Memleketimden İnsan Manzaraları – 450
Her Aşın Lezzeti Başka
öyle bir huyum var ki
şekere de hayır diyemem
bibere de…
H.E.
Biz oldukça farklı düşünüyoruz başkalarından, değil mi?
Pekiyi, doğru mu bu? Normal mi?
Tabii doğru, tabii normal…
Niçin doğru oluyormuş? Niçin normal?
Ailelerimiz farklı çünkü. Annelerimiz, babalarımız, ninelerimiz, dedelerimiz farklı… Doğduğumuz köy, il, ilçe doğduğumuz ortam farklı… Okuduğumuz okullar, öğretmenlerimiz farklı… Okuduğumuz gazeteler, dergiler, kitaplar farklı… Mesleğimiz, kazancımız farklı…
Etnik kimliğimiz, dinsel inançlarımız farklı… Yediğimiz besinler, içtiğimiz sular farklı… Aklımız, zekâmız, yeteneklerimiz farklı… Boyumuz, kilomuz, saçımız, gözümüz, derimizin rengi farklı…
Daha fazla saymayalım artık. Anlaşılıyor ki her şeyimiz farklı…
Öyleyse düşüncemiz de farklı olacak elbette. Öteki tüm farklılıkları normal sayıyorsak, farklı düşünmeyi de normal saymamız gerekmez mi?
Ben çok seviyorum ama siz isterseniz hiç sevmeyin imambayıldıyı. Ben çok seviyorum diye siz bana kızmayın, “Siz nasıl sevmezsiniz, böyle güzel bir yemeği?” diye ben de size kızmayayım, darılmayayım.
Ben pırasa yemeğini de çok severim ama bırakın sevmeyi ve yemeyi, “pırasa” sözünü duymaya bile dayanamayıp bayılan insanlar olduğunu öğrendim; birkaç gün önce.
Sevgili Fenerbahçeliler! Kızmayın Galatasaraylı ve Beşiktaşlılara sakın.
Trabzonspor, Konyaspor, Kayserispor’u alkışlayanlara da kızmayın.
Sevgili Müslümanlar! Hakaret etmeyin, başka dinden ve başka inançtan olanlara.
Sevgili Hıristiyanlar, Museviler, Hindular! Siz de saygı duyun Müslümanlara. Siz de saygı duyun bizim dinimize, inancımıza. Biz sizin kutsallarınıza saygı gösterelim ama siz de bizim kutsallarımıza saygı gösterin.
Kendimiz için hak saydığımız şeyleri, başkaları için hak saymazsak, uygar ve aydın bir insan olduğumuzu nasıl söyleyebiliriz?
Bırakın uygar ve aydın olmayı, insan olduğumuzu iddia edebilir miyiz?
İşte bu duygu ve düşüncelerle, bana gönderilen her iletiye yer veriyorum. Alkışlayana da yuh çekene de… Gördüğünüz gibi, sunulan hiçbir çiçeği, “Bu gülün dikeni var ama” diye geri çevirmiyorum.
Bakalım, neler var kutumuzda bugün. İlk sözü Baykal Veliağagil alıyor. Saygıyla dinliyoruz; Aksekili bu işadamını:
“Dünyada karşılığı, mantığı, bilimsel-sosyal-kültürel tartışması olmayan tartışmalar ve anlaşmazlık konuları hep din referanslı olanlardır. O sebeple dini bu derece her konuya sokmak zararlı, yanlış ve tehlikelidir.”
Var mı içinizde, Veliağagil’in bu düşüncesine, bu uyarısına hayır diyecek biri?
Bugünkü ikinci iletimizi, eğitimci yazarlarımızdan Salih Koç göndermiş:
“İnsanların bir olaya taraf olurken başkalarını da işin içine katması veya ille de görüş beyan etmek zorundaymış gibi düşünmesi bana biraz abes geliyor. Hüseyin Erkan’ın
dünyanın neresinde olursa olsun bir insanlık dramına kayıtsız kaldığını kim iddia edebilir ki! İlle de teneke çalıp ortalığı inletmek mi gerekir?”
Kolay mı bu soruyu yanıtlamak!
Bu kez sıra, özellikle 90 yaşında olduğunu özellikle belirten Erzincanlı yazarımız Esat Yavuztürk’te:
“50 yıl önceki öğrencileriniz görüş ve düşüncelerini özgürce dile getirmişler. Birçoğu günün etkili olayı üzerinde durmuş. Herkes kendine göre aş pişirmiş. Hepsinin de lezzeti güzel!..”
Ne hoş anlatmış sevgili yazarımız, her eleştiriden ayrı bir tat almak, her eleştiriyi olgunca karşılamak gerektiğini; değil mi?
Yerbilimci Profesor Dr. Ali Yılmaz ne diyor; bir de ona bakalım:
“Öğrenciniz olmak benim yaşamımda en büyük şanslardan biri olmuştur! Her zaman eleştiriye açık olduk ama duruşumuz belli. Herkesin hoşuna gitmek için bir çabamız olamaz. Çok iyi hatırlıyorum: Bana da Andre Gide ve Nurullah Ataç’ın kitaplarını okumamı önermiştiniz. Web: www.profdraliyilmaz.com”
Özellikle 1960’lı yıllarda eleştiri denince önce Nurullah Ataç gelirdi akla. Fransız yazarı Andre Gide’i (Andre Jid) niçin önerdiğimi çıkaramadım şimdi.
***
Köyümüzde ev yapanlar, sıra çatıya geldiğinde bayrak dikerler; komşular da hediye gönderirlerdi. Gelen bu hediyeler yüksek sesle duyurulurdu tüm köylüye. Ve bu duyurular şöyle sona ererdi hep:
“Gönderenler de sağ olsun, göndermeyenler de… Ama ille de gönderenler!..”
Aynen onun gibi, görüşlerini bildirenler de sağ olsun, bildirmeyenler de… Ama ille de bildirenlere teşekkür ediyorum yürekten!
Hüseyin Erkan