Daha önce oraya gitmiştim. Kadını gömdüğü yere. Su arıtma tesisi var. Dolayında berisinde sazlık bataklık alanlar da var. Kadını orada bir yere gömmüş.
Güzel bir koy aslında. Şöyle bir bakmıştım. Arıtma tesisi az ilerdeydi. Bir daha gelmeye kendime söz verip ayrılmıştım. Güzel rakı içilecek bir yerdi.
Baya bir zaman geçtiydi, o cinayet haberine kadar.
Sanırım Türkiye’nin her yerinde aynı vakalar vardır. Buranın bir farklı noktası şu; dul kadın cenneti burası. Her dul kadın kötüdür, demeyeceğim fakat çok fazla tokatçı dul kadın var. Gözümüzün önünde neler oluyor neler.
Usta tokatçılar da var. Bir dul Necla vardı, mesela. Buradaki bir ihtiyarın Aydın‘daki evine çökmüştü. Üzerine yaptırtmıştı yani. Adam, bizim bu Necla‘nın üstüne gelince Necla, Muş mafyasını devreye sokmuştu. Gariban adam da bir daha ses çıkaramadıydı.
Muş mafyası, burada yani Didim‘de Aydın‘da filan yaygın bir suç örgütüdür. Uyuşturucu, kadın satışı, göçmen ticareti filan derken baya bir yaygınlaştılardı. Neyse. Konumuz bu değil.
Necla, usta bir tokatçıydı yani. Geçenlerde, öldüğünü duyduk. Yok, yok; o, eceliyle ölmüş.
Bataklıktaki kadın biraz acemice davranmış. Emekli bir bankacıyı gözüne kestirmiş. Eşinden ayrılmış. Kardeşi ve bir de yakın kadın arkadaşının “akıl” vermeleriyle, canım cicim çek ha filan derken adamın villasını üzerine yaptırtmış. Ta o zamanların parasıyla bir 100 bin lira falan da parasını cukkalamış. İşte tam bu noktada acemiliği ortaya çıkmış. Villa ve 100 bin lira cukkasından, fazla değil bir ay filan geçmeden adamı dehlemeye çalışmış. Dehlemiş de tabii.
Emekli bankacı, bankacı filan ama artık çok geçmiş. Tokatlandığını anlayınca, yine de medeni bir şekilde geri istemiş villayı ve parayı. Kadın ve oğulları da çirkefleşince adam zıvanadan çıkmış, şirazesi kaymış, dingili düşmüş, tekeri patlamış…
Cinayeti işlediği akşam, yine istemiş villasını ve parasını. Kadın, gene çirkefleşmiş. Adam da kendini kaybedip, tokatlaya tokatlaya kadını arabada öldürmüş ve götürüp bataklığa gömmüş.
…
Bu olay çok gizemli gelmişti bana. Yani normalde ilk bakışta “kadına şiddet” tema’sı görünüyordu. Olayın arkasında organize bir şey vardı da, bu şey başka bir şeydi. Yani öyle derin merin filan bir şey değil de, yapmacık ve akla uymayan bir şeyler vardı…
Merak edip baya bir detaylı inceledim. Yani, bu kadın aşama aşama bu hale, bu nihayete nasıl gelmişti. Psikolojik şeyleri inceledim yani.
Kadının önceki kocası sapık supuk bir adammış. Hırsız, dolandırıcı, tacizci, sıbyancı bir adam. Onu herkes biliyordu.
Yakınındaki kadınlar da onu, güya korumaya çalışırlarken aslında ölümüne sebep olmuşlardı. Mor kadını, adamı sömürmesi için bu kadınlar doldurmuşlardı…
Ceset bulunduktan sonra ağlayışlarına da bakmıştım…
Tam bir roman konusu aslında. Öyle değil mi?.. dedi, Halil.
Fakat zamanım yok. İleride bir roman haline getirilebilir. Şimdilik, romana en azından birkaç isim düşüneyim ve yazayım. Fakat sen de boş durma, Halil. Daha çok ayrıntı, daha çok ayrıntı…
Mor Kadının Esrarı, Bataklıktaki Çığlık, Bataklık Cinayetleri, Şiddetin Bataklığı, Bataklık Gülleri, Çürük Düzen ve Bir Cinayet, SinCity Didim : Ölüm Hırıltısı, hıııhhhh