Kişilerin hayatı, rahatın peşinde koşmaktan ibarettir. Koşmak, fark edilmeyi sağlarken, yaşama sevincine de katkıda bulunmaktadır.
Yaşama sevincini inanç doğrultusunda ele alanlar, güven duydukları ortamın oluşması için, düş kurarlar. Bu düş, hiçbir zaman doyum noktasına erişmez. Hep doyumsuz bir anlayışla aranan gerçeğe erişilemez.
Bu noktada başarıyı yakalamanın ona yaşama sevincini vereceğini iddia ederken, böyle olmadığını görünce, dengesinde problem başlar. Başarıyı yakalama, yaşama sevinci olarak görülecek miydi? Diyerek kendine sorar.
Yoksa inanç olarak yaşama sevincinin yörüngesine girmek gerekecektir. Bu ikilemde kalan günümüz insanında kişilik çatışması ve kültürel yozlaşma başlar. Yozlaşma öyle uç noktalarda tartışma sahası bulur ki, alfabemizin Türk veya Arap harfleriyle olması için, tartışmaya girişilir.
İmparatorluğun geneline baktığımızda, Arap harfleriyle okuma oranı binde iki bile değildi. Bugün, Türk harfleriyle okuma oranı ise, en kötü hâlde, yüzde yüze yakındır. Burada çok etkenli bir konuyu belirli bir olguya sığdırma kolay değildi. Düşünün ki, matbaanın bile gelmemesi için, imparatorluğu, yüzyıl beklettiler.
Yaşama sevincini içinde taşıyanlar, en küçük bir etken ile bu sevgiyi, doruk noktasına çıkarırlar. Doruk noktası, bir bilgi birikimi ve disipliniyle elde edilir. Disiplin olmadan, canım istiyor diye, hiçbir etken, kişiyi sevince ulaştıramaz.
Günde sekiz saat iş başında kalan, bir insan, çalışmasının dışında, “Gevşemek” isterse, kendini disipline edememiştir. Disipline edemediği için, programlı, yaşama tepki verecektir. “Yaşama sevinci bir sabır işidir.” Bilim adamları ne kadar doğru demiştir. Ayrıca bu kişilerin yaşantısına önem vermeleri de gerekir. Yaşantısını sevdiği kadar, yaşantısına giren etkenleri de değerlendirmelidir.
Yaşantısını disipline edemeyen insan, başarılı olamaz. Bu durumda sevinme eylemini de kaybeder. Kişi yaşama sevincine ait olaylardan hoşnut olmalıdır. Yaşama sevincini kamçılayan konulara müzik dinlerken de yoğunlaşmak gerekir. Yoğunlaşırken, dikkatini toplamak ve çözüm yolu aramak da esastır.
Sevinci etkileyecek, uygun olmayan konuşmalardan ve uygun olmayan arkadaşlardan kaçınmak gerekir. Bu arkadaşlar seni başka işlerle meşgul ediyorsa onlardan da uzak durmalısın.
Belli konularda gevezelik edenlerden ve düşüncesizlerden de yaşama sevinci adına uzak durmalısınız. Yaşama sevincine ulaşmada toplum içinde dinlemeyi de bilmelisiniz. Bu tür eylemde dinler görünmemek gerekir. Konuşulanı ciddiye almalısın ki, yoğunlaştığında diri kalabilesin.
Dikkat toplamak, bir sonrasını düşünmemek demektir. Düşünceden uzaklaşma olmamalıdır. Bu noktada da sabır gerekir. Çocuk gibi düşeceksin fakat kalkıp yine yürüyeceksin. Kendine duyarlı olacaksın ki, dikkatini toplayabilesin. Kendini düşünecek, kendini çözümleyeceksin. Ne yapabilirim, nasıl başarılı olabilirim diyeceksin.
Yaşama sevincini tetikleyen, düzenleyici etkenlerimizi de iyi tutmamız gerekir. Bu da kendine karşı duyarlı olmayı gerektirir. Yani içimizden gelen sese kulak vermeliyiz. Bu da kişinin sağlıklı olmasıyla mümkündür. Yaşama sevincini içimize taşıyacak bilgiyi bile olgun ve seven insan ile başarırız.
Yaşama sevinci, alçak gönüllülüktür.
Hoşgörüde sevgi yaratmak gereklidir.
Beşikdüzü
Bir sevdadır Beşikdüzü, kelimelerle ifade edilemeyen, ancak yaşanan, şuh bir gülümsemeyle mutlu olmak isteyen.
Ufkunda seyreden bir gemi, selamlar zümrüt tepelerini ve meyve bahçelerini. Bahçelerinde isimler kazılı ağaçların gövdelerine sevgililerin. Dallarında neşeyle çık çık öten yavru kuşların.
Sahilinde gezenler kanatlanır adeta kelebek gibi. Erik beli ormanında tavşan, çayırında ceylan ve yamaçlarında ala geyik gibi özgürsün.
Kaside de methiyesin, koşmada uyak, destanların vazgeçilmezi ve senin için dokunmak piyanonun tellerine. Sana kavuşmanın mutluluğunu yaşamak için, senden ayrılmak.
Yetişmek isteyene ve yetişkine cazibe merkezisin. Bir hikâyesin bir solukta okunan. Yeşil tepelerinde geçen bir aşk hikâyesi. Sonu elem ve hüzün, dökülen göz yaşı.
Doğada bir zümrütsün, denizi, akarsuları, dağları ve yaylalarıyla zümrüt.
Beşikdüzü’nü düşünmek, Beşikdüzü’yle düşünmek. Okuyana kitapsın, bilgi yüklü. Bir sevgi, bir neşe kaynağısın besbelli.
Kalbe hitap eden şirinliğin var inan. Kayıkların aheste, dalgaların hoş senin. Bir arzusun gönül bağında, yaşanmak istenen. Benzerin yok, baş tacısın. Sen dikeninle de sevilirsin. Çünkü, bir gonca gül ve bir gül demetisin.
Kelimeler seni yazmaz, Kelimeler sensin, sen kelimesin sevgi üstüne. Sis dağındaki kar gibi, beyaz ve pir paksın.
Dökülsen de hep çiçek kalırsın. Yaprakların sararsa da tatlı ve sulu meyvesin.
Sen sevgi çiçeği Beşikdüzü’sün.
Hasan TANRIVERDİ