde, ay buluta gizlenmiş ve karanlık çökmüştü. Sessizliği bozan köpek havlamalarını hayra yormadı ve ayağını çarptı, parmaklarının sızlamasına aldırış etmedi. Bu günkü iri yarı adam aklına gelince ürperdi. Yola çıktığına pişman oldu. Evlerden birinde ışık yansa kapısını çalacak kadar tereddüt içerisindeydi.
Bir yudum su içip koşmaya devam edecekti. Su için eğildiği sırada, caniler yola atladı. Parasını almak için tartakladılar. Sopa ve taşlarla iyice hırpaladılar. Kaçmak istediği anda yüzüne gelen büyük bir taşla sırt üstü yere düştü ve bağırdı. Böyle bir bağırma duyulmamıştı. Çırak peş peşe iki derin soluk alabildi.
Diktiği yeleğini kimin görmesini istemiş olduğu kendisiyle gitmişti.
Tarihi çeşme, bu vahim olaydan sonra kurumuştu.
Hasan TANRIVERDİ