Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cuma, Aralık 5, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Serap DEMİRTÜRK

Zanaat mı Sanat mı?

Serap DEMİRTÜRK Yazar Serap DEMİRTÜRK
24 Aralık 2010
Serap DEMİRTÜRK
1
402
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

Çek elini emeğimden, göz nuruma saygın yoksa…-

Elim beynime, beynim yüreğime göndermeler yaparken bir de bakıyorum ki geçim telaşını unutmuş bir sanat eseri oluşturmuşum. Ben bir faytonun üzerindeki resimlerim, ben bir atın altındaki nalım, ben elimin kıvraklığında oluşturduklarımı halkla bütünleştiririm… Ben zanaatkârım, el ustalığıdır sanır pek çok kişi yaptıklarımı, oysa bilmezler ki ben yüreğimi de koyarım ilmek ilmek her nakışa, her dövmeye. Anam gelir yâdıma her an başım önde çalışırken, babamın alın terini silerim sanki küçücük olur ellerim… Atadan dededen kalan bir nalburum örneğin ya da şu dedenin elindeki bastonda dimdik duran Türk ruhuyum… Benim yaptığım her işte kullanımda kolaylık vardır; kocaman atölyelerim yoktur benim, bir seki de bazen bana saraydır.

Çırak- usta ilişkisiyle elinden ne gördümse aldım ustamdan. Ahiler de bizden değil mi ki… Küçücüktüm ustam, işin tüm inceliklerini öğretmişti bana; şimdilerde okullar da varmış bizim işimize usta yetiştiren.

Zaman zaman bizi sanatçı olarak addedenler de oluyor. Kesin bir sınır olduğunu sanmıyorum aslında aramızda. Biz emeğimizi ekmek paramız için yapıyoruz ama yüreğimizi de ortaya koyuyoruz, amaç geçim olsa da. Şöyle bir düşünüyorum da hangi sanatkârın eseri sonuçta takdir dışında, maddiyatla da değerlendirilmiyor? Hangi ressamın tablosu yüzyıllar sonra bile bilmem kaç liraya satılmıyor ki ya da hangi heykeltraşın eseri sipariş üzerine de yaptırılmıyor? Sanatçı da biz zanaatkârlar gibi emek- yürek- beceri- bedel dörtlüsü içinde bir döngüde. Bunların bazen biri amaç oluyor, bazen biri.

Geçenlerde Lütfü Usta’m bir anısını anlatmıştı. Bir tesbih için günlerce emek vermiş; “tane, nişane, durak, imame, hatime, çivi” gibi parçalarını en ince ayrıntılarına kadar ince ince yapmış sipariş üzerine. Adam üç gün sonra gelmiş ve ustanın emeğine istediği bedel için “Çok değil mi?” ifadesini kullanmış. Ustam gülümsemiş sessizce ve adama “Tespihin asıl adı, Allah’ ı noksan sıfatlardan ve ulûhiyete aykırı şeylerden tenzih ve takdis ederimdir. Siz önce noksan sıfatlarınızdan arınıp insana saygıyı öğrenin, sonra elinize tesbih alın.” demiş ve tespihi duvardaki çiviye asmış. Adam, ne kadar dil dökse de ustamın gönlünü alamamış.
İşte böyle…Biz zanaatkârız… Semerci olduk, yaylılara imza attık; koşum takımlarını nakış nakış işledik; yemenici olduk, çarık yaptık süslerine hayran olduğunuz; güğümlere, ibriklere, sinilere nakış nakış işledik doğanın yansımalarını. Dönün bir bakın “eski” dediğiniz Türk evlerine, her yerlerinde ustalarımın tahta işçiliği nasıl da öptürür toprak olmuşların ellerini. Hele demir çekiçle dövülerek yapılan bıçaklardan, makaslardan var mı artık hiçbir yerde? Çobanların giydiği kolsuz,dikişsiz, keçeden yapılmış kepenekleri keçi derisinden terbiye eden ustaların hâlâ var olduğunu bilmek beni nasıl mutlu ediyor bilemezsiniz. İznik’teki kazılarda sır tekniğiyle yapılan seramikler bulmuşlar, keşke o ustaları tanımak nasip olsaydı da gösterseydik bir yapılanın bin benzerinin yapıldığı fabrikasyon ürünleri de göğsümüz kabarsaydı bir kere daha onlar için. Kimsenin eline su dökemediği ustalarım ellerini ibrikten döktüğümüz su ile yıkadığında, onlara el işçiliğinden ipek havlular verseydik banyo önünde saygıyla.
Şimdi bir şiir yaz ey şair bak da bu ustalarımın alın terine, romanında kabzası nakışlı kılıcıyla Türk askerinin kahramanlığını anlat ey yazar, Atalarımızın büstlerini yap ey heykeltraş, gelenek ve göreneklerimizin yansıttığı yaşanmışlıklara uygun evler yaptır ey mimar, halkımın duygularını türkülerin ve şarkılarınla dile getir ey ozan, özümün içindeki ruhu gör de tuvale yansıt ey ressam… Hadi, ayrımız gayrımız yoktur… Biz bir yumak olmuşuz, elimiz- ruhumuz- kulağımız- dilimiz bir olmuş. Ucunda para var diye yapmayız biz hiçbir şeyi, çekin elinizi cebinizden de kenetlensin ruhlarımız.

Çek elini emeğimden, göz nuruma saygın yoksa…-

Elim beynime, beynim yüreğime göndermeler yaparken bir de bakıyorum ki geçim telaşını unutmuş bir sanat eseri oluşturmuşum. Ben bir faytonun üzerindeki resimlerim, ben bir atın altındaki nalım, ben elimin kıvraklığında oluşturduklarımı halkla bütünleştiririm… Ben zanaatkârım, el ustalığıdır sanır pek çok kişi yaptıklarımı, oysa bilmezler ki ben yüreğimi de koyarım ilmek ilmek her nakışa, her dövmeye. Anam gelir yâdıma her an başım önde çalışırken, babamın alın terini silerim sanki küçücük olur ellerim… Atadan dededen kalan bir nalburum örneğin ya da şu dedenin elindeki bastonda dimdik duran Türk ruhuyum… Benim yaptığım her işte kullanımda kolaylık vardır; kocaman atölyelerim yoktur benim, bir seki de bazen bana saraydır.

Çırak- usta ilişkisiyle elinden ne gördümse aldım ustamdan. Ahiler de bizden değil mi ki… Küçücüktüm ustam, işin tüm inceliklerini öğretmişti bana; şimdilerde okullar da varmış bizim işimize usta yetiştiren.

Zaman zaman bizi sanatçı olarak addedenler de oluyor. Kesin bir sınır olduğunu sanmıyorum aslında aramızda. Biz emeğimizi ekmek paramız için yapıyoruz ama yüreğimizi de ortaya koyuyoruz, amaç geçim olsa da. Şöyle bir düşünüyorum da hangi sanatkârın eseri sonuçta takdir dışında, maddiyatla da değerlendirilmiyor? Hangi ressamın tablosu yüzyıllar sonra bile bilmem kaç liraya satılmıyor ki ya da hangi heykeltraşın eseri sipariş üzerine de yaptırılmıyor? Sanatçı da biz zanaatkârlar gibi emek- yürek- beceri- bedel dörtlüsü içinde bir döngüde. Bunların bazen biri amaç oluyor, bazen biri.

Geçenlerde Lütfü Usta’m bir anısını anlatmıştı. Bir tesbih için günlerce emek vermiş; “tane, nişane, durak, imame, hatime, çivi” gibi parçalarını en ince ayrıntılarına kadar ince ince yapmış sipariş üzerine. Adam üç gün sonra gelmiş ve ustanın emeğine istediği bedel için “Çok değil mi?” ifadesini kullanmış. Ustam gülümsemiş sessizce ve adama “Tespihin asıl adı, Allah’ ı noksan sıfatlardan ve ulûhiyete aykırı şeylerden tenzih ve takdis ederimdir. Siz önce noksan sıfatlarınızdan arınıp insana saygıyı öğrenin, sonra elinize tesbih alın.” demiş ve tespihi duvardaki çiviye asmış. Adam, ne kadar dil dökse de ustamın gönlünü alamamış.
İşte böyle…Biz zanaatkârız… Semerci olduk, yaylılara imza attık; koşum takımlarını nakış nakış işledik; yemenici olduk, çarık yaptık süslerine hayran olduğunuz; güğümlere, ibriklere, sinilere nakış nakış işledik doğanın yansımalarını. Dönün bir bakın “eski” dediğiniz Türk evlerine, her yerlerinde ustalarımın tahta işçiliği nasıl da öptürür toprak olmuşların ellerini. Hele demir çekiçle dövülerek yapılan bıçaklardan, makaslardan var mı artık hiçbir yerde? Çobanların giydiği kolsuz,dikişsiz, keçeden yapılmış kepenekleri keçi derisinden terbiye eden ustaların hâlâ var olduğunu bilmek beni nasıl mutlu ediyor bilemezsiniz. İznik’teki kazılarda sır tekniğiyle yapılan seramikler bulmuşlar, keşke o ustaları tanımak nasip olsaydı da gösterseydik bir yapılanın bin benzerinin yapıldığı fabrikasyon ürünleri de göğsümüz kabarsaydı bir kere daha onlar için. Kimsenin eline su dökemediği ustalarım ellerini ibrikten döktüğümüz su ile yıkadığında, onlara el işçiliğinden ipek havlular verseydik banyo önünde saygıyla.
Şimdi bir şiir yaz ey şair bak da bu ustalarımın alın terine, romanında kabzası nakışlı kılıcıyla Türk askerinin kahramanlığını anlat ey yazar, Atalarımızın büstlerini yap ey heykeltraş, gelenek ve göreneklerimizin yansıttığı yaşanmışlıklara uygun evler yaptır ey mimar, halkımın duygularını türkülerin ve şarkılarınla dile getir ey ozan, özümün içindeki ruhu gör de tuvale yansıt ey ressam… Hadi, ayrımız gayrımız yoktur… Biz bir yumak olmuşuz, elimiz- ruhumuz- kulağımız- dilimiz bir olmuş. Ucunda para var diye yapmayız biz hiçbir şeyi, çekin elinizi cebinizden de kenetlensin ruhlarımız.

Çek elini emeğimden, göz nuruma saygın yoksa…-

Elim beynime, beynim yüreğime göndermeler yaparken bir de bakıyorum ki geçim telaşını unutmuş bir sanat eseri oluşturmuşum. Ben bir faytonun üzerindeki resimlerim, ben bir atın altındaki nalım, ben elimin kıvraklığında oluşturduklarımı halkla bütünleştiririm… Ben zanaatkârım, el ustalığıdır sanır pek çok kişi yaptıklarımı, oysa bilmezler ki ben yüreğimi de koyarım ilmek ilmek her nakışa, her dövmeye. Anam gelir yâdıma her an başım önde çalışırken, babamın alın terini silerim sanki küçücük olur ellerim… Atadan dededen kalan bir nalburum örneğin ya da şu dedenin elindeki bastonda dimdik duran Türk ruhuyum… Benim yaptığım her işte kullanımda kolaylık vardır; kocaman atölyelerim yoktur benim, bir seki de bazen bana saraydır.

Çırak- usta ilişkisiyle elinden ne gördümse aldım ustamdan. Ahiler de bizden değil mi ki… Küçücüktüm ustam, işin tüm inceliklerini öğretmişti bana; şimdilerde okullar da varmış bizim işimize usta yetiştiren.

Zaman zaman bizi sanatçı olarak addedenler de oluyor. Kesin bir sınır olduğunu sanmıyorum aslında aramızda. Biz emeğimizi ekmek paramız için yapıyoruz ama yüreğimizi de ortaya koyuyoruz, amaç geçim olsa da. Şöyle bir düşünüyorum da hangi sanatkârın eseri sonuçta takdir dışında, maddiyatla da değerlendirilmiyor? Hangi ressamın tablosu yüzyıllar sonra bile bilmem kaç liraya satılmıyor ki ya da hangi heykeltraşın eseri sipariş üzerine de yaptırılmıyor? Sanatçı da biz zanaatkârlar gibi emek- yürek- beceri- bedel dörtlüsü içinde bir döngüde. Bunların bazen biri amaç oluyor, bazen biri.

Geçenlerde Lütfü Usta’m bir anısını anlatmıştı. Bir tesbih için günlerce emek vermiş; “tane, nişane, durak, imame, hatime, çivi” gibi parçalarını en ince ayrıntılarına kadar ince ince yapmış sipariş üzerine. Adam üç gün sonra gelmiş ve ustanın emeğine istediği bedel için “Çok değil mi?” ifadesini kullanmış. Ustam gülümsemiş sessizce ve adama “Tespihin asıl adı, Allah’ ı noksan sıfatlardan ve ulûhiyete aykırı şeylerden tenzih ve takdis ederimdir. Siz önce noksan sıfatlarınızdan arınıp insana saygıyı öğrenin, sonra elinize tesbih alın.” demiş ve tespihi duvardaki çiviye asmış. Adam, ne kadar dil dökse de ustamın gönlünü alamamış.
İşte böyle…Biz zanaatkârız… Semerci olduk, yaylılara imza attık; koşum takımlarını nakış nakış işledik; yemenici olduk, çarık yaptık süslerine hayran olduğunuz; güğümlere, ibriklere, sinilere nakış nakış işledik doğanın yansımalarını. Dönün bir bakın “eski” dediğiniz Türk evlerine, her yerlerinde ustalarımın tahta işçiliği nasıl da öptürür toprak olmuşların ellerini. Hele demir çekiçle dövülerek yapılan bıçaklardan, makaslardan var mı artık hiçbir yerde? Çobanların giydiği kolsuz,dikişsiz, keçeden yapılmış kepenekleri keçi derisinden terbiye eden ustaların hâlâ var olduğunu bilmek beni nasıl mutlu ediyor bilemezsiniz. İznik’teki kazılarda sır tekniğiyle yapılan seramikler bulmuşlar, keşke o ustaları tanımak nasip olsaydı da gösterseydik bir yapılanın bin benzerinin yapıldığı fabrikasyon ürünleri de göğsümüz kabarsaydı bir kere daha onlar için. Kimsenin eline su dökemediği ustalarım ellerini ibrikten döktüğümüz su ile yıkadığında, onlara el işçiliğinden ipek havlular verseydik banyo önünde saygıyla.
Şimdi bir şiir yaz ey şair bak da bu ustalarımın alın terine, romanında kabzası nakışlı kılıcıyla Türk askerinin kahramanlığını anlat ey yazar, Atalarımızın büstlerini yap ey heykeltraş, gelenek ve göreneklerimizin yansıttığı yaşanmışlıklara uygun evler yaptır ey mimar, halkımın duygularını türkülerin ve şarkılarınla dile getir ey ozan, özümün içindeki ruhu gör de tuvale yansıt ey ressam… Hadi, ayrımız gayrımız yoktur… Biz bir yumak olmuşuz, elimiz- ruhumuz- kulağımız- dilimiz bir olmuş. Ucunda para var diye yapmayız biz hiçbir şeyi, çekin elinizi cebinizden de kenetlensin ruhlarımız.

Çek elini emeğimden, göz nuruma saygın yoksa…-

Elim beynime, beynim yüreğime göndermeler yaparken bir de bakıyorum ki geçim telaşını unutmuş bir sanat eseri oluşturmuşum. Ben bir faytonun üzerindeki resimlerim, ben bir atın altındaki nalım, ben elimin kıvraklığında oluşturduklarımı halkla bütünleştiririm… Ben zanaatkârım, el ustalığıdır sanır pek çok kişi yaptıklarımı, oysa bilmezler ki ben yüreğimi de koyarım ilmek ilmek her nakışa, her dövmeye. Anam gelir yâdıma her an başım önde çalışırken, babamın alın terini silerim sanki küçücük olur ellerim… Atadan dededen kalan bir nalburum örneğin ya da şu dedenin elindeki bastonda dimdik duran Türk ruhuyum… Benim yaptığım her işte kullanımda kolaylık vardır; kocaman atölyelerim yoktur benim, bir seki de bazen bana saraydır.

Çırak- usta ilişkisiyle elinden ne gördümse aldım ustamdan. Ahiler de bizden değil mi ki… Küçücüktüm ustam, işin tüm inceliklerini öğretmişti bana; şimdilerde okullar da varmış bizim işimize usta yetiştiren.

Zaman zaman bizi sanatçı olarak addedenler de oluyor. Kesin bir sınır olduğunu sanmıyorum aslında aramızda. Biz emeğimizi ekmek paramız için yapıyoruz ama yüreğimizi de ortaya koyuyoruz, amaç geçim olsa da. Şöyle bir düşünüyorum da hangi sanatkârın eseri sonuçta takdir dışında, maddiyatla da değerlendirilmiyor? Hangi ressamın tablosu yüzyıllar sonra bile bilmem kaç liraya satılmıyor ki ya da hangi heykeltraşın eseri sipariş üzerine de yaptırılmıyor? Sanatçı da biz zanaatkârlar gibi emek- yürek- beceri- bedel dörtlüsü içinde bir döngüde. Bunların bazen biri amaç oluyor, bazen biri.

Geçenlerde Lütfü Usta’m bir anısını anlatmıştı. Bir tesbih için günlerce emek vermiş; “tane, nişane, durak, imame, hatime, çivi” gibi parçalarını en ince ayrıntılarına kadar ince ince yapmış sipariş üzerine. Adam üç gün sonra gelmiş ve ustanın emeğine istediği bedel için “Çok değil mi?” ifadesini kullanmış. Ustam gülümsemiş sessizce ve adama “Tespihin asıl adı, Allah’ ı noksan sıfatlardan ve ulûhiyete aykırı şeylerden tenzih ve takdis ederimdir. Siz önce noksan sıfatlarınızdan arınıp insana saygıyı öğrenin, sonra elinize tesbih alın.” demiş ve tespihi duvardaki çiviye asmış. Adam, ne kadar dil dökse de ustamın gönlünü alamamış.
İşte böyle…Biz zanaatkârız… Semerci olduk, yaylılara imza attık; koşum takımlarını nakış nakış işledik; yemenici olduk, çarık yaptık süslerine hayran olduğunuz; güğümlere, ibriklere, sinilere nakış nakış işledik doğanın yansımalarını. Dönün bir bakın “eski” dediğiniz Türk evlerine, her yerlerinde ustalarımın tahta işçiliği nasıl da öptürür toprak olmuşların ellerini. Hele demir çekiçle dövülerek yapılan bıçaklardan, makaslardan var mı artık hiçbir yerde? Çobanların giydiği kolsuz,dikişsiz, keçeden yapılmış kepenekleri keçi derisinden terbiye eden ustaların hâlâ var olduğunu bilmek beni nasıl mutlu ediyor bilemezsiniz. İznik’teki kazılarda sır tekniğiyle yapılan seramikler bulmuşlar, keşke o ustaları tanımak nasip olsaydı da gösterseydik bir yapılanın bin benzerinin yapıldığı fabrikasyon ürünleri de göğsümüz kabarsaydı bir kere daha onlar için. Kimsenin eline su dökemediği ustalarım ellerini ibrikten döktüğümüz su ile yıkadığında, onlara el işçiliğinden ipek havlular verseydik banyo önünde saygıyla.
Şimdi bir şiir yaz ey şair bak da bu ustalarımın alın terine, romanında kabzası nakışlı kılıcıyla Türk askerinin kahramanlığını anlat ey yazar, Atalarımızın büstlerini yap ey heykeltraş, gelenek ve göreneklerimizin yansıttığı yaşanmışlıklara uygun evler yaptır ey mimar, halkımın duygularını türkülerin ve şarkılarınla dile getir ey ozan, özümün içindeki ruhu gör de tuvale yansıt ey ressam… Hadi, ayrımız gayrımız yoktur… Biz bir yumak olmuşuz, elimiz- ruhumuz- kulağımız- dilimiz bir olmuş. Ucunda para var diye yapmayız biz hiçbir şeyi, çekin elinizi cebinizden de kenetlensin ruhlarımız.

Paylaş
Etiketler: Zanaat mı Sanat mı?
Önceki Yazı

Bakma Öyle Bön! Bön! Senide Göreceğiz!

Sonraki Yazı

Memuriyete Dönüş Var mı?

Serap DEMİRTÜRK

Serap DEMİRTÜRK

EĞİTİM: 1979 Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü, 1995 Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı-Lisans tamamlama YAZARLIK TECRÜBESİ: Yazdığı Yayın Kuruluşu ve (varsa) köşe ismi: 1. http://sanatkop.com/index.php/siirlerin-ayak-izleri-1-serap-demirturk/ 2. http://www.aktifkalem.com/yazarlar/360/serap-demirturk-.html 3. http://www.izedebiyat.com/yazar.asp?id=261 (VARSA) ESER(LER LİSTESİ: Yirmi kadar Türkçe-Dil bilgisi alanlarında ders kitapları ve kaynak kitaplar GÖNÜLDEN GÖNÜLE (2. Baskı): Şiir kitabı HÜZÜN ÇİÇEĞİ: Şiir kitabı KENDİ DİLİNDEN KISA ÖZGEÇMİŞİ: “SERAP HOCA” mahlası ile şiirlerimi yayımladım. Yıl 1959. Bir kış ayında, -subay olan babamın tayin için gittiği- Adapazarı'nda dünyaya gelmişim. Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünden 1979'da mezun oldum, yetmedi dedim ve Anadolu Üniversitesi Türkçe Bölümünden alanımda lisans aldım. İnsanın sevdiği bir mesleği yapmasını düşüncesindeyim ve yeniden dünyaya gelsem gene aynı mesleği seçerdim. İnsan ilişkilerinde dürüstlük tek ilkemdir, isterim ki dizelerdeki ahenk gibi uyumlu olalım... İnsanca sevelim birbirimizi, hoşgörüyle sarılalım hayata. Emeklilik nedir bilmeyen bir emekli olarak hâlâ son hız hayat koşusunda yerimi korumaya çalışıyorum. Şiir denen dizelerin oyununda kimseye hissettirmeden yaşadıklarımla gördüklerimi, hissettiklerimle düşlerimi aralara sıkıştırıyorum. Antalya Güllük Şiir Derneği 4. 'Şiir' ve 'Öykü' Yarışmasında (2007) , öykü dalında -şair Refika Doğan’ın yorumu ile- “Başkalarının başına gelen felaketlerin bir gün bizim başımıza da gelebileceğinin, kendi zaafları uğruna aile değerlerini hiçe sayan bir babanın düştüğü durumu, direnip savaşmak yerine başını alıp giderek çocuklarını kendi gururuna kurban eden annenin ailedeki temellin yıkılmasına doğrudan etkisini, ailedeki iletişimsizliğin o aileyi nasıl darma duman ettiğinin hazin öyküsünü” dile getiren “Buğulu Gözler” adlı öyküm, ikincilik ödülüyle onurlandırıldı. HOBİLER Şiir, öykü, deneme

İlişkili Yazılar

Serap DEMİRTÜRK

Sen Taş Olmayasın

28 Şubat 2019
5k
Serap DEMİRTÜRK

Sen Gelmedin

27 Şubat 2019
5k
Serap DEMİRTÜRK

Bir İç Döküş

28 Ocak 2019
5k
Serap DEMİRTÜRK

Kesin şu Gürültüyü!

09 Temmuz 2012
5k
Sonraki Yazı

Memuriyete Dönüş Var mı?

Yorumlar 1

  1. Esel Arslan says:
    15 yıl önce

    Yitirdiğimiz öyle çok şey var ki, bir kör,sağır debelenişin içindeyiz. Erdem,saygı zamanın zımpara taşları arasında eriyip gittikçe ve üstelik sanatın her dalında saçmalıkları çağdaşlık gereği diye kaşık kaşık önümüze sürdükçe bu güzel milletin kültür miraslarıda aşınıp yerini pespayeliklere bırakıyor maalesef. Serap hanım paylaşımınız birçok okuru etkileyip düşündürecek güzellikte. Teşekkür ediyor selam ve saygılarımı iletiyorum dost kalem.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025
Yaşlı Adam Yanıyor

Yaşlı Adam Yanıyor

05 Aralık 2025
Yörüklerin Harika Öğütleri

Yörüklerin Harika Öğütleri

05 Aralık 2025
Sen veya Sizlere

Sen veya Sizlere

04 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap