Okulda işlenen bütün suçların failiydi. Dövme, sövme, yaralama ve akran zorbalığı, aklınıza ne gelirse hepsinin. Bütün suçlular listesinin, liste başıydı her zaman o.
Ben de o yıl da disiplin kurulunda görevliyim yine, her yıl olduğu gibi.
Çocuğun suç dosyası o kadar kabarık ki verecek ceza bulamıyoruz o kadar.
Bir suç daha işlediği birgün dedim ki umutsuzca komisyondakileri etkilemek isteyen en davudi sesimle ‘arkadaşlar bu sefer bu çocuğa ceza değil ödül verelim’ bütün başlar ve bakışlar bana döndü. Hatta bazıları bi kaşık suda boğacak gibi baktı çünkü her zaman suçlu çocukların ailevi sorunlarını da bildiğimden çocukları savunan konuşmalar yapıyordum. Adım suçlu kayırana çıktı ya.
İçlerinden biri istihza ile ‘hocam ne ödülü vereceksiniz?’ dedi. Bir diğeri öfkeyle ‘ödülü siz alın zaten çok seviyorsunuz öğrencileri bütün yarışmalara sokmayı ve gezdirmeyi’ demesin mi?
İçimden salak dedim. Devam ettim ‘sevgili arkadaşım gezi ve yarışmalar öğrencileri bilgilendirir, sınav heyecanlarını törpüler’ bakışlarını düşürdü.
Bu ara ajandamdaki yıllık ve aylık planımda yarışma ve gezi yok ancak, her ay düzenli olarak öğrencilerimizi götürdüğümüz devlet tiyatrolarının bu ay gideceğmiz oyununa ücretsiz götürelim bu öğrenciyi, dedim.
Bir ücretsiz öğrenci kontenjanımız yoksa eğer aldığımız toplu biletlerde bu öğrencinin biletini ben alırım’ dedim, herkes sus pus.
Önerim kabul edildi, karara bağlandı. Belki de bu karar okul disiplin kurulunun, bir suça ceza yerine ödül verdiği ilk karar olarak okul tarihine geçmişti.
Beklenen akşam geldi, ilçe milli eğitimden aldığımız izinle katılan öğrencileri okul bahçesinde topladık gerekli uyarı ve hatırlatmaları yaptık servislere bindirdik Küçük Sahne’deki oyunu izlemeye gittik.
Aylık toplu biletlerimizi ayarlayan arkadaş, oyunun müzikli bir oyun olduğunu, bizim okula ayrılan yerlerin de üst katta balkonda olduğunu söyledi.
Disiplin kurulunun ‘ödüllü’ öğrencisi de bu bilinenin tersine verilen ezber bozan ödül kararı verildiğinden beri daha saygılı ve özenli, biz öğretmenlerine ve durmadan vurup kırdığı arkadaşlarına karşı.
Öyle ya suç eşittir ceza olmamış, her zamanki gibi suç artı ödül bir gezi olmuş.
Ekonomik koşullarının da hem servisle ulaşım ücreti hem bilet parası vermeye hiç uygun olmadığını çok iyi bildiğim bu çocuk tiyatroya da ilk kez gidiyordu.
Sarı ince suratından ve mavi mavi zekice bakan gözlerindeki utangaç ve heyecanlı gülücüklerden bunu seziyordum.
Sen gel benim yanıma otur, dedim oyun başlamadan. Olur hocam, dedi, minnettarlık dolu kısık bir sesle.
Neyse oyun başladı, salonda çıt çıkmıyor. Oyun müzikli bir oyun olduğundan danslı bölümler de var. Güzel bir klasik batı müziği eşliğinde beyaz bir tayt, sarı sırmalı ve düğmeli mavi bir ceket giymiş mavi fötr şapkalı bir balet çıktı sahneye oldukça da güzel bir dansa başladı, bir ayağını geriye doğru kaldırıp iki eliyle başı üstünde tutup döne döne dansetmeye. Sergilediği performans harika baletin.
Bizim oğlan oturduğu koltukta şöyle bir geriye doğru kaykıldı, koltuğun iki tarafını tuttu, öne doğru eğildi sonra elleri ve kollarıyla gözünü ve yüzünü kapatıp tüm balkondaki seyircilerin duyacağı bir hayret nidasıyla ‘anam’ dedi ‘bu nasıl bir kıyafet, evde yalnızken bile giyemem la’ diye bağırdı, boş bulunmuştu.
Kolundan tuttum, yüzünden çektim.
Evlat sus, sessiz ol, oyuna yoğunlaş dedim.
Yavaşça geriye yaslandı yerine yerleşti, ellerini yüzünden çekti, heyecandan yüzü kıpkırmızı kesilmişti.
Çocuk başka bir klinik vak’a daha işlemeden oyunu bitirdik, servislere doluşup okulun yolunu tuttuk.
Bizim oğlan artık okul teneffüslerinde mafya babası gibi dolaşmıyor, kavgalara da pek katılmıyordu. Sonunda vukuatsız mezun ettik, bir kuşa daha uçmayı öğretip hayat denizine yolculamıştık.
O gün komisyona yalvar yakar verdirdiğim karar ve beyaz taytlı baletin sergilediği oyunun güzelliği, tazecik bir yüreği sarıp sarmalamış, uzak etmişti, kötülük ve suçtan.
İyi niyetli komisyonlara denk gelesiniz.
Şükran Uçkaç Yargı Sazsızozan
25 Kasım 2024 Ankara























