Türkiye Cumhuriyeti bulunduğu Jeo-Stratejik konum gereği, Dışişleri Politikalarıyla etkin ve aktif olma zorunluluğundadır. Etkin bir Dış Politika için olması gereken normları, sahip olunması gereken dinamikleri 09.06.2020 tarihli yazımda detaylı olarak belirtmiştim. Bunlardan yoksun olmamıza rağmen, şunu tekrarlamak istiyorum; Dış Politikada etkinlik için öncelikle güçlü bir ekonomiye sahip olunması gerekiyor.
Ülkemizde komşularımızı, bulunduğumuz bölgeyi hatta dünya konjoktörünü,gelişmeleri dikkate almadan İç Politika oluşturamazsınız. Başka bir deyişle, dışarda ki gelişmelerle yürüttüğünüz Dış Politika, İç Politikanızı şekillendirir, etkiler. İç Politikaları anlayabilmek için Dış Politika da yaşadıklarımıza bakmamız gerekir.
ABD uzun zamandır sorgusuz sualsiz Karadeniz’e girmek istiyor. Karadeniz’de söz sahibi olmak istiyor. Rusya buna en önemli ve birinci engel. Dolayısıyla, Rusya’nın zayıflaması, hakimiyetinin kırılması gerekiyor. İkinci engel Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde yer alan Türkiye. Bu antlaşmaya göre, ABD Boğazlardan savaş gemilerini sokamıyor. Onun için bu antlaşmanın yarattığı engelin kalkması ya da bertaraf edilmesi gerek. Bizde ki rejim değişimi, bununla ilgili ABD’ye avantaj sağladığı görüşündeyim. Artık bir kişi ile muhataplar. Onun içindir ki, birden gündemimize Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden çekilme konusu geldi. Onun içindir ki, Kanal İstanbul Projesi destekleniyor.
Diğer taraftan Rusya’yı zayıflatmaya, hâkimiyetini kırmaya yönelik gelişmeler oluyor. Gürcistan Rusya’ya karşı kışkırtıldı. Rusya ezdi geçti. Sonra Ukrayna kışkırtıldı. Rusya yine ezdi geçti. Hatta Kırım’ı aldı. Geçtiğimiz aylarda Rusya içinde yönetime karşı protesto gösterileri destek buldu. Sonuç çıkmadı. Şimdiler de yine Kırım gündemde. Ortalık tekrar gerildi. Putin resti çekti. Bana göre Putin’in Ukrayna’yı ilhak etmesi 10 gününü almaz. Umarım iş oraya gelmez.
Bunlar olurken biz ABD’den F-35 almak için 1.2 Milyar USD vererek projeye ortak olduk. Sonra teknolijiyi istedik. Anlaşmada olmadığı için ters düştük. Durum böyle olunca, gözdağı vermek için Rusya’dan 2.5 Milyar USD ödeyerek S-400 aldık. Sonuçta parasını ödediğimiz F-35’leri alamadığımız gibi projeden tamamen çıkarıldık. S-400’leri depoya kaldırdık.
Ekonomimizin zayıflığı ile mağlup olarak başladığımız, pazarlık gücümüzün olmadığı, omurgasız bir yolda, bilmeyenlerden oluşan bir ekiple yürütülen bir Dış Politika ile tüm dünyada USD düşerken biz de artması gibi yaşanan sonuçlar.
Bir dünya gücü olan ABD ile ilişkilerimizde söz sahibi olabilmek için, HalkBank Davası, Mal Varlığı Soruşturması gibi tehditlere maruz kalınmaması gerekir. Her türlü baskıya, tehdite karşı koyabilmek, yapılabilecek şantajlara karşı done verilmemesi gerekir.
ABD ellerinde ki tüm kozları Türkiye’ye karşı kullanıyor. Son olarak Biden, açıklamasında Ermeni Soykırım’ını tanıdığını belirten ifade kullandı. Soykırım olmadığını onlar da biliyor. Onun için tarihi dökümanlarla bir incelemeye yanaşmıyorlar. Ayrıca hiç de umurlarında olduğunu düşünmüyorum. Amaç, Türkiye’yi küçük düşürerek, ileride tazminat ödetme olasılığını kazanmak. Ekonomik olarak zayıflatmak. Putin Haziran’a kadar tarafımımızı seçmemiz için süre verdi. Yapacak fazla bir şeyimiz yok, düşünülecek birşeyin de olmadığı aşikâr. Çünkü Cumhurbaşkanımız Haziran’da Kanal İstanbul Projesi için ilk etap temellerinin atılacağını açıkladı. Yâni tarafımız belli oldu.
Öyle bir noktadayız ki; ya Kanal İstanbul’u yapıp Rusya’yı karşımıza alacağız ya yapmayıp ABD yaptırımlarına maruz kalacağız.
Yüzyıllara varan her türlü ilişkimizin olduğu, Kurtuluş Savaşı döneminde bize yardım eden, dünya güçlerinden biri olan komşumuz Rusya ile neden kötü olalım? Avrupa dahil bu bölgede Rusya’ya karşı gelebilecek güç var mıdır? Neden bu gücü karşımıza alalım? İmam Hatip mantığı ile yürütülen yönetim, KGB mantığı ile yürütülen yönetimle karşı karşıya gelmemeli.
Hep söylüyorum, bu duruma düşmemiz liyakatsiz, bilgisiz, kadroların iş başında olmasından kaynaklanıyor.
Ama düşünmeden de edemiyorum; bu gerginlik tırmanırsa ne olur? Aklıma gelen en kötü senaryo; Kanal İstanbul Projesi ile birlikte oluşacak yeni coğrafyayla Marmara-Trakya Bölgesi ya da bir kısmı ABD kontrolünde bir özerk yapı olması, Güneydoğu ve Doğu Bölgesinde özerk bir Kürt yönetimi hatta devleti oluşması. Bu ülkenin parçalanması.
Dilerim olmaz. Dilerim bunlar, ülkeme ve milletime olan büyük sevgimden, yaşadığım hassasiyet ve korkulardır. Dilerim evham yapıyorumdur. Dilerim böyle günler hiç yaşanmaz. Yanlış üzerine yapılan yanlışlarla dilerim;
Kırım bizim için kırım olmaz…