Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
YÜREĞE DOKUNMAK MI, YANINDAOLMAK MI?
Dervişe sordular:,
“Yanında olan mı değerlidir, yürekte kalan mı?..”
Derviş dedi ki:
“Yanında olan yüreğinde olamamışsa, yürekte olan her zaman değerlidir…”
Nedir bu yürek meselesi?.. Diye sorsak kendimize…
Duyguların ana vatanı diyebiliriz yüreğe. Orada yeşeriyor tüm duygular, uçsuz bucaksız bir bahçe yüreğimiz, eken biz, sulayan, bakan biz, tımar eden biz, yani bahçıvanı da biz.
Ne kadar emek verir, ne kadar bakım yaparsak o kadar güzel olur yüreğimiz.
Gülleri var yüreğimizin hepsi dikenli, elimizi dokunduğumuzda acıtan kanatan türden. Sonra yaseminleri var mis gibi kokan, kimisinde kasımpatı kış mevsiminde bile açan, kimisinde menekşeler var rengârenk, hassas bir o kadar emek isteyen…
Bu bahçedeki tüm çiçekler konuşur. Bazen o kadar konuşur ki; yoruluruz, sessizlik ararız. En yakın arkadaşımızdır bu çiçekler; kimi zaman bizi hiç bırakmayan, kimi zaman yarı yolda bırakan.
Çünkü her insanın bahçesi aynı değildir. Kimisi gülle donatır, kimisi dikenle, kimisi harabe, kimisi misler gibi…
“İyi ağaç kötü meyve, kötü ağaç da iyi meyve vermez. Her ağaç meyvesinden tanınır. Dikenli bitkilerden incir toplanmaz, çalılardan üzüm devşirilmez. İyi insan yüreğindeki iyilik hazinesinden iyilik, kötü insan içindeki kötülük hazinesinden kötülük çıkarır. İnsanın ağzı, yüreğinden taşanı söyler.”
Her insanın işleri olarak tanımlanan meyveler insanın asıl olarak yüreğinde var olanlardır.
Karşımızda hayat koca bir tuvale çizili resim gibi. Herkesin resmi farklı, farklı boyalar, farklı manzaralar, farklı konular… Hepimiz aynı iki gözle bakıyoruz lakin farklı hissediyoruz, farklı tepkiler veriyoruz. İşte tam da burada anlıyoruz; yüreğimize dokunanı, dokunmayanı…
Aklımızla karar verir, yüreğimizle misafir ederiz kararlarımızı. ‘’İçime sinmedi.’’ Cümlesinin içindeki o iç tam da yüreğimizdir. Yanılmaz, çok akıllıdır o. Her türlü kokuyu alır, her türlü savaşta yenilse de yenilmese de hiç ölmez, yeniden canlanır, dur durak bilmez ta ki nefesimiz kesilene kadar.
Yüreğe dokunmayan hiçbir davranış kabul görmez insan bedeninde. Yüreğimizdeki çiçekleri coşturmayan, ılık ılık hissettirmeyen, bahçemizi gülistana çevirmeyen hiçbir davranış kabul görmez. Karşınızdakinin yüreğine dokunduğunuz kadar var olursunuz hayatında. Şimdi diyeceksiniz hep yüreğe mi hitap edelim? Başka var olma yolu yok mu hayatta?.. Yok, arkadaş, başka var olma yolu yok.
Yürekte kalandır değerli olan. Yanında olamadığından değil, yüreğinden çıkaramadığından. Yanında olan dokunamayabilir yüreğine. Lakin yüreğine giren yanında olmasa da bir kez dokunabildiyse en kuytu köşelerine, bilirsin ki en değerlindir artık.
Elinde olan değerlidir de, değeri bilinmez.
Su değil midir en değerli şey varken değeri anlaşılmaz.
“kim bilir kaç kişi ayrı yataklarda birbirlerine sarılarak uyuyordur.” Demiş Özdemir Asaf. Kim bilir kaç insan sırtında hissettiği sırtın derdini bile bilmezken, uzaktaki bir ruhun derdiyle kahroluyordur.
Bizde yoklar değerli, yoklukları severiz biz, Anadolu’nun kaderidir, var olan evlattan çok yitenin derdi çekilir,
Biz yokları daha çok severiz, yok olan eski sevgilinin, yetersiz sevişlerini unutamayız ama doluşamadığımız yanımızdaki sevgilinin kıymetinden, laf bile etmeyiz, ta ki gidene, ya da ölene kadar, çünkü biz hep yoku severiz, belki de hep o yüzden kaybederiz.
O sevgi yürekten doğar, annenin evladına olan sevgisi yürekten doğar, çocuklara merhamet yürekten doğar, yaşlılara hürmet yürekten doğar, her gün işini en iyi yapmaya çalışan çalışanların iş ahlakı yürekten doğar, aşk yürekten doğar, nefret de yürekten doğar, savaş da yürekten doğar, haset de, fesat da… Yüreğe hitap etmiyorsa yaptıklarımız kalıcılığı uzun sürmez. İşi bitince atılan eşyalar kadar olur ömrü. Bir ‘’on’’ bir ‘’of’’ düğmesi olan makine gibi oluruz.
Yüreğe dokunmak aslında bir yerde insanı anlamak demektir. Yüreğe dokunmak koca bir sanattır. Karşındaki bahçeyi bilip; ona göre davranmak. Çiçeklerini ayaklar altına almamak demektir. Göze hitap ettiği kadar, aklın kabul ettiği kadar yüreğe de hitap etmektir.
Yüreğe dokunmak o yüzden çok önemlidir. Yaptığımız her işimiz yüreğe olumlu yönde dokunmalı, sözlerimiz yüreğe dokunmalı, lakin dokunduğu yeri viran etmemelidir.
Hz. Mevlana ne demiş buyurun okuyalım beraber: “Kalp denizdir, dil de kıyı. Deniz de ne varsa kıyıya o vurur.”
Yüreğe dokunmasaydı eğer; Leyla ile Mecnun’u tanımazdık, güzelim şarkılar olmazdı, şiirler, romanlar, anılar ve hayatlar olmazdı. Öleni gözümüz görmüyor diye unuturduk, yüreğimizde yaşamasaydı.
Yanımda olanlar sadece yanımda kaldı. Yüreğimde olanlar yüreğimde kalmakla birlikte, hayatımın her köşesinde kalıcı bir yere sahip oldular bende___ ama işte koca bir âmâsı var bu işin; bakıyorum da şimdilerde, bu devirde en çok yürekte olan canını yakıyor insanın. En derine o saplıyor hançeri! Sırtını döndüğün anda saplayıveriyor elindeki zehirli bıçağı tam kalbine. Zaten bunlar değil miydi bizi bu hale getiren?..
Yüreğinize dokunanları kabul edin hayatınıza. Yürek bahçenize de iyi bakın. İçinde nefret yetişirse tez zamanda budayın, kökünden sökün. Yüreğinize dokunmayan, içinize sinmeyen her şeyden uzak kalın…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun…
Olduğu gibi görünen, ya da göründüğü gibi olan herkese sevgi ve muhabbetimle… Hoş kalın hoşça kalın ama her dem sevgiyle dostça kalın… Bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#