Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
GÜVEN
Dile kolay fakat güvensizlik duygusu bizden bağımsız gelişen ve kontrol edemediğimiz güçlü bir güdü gibidir. O nedenle ha deyince olamayacağının farkındayım. Buna karşın kişisel olarak kendimi bildim bileli herkese sorgusuz sualsiz güvenen biri oldum. İçimden güvenmekten başka bir duygu gelmedi. Ve bundan da hiç kaybetmedim, aksine çoğu insanın dönüşmesine vesile oldum. Kendim de dönüşerek… Güvensizlik sorunu yaşayanlara, madalyonun diğer tarafından nasıl göründüğünü anlatmak için konunu uzmanlarının, psikologlarında konuyla ilgili söylemlerini, konuyla ilgili kendi düşüncelerimi de içeren bu yazıyı kaleme almak istedim bu gün…
TDK’ya göre Güven kelimesi:
“Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat, yüreklilik, cesaret” anlamına gelmektedir…
– Açma sırrını dostuna, dostunun dostu vardır oda söyler dostuna: Bir sır en yakına bile söylenmemelidir.
– Güvenme dostuna, saman doldurur postuna: Dost sandığın kişiler sana kolaylıkla kötülük yapabilir.
– Nefesine güvenen borazancıbaşı olur: Başarı sağlanacağına güvenen kişiler büyük işlere girmelidir.
Umut verip, güven aşılayıp da yarı yolda bıraktığın insanın gönül sadakasını iki dünyada da veremezsin. Hz. Muhammed (S.A.V.)
– Dostluğu öldüren en tehlikeli silah, güvensizliktir.
“Her zaman güvensizlik göstermek, her zaman güvenmek kadar büyük bir yanlıştır.”
Johann Wolfgang von Goethe
“Bir insanı doğru yapmak isterseniz ona güveniniz; düzenbaz yapmak isterseniz ona güvenmeyiniz.”
George Bernard Shaw
“Kendine güvenen herkes, dünyayı idare edebilir.”
Voltaire
“Güç ve güveni hep dışımda aradım, ama bunlar insanın içinden gelir ve her zaman oradadırlar.”
Sigmund Freud
Bu konuda çok karamsar olmak istemiyorum, ama güvenecek kişi bulmak çok zordur. Yine de güvenebileceğimiz bir kişi olmalıdır. Çünkü güven olmadan yaşamak, tam bir ıstırap alanıdır. Bu nedenle kime güveneceğimiz konusunda bir seçim yapmamız gerekir. Örneğin, benim burada yazdıklarıma güvenmiyorsanız ya da güvenilecek hiçbir noktası yoksa o zaman bu yazıyı okumanızın da bir anlamı kalmayacaktır.
“Pahalı parfümleri bir kenara bırakın, insan güven kokmalı…” demişler. Ne kadar da yerinde ve doğru bir söz! Güven duygusunun zedelendiği bir çağda yaşıyoruz. Özellikle ülkemizde bunu rahatlıkla görebiliriz ki, insanların güvenmesi gereken kurumlara dahi güveni kalmadı. Hukuka, seçim kurumlarına vs. güveni her geçen gün azalmakta olduğunu gözlemleyebiliyoruz.
Her ne kadar bunu göz ardı etsek de, güven duygusu da bizler için kritik bir öneme sahiptir. Çünkü güvenmeden adım atamaz, çalışamaz, hatta hiçbir şey yiyip içemeyiz. Düşünün güvenmediğiniz bir yerden yiyecek, giyecek alır mısınız? Güvenmediğiniz bir kişi ya da kuruma servetinizi emanet eder misiniz? Bunların cevabı yüksek ihtimal, “hayır!” olacaktır.
Bununla birlikte, bugünlerde sürekli şu soru karşımıza çıkıyor, “Kime güvenebilirim?..”. Gerçekten kime güvenebiliriz?..
Güven soyut ve elle tutulamayan bir kavram olmasına rağmen, son derece somut ve maddi, manevi sonuçlar verir. Güvensizliğin gerçekten yıkıcı bir maliyeti vardır.
Güven aslında kelime anlamı ile kuşku duymadan bağlanma ya da inanmadır. Kuşku duymamamıza neden olan şey ise, güvendiğimiz kişinin erdemli yönleridir. Diyebiliriz ki, şu kişi bana yalan söylemez, bana dürüst davranır, arkamdan iş çevirmez. Buna karşın aslında şunu da biliriz ki, bu hayatta yalan söylemeyen ve tamamıyla dürüst olan kimse yoktur. Çevremize sözler veririz, ama her zaman bunu yerine getirebilecek kapasiteye sahip olamayabiliriz.
Güven konusu, öncesinde bazı felsefecilerin veya düşünürlerin muhtelif şekillerde ele alınmasının dışında, yaklaşık yarım asırdan bu yana bazı disiplinlerin ilgisine mazhar olmuştur. Özellikle Avrupa’da ve Amerika’da güven kavramı uzun yıllardan beri, siyaset felsefesi, siyaset bilimi, sosyoloji, hukuk, ekonomi, psikoloji, yönetim bilimi gibi disiplinlerin literatüründe önemli bir yer tutmaktadır. Ayrıca güven konusu, son dönem uluslararası literatürde ise, siyaset bilimi, sosyoloji ve sosyal psikoloji alanlarının çalışmalarında yoğun biçimde kendini göstermektedir (Hetherington ve Globetti, 2002: 254; Bkz. Laurian, 2009: 371; Nooteboom and Six, 2003; McAllister, 1995; Miller and Mitamura, 2003).
Türkiye’de ise güven konusuna ilişkin ciddi bir literatür oluşmadığı gibi, bu konuda yapılan çalışmalar da yeterli sayıya ulaşamamıştır.
Bilimsel çalışmaların güvene yönelik ilgisi Avrupa ve Amerika’da daha yoğun olarak gerçekleşmektedir.
Çünkü güven ve güvensizlik, Batı demokrasisinin entelektüel, yapısal ve yasal mirasının çekirdeğini oluşturmaktadır.
Güven; ahlak alanında değerlerin üretilmesine; bilgi alanında anlamın, gözlemin, araştırmanın, teorilerin şekillenmesine ve felsefi anlamda ise, insanın yokluktan varlık alanına çıkışına dalalet eder (İnam, 2003: 20- 21).
Güvenin birçok çeşidinden söz etmek mümkündür. Bu çeşitlilik, güvenin var olduğu düşünülen ortamdaki durumuna, yoğunluğuna ve yönelişine göre artış göstermektedir. Literatürde çoğunlukla yer alan güven çeşitleri; sosyal güven ve kısmi/sınırlandırılmış güven ve siyasal güven şeklindedir
Birine güvenmek, çoğu insan için elde edilmesi zor olan bir duygu durumu olmuştur. Keza güven duygusu frenleri olmayan bir araçla yola çıkmaya benzer. Araç sizi istediğiniz yere götürecektir ama ya yolda durmanız gerekirse?.. Belki de araca fren takmanın bir yolu vardır. Belki de hiç frene ihtiyaç duyulmayan yeni bir uçan araç yapar ve Özgürce süzülür, ruhumuzu gideceğe yere götürürüz. Ne dersiniz?..
İnsan ilişkileri sağlam bir zemine oturtulmak istendiğinde güven problemi kendisini gösterir. İnsan ilişkileri eğer bir güven zemininde gerçekleşiyorsa, ilişkinin tarafları arasında karşılıklı anlayış, birbirlerini destekleme, yardımseverlik vb. kendisini gösterecektir. Ancak bu zeminden yoksunluk ise beraberinde, çıkarcılık, egoizm, ikiyüzlülük gibi ilişkileri son derece olumsuz etkileyen bir durum ortaya çıkaracaktır.
Bazen birine güvenmek için sayısız test ve süresiz zaman geçmesi gerekirken bazen de gerçekten de frenleri patlamış bir araçtaymışsınız gibi birine çekilir, daha 45 dakika önce tanıdığınız insana, tüm hayatınızı anlatacak kadar güvenirsiniz. Birine güvenmek için zorlanmamız da, hiç tanımadığımız birine güvenmemiz de sebepsizce olur gibi görünür. Oysa iki duygu durumu da yani güven de güvensizlik de karşı tarafla ilgili değil, bizle ilgilidir.
Birisine inanmanın ne anlama geldiğini herkes kalbinin derinliklerinde hisseder. Güvenilen birinin ihanetinin nasıl bir hayal kırıklığı yaratacağını hepimiz biliriz. Ancak “güven”in tanımını yapmak çok kolay değildir. Güven kavramını tanımlamak istersek kavramın karmaşıklığı ortaya çıkmaya başlar. Güven duygusu kelimelere dökülmesi zor, elle tutulmaz, gözle görülmez soyut bir kavramdır. Ancak bu duygunun yokluğu ve varlığı kendisini hayatın her anında hissettirir.
Neden birine güveniriz de, bir başkasına güvenmeyiz?.. Güvendiğimiz bir insana karşı davranışımızla, güvenmediğimiz bir insana olan davranışımız neden farklılık gösterir.
Güven duygusunun yokluğu çalışma ortamında ilişkileri, verimliliği ve herkesin sağlığını bir kanser tümörü gibi kemirir.
Stephen Covey’e göre: “Güven, insan motivasyonunun en yüksek biçimidir. İnsanların doğasında var olan “iyi” ve “güzel”i ortaya koymalarına imkân verir.” Güven duygusu, iş motivasyonu üzerinde bu kadar önemli olduğuna göre iş ortamında bu duygunun yaşanmasını sağlamak nasıl mümkün olabilir?
Güven ortamını oluşturacak insanları bir “tohum” gibi, güven ortamının oluşacağı kurum kültürünü de bir “toprak” gibi düşünmek gerekir. Güven duygusunun yaşanabilmesi hem bireysel özelliklere, hem de şirketteki ilişkilerin kalitesine bağlıdır…
Güvenmek saflık mıdır?.. Güvenen insan, saf ve her şeye inanan bir kimse midir? Bu soruları soran ünlü güven teorisyenlerinden Yamagishi, yapılan bir araştırmada bu soruyu cevaplayanların önemli bir kısmının, güvenen insanları saf, çabuk inanan ve kolay kandırılan insanlar olduğunu düşündüklerini belirtir (Yamagishi, 2001: 122). Kuşkusuz güven duygusu; sosyal sınıf, yaş, cinsiyet gibi demografik yapı, sosyal çevre, gelir seviyesi, mutluluk düzeyi, yerel ve ulusal medyanın etkisi gibi birçok girift faktör tarafından şekillenmektedir (Sunderland, 2007: 95). Ancak Yamagishi’nin bu bulgusu, toplumların geleceği konusunda bizleri kaygıya düşürmektedir. Aynı zamanda bu kaygı, güvenin bir türü olan sosyal güven meselesini de ele almayı gerektirmektedir.
Güven, insan hayatında yemek ve içmekten hemen sonra gelecek kadar temel bir ihtiyaçtır. Gerek iş hayatında, gerek sosyal hayatta, gerekse kişinin ailesi, eşi veya partneriyle kurduğu en mahrem ilişkide, ilişkinin kalitesini, güven belirler.
İnsanın kendisine güven duyması, kendini ve sınırlarını kabul etmesi ile başlar ve kendi iç sesine kulak vermesiyle şekillenir. İnsanın temel ahlaki değerlerini ve bu konudaki kararlılığını içine alır. Örneğin, kişi yanlış olduğuna inandığı bir şeyi “başkaları yapıyor” diye yapmaz.
Kişi kendi niyetini ve gayretini, doğru olduğuna inandığı değerler üzerine oturtursa, çıkarının zarar gördüğü veya korktuğu durumlarda bu değerlerden kolayca ödün vermezse, kendi gözünde değer kazanır.
Güven, sesli veya sessiz bir söz verme ve taahhüttür. Güvendiğimiz insanlara kendimizi teslim ederiz.
Kendine güven duymak: Kişi kendi niyetini ve gayretini, doğru olduğuna inandığı değerler üstüne oturtursa; çıkarının zarar gördüğü veya böyle bir ihtimalin söz konusu durumlarda, bu değerlerden kolayca ödün vermezse, başkalarından önce kendi gözünde değer kazanır.
Türk kültüründeki, “Kişiyi nasıl bilirsin? Kendin gibi…” sözü bunun en güzel örneğidir.
Fakat insanların birbirlerine güvenmesi hakkında konu Türkiye olunca sonuçlar iç açıcı olarak görülmemektedir. Yapılan toplumsal araştırmalar Türk insanının birbirlerine güvenmediklerini destekler niteliktedir. Belirli aralıklarla yapılan dünya değerler araştırmalarından çıkan sonuca göre Türkiye, dünya ülkeleri arasında güven düzeyinin en düşük olduğu ülkelerden birisidir. Dünya değerler araştırması baz alındığında 40 ülke arasında Türkiye Brezilya’dan sonra insanların birbirlerine en az güvendiği ülke olarak görülmektedir.
Güvenilir olmak: Güven duygusu söz konusu olduğu zaman ilk aklımıza gelen, başkalarına güvenmektir.
“Karşımdakine güvenmek istiyorum ama bakalım o bu güvene layık mı? Bunu bilmeden nasıl güvenebilirim?” sözünü duyarız. Oysa bu, ilişkileri çıkmaza sürükleyen bir yaklaşımdır. Karşıdaki kişinin de benzer eğilimde olması ise, ilişkiyi iyice kilitler. Çünkü güven bir taahhüttür.
Buna karşın şunu unutuyoruz: Güvendiğimiz kişiler sadece birer, “insan”. İnsanlar yanılabilen, ön yargılara sahip olabilen kişilerdir. Dolayısıyla bu kişilere ne kadar güvenirsek güvenelim, en azından hayati konularda onların sözlerini sınamalı ve gerçekliğini test etmemiz gerekir. Tabi bu da belirli bir emek ve gayret gerektirir. Bu nedenle çoğu zaman daha kolay olan yolu tercih ederiz. Ama unutmamalıyız ki kolayına kaçtığımız şeyler sonrasında bize pahalıya mal olabilirler.
Sonuç olarak, güven duygusunu inşa ederken hepimizin sahip olduğu kişisel kriterlerimiz vardır. Bunların doğruluğunu sınamalı, sadece bazı durumlar için değil, ama genel olarak kullanmalı ve uygulamalıyız. Böylece güvendiğimiz dağlara kar yağma ihtimalini minimuma indirger ve gerçekliğe bir adım daha yaklaşırız.
Karanlığın rengi koyulaştıkça uçlar da sivrileşir. Yargıladıkça yargılanırız ve ne kadar çok yargılarsak o kadar derinlerimize bir şeyler gömeriz. Karanlığımızı besleriz. Kimseye güvenmez hale geldikçe aslında kendimize güvenmez hale geliriz.
Aslında tüm bu yazdıklarımız, konuştuklarımızın tek kelimelik bir karşılığı var: “SEVGİ”
Tüm insanlık tarihi, onca aşk, savaş, entrika, güzellik, sanat, vahşet, doğa ve insan dair her şey tek bir soyut kavramdan peydah olmuş. Tek bir eylem: “SEVMEK…”
Karşındakini sevmek; aslında karşında değil içinde olduğunu görmek. Kendini sevmek; aslında seveni sevmek, yani kendinden geçmek… Bir ve bütün olmak…
Hadi şimdi o araca binelim. Şoförün de, yolcunun da, aracın da, gidilecek yerin de biz olduğu araca binip güvenle seyahat edelim.
Yolculuk Öz’den ÖZ’ e, zamanın ötesine…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım…’ her zaman ve her an…____Atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gününüze aydınlık, hayırlarla ve bereketle dolsun. Güzel bir Cumartesi gününü sevdiklerinizle ve gönlünüzdeki düşlediğiniz gibi geçirin… Her bir yüreğe uzun sağlıklı ve mutlu bir gün daha dilerim, içi sevgi dolu hayat ağacınıza asılan.
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Sağlık ve huzur ile hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde, görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#