Hayırlı sabahlar Türkiye’m, Vatanım, Milletim ve dostlarım… Güne uyandıran, nefes aldıran Rabbimize şükürler olsun…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Dilimizi argo ve sövgü türü sözcüklerden uzak tutmamız gerektiğini biliyorum. Bazen, bazı kişiler ve davranışları öyle bir noktaya varıyor ki tahammül dahi dili tutmak noktasında yetersiz kalıyor. İşte tam burada ‘Çıkar ağzındaki baklayı!..’ deyip ağzımızdaki baklayı çıkarıveriyoruz bazen. İşte ona sabır taşının çatlaması anı deniliyor. Biliyorum; sabır ruhun bir melekesidir, güzel bir huydur. Tahammülü zor ve nefse ağır gelen şeylere katlanmak ancak sabır ile olur. Ama bazen olmuyor işte. Rabim affetsin sabır taşması yaşayanları…
YALAKA
Türkçe deki yalakalığın tanımında kullanılan kelimelerin çokluğuna bakıldığında toplumumuzun konuya ne denli ilgi ve alaka duyduğunu görmek mümkün olur.
Yalaka kelimesi, TDK ‘ya göre, dedikoducu, sırnaşık, ikiyüzlü, arsız ve onursuz dalkavuk demek…
Yalakalık ve yağcılık, kendisine saygısını kaybetmiş insanların kendi çıkarları uğruna başkalarına gereksiz ya da hak etmediği iltifatlarda bulunmasıdır. Kısaca dalkavukluktur…
Yalakalık deyip geçmeyin. Bu bir sanattır.
Yağcı, yağdanlık, dalkavuk, şakşakçı, şaklabanlık, kemik yalayıcılık, yalpaklık, huluskarlık, omurgasızlık, yanardönerlik, v.s. uzayıp giden bir çeşitlilik vardır, Türkçedeki yalakalık literatüründe.
Mesela yalakalığın eski Türkçe karşılığı “Dalkavukluk. ” diyor bazı sözlükler. E bu kelimenin anlamını bilmeyende yoktur… Dalkavukluk eskiden sarayda bir görev gibiymiş… Padişahların etrafında döner dururlarmış. Ona yakın durmaya çalışırlarmış…
-Hakikati savunanlar gerçekçidir. Yalakalar kurgucu.
-Hakikati savunanlar sorgular. Yalakalar teslimiyetçi.
-Hakikati savunanlar yanlışı eleştirir. Yalakalar yanlışı meşrulaştırmaya çalışır.
-Yalaka her yolu mubah görür. Hakikati savunanlar meşru olanı savunur.
-Yalaka sevgiyi gösteri olarak sunar. Hakikat adamı her şeyde sevgi muhabbet arar.
Yalakalığın ırkı, dini, dili ya da mezhebi yoktur…
Herkesin yapabileceği, öğrenebileceği bir şey de değildir. Bu sanat sahibinin sırtı yere gelmez. Kişiyi basamakların en yükseğinde tutar. İnsanlığın var oluşundan beri müşterisi vardır. Petrol gibidir. Janjanlı ambalajlı hediye paketi gibidir, alıcısını sevindirir. Ama yine de Allah kimseyi bu sanat erbabının yanına düşürmesin. Kimileri bu durumu “nokta kadar menfaatler için virgül gibi eğilenlerin durumu” diye de tabir eder. Bazıları için yalakalık bir yaşam biçimi olmuştur. Onlar yalakalık yaptıklarının farkında bile değildir. Onların kanına işlemiştir yalakalık yapmak. Büyük ihtimalle bu, onların genlerinden geliyor olsa gerek.
Peki!.. Birde yalakalıktan hoşlananlar vardır, onlar ne demeli?…
Onlarda makamı mevkii ne olursa olsun, bence aslında çok uyanık kimselerdir ki O yalakalardan sonuna kadar yararlanıp kullanırlar. Ve onlara ufak tefek menfaatler sağlarlar. Kısaca her iki taraf içinde utanç verici bir durumdur bu.
Kesin hatırlamıyorum ama ya bir yerde duydum ya da okudum;
“Her şeyi alkışlayana yalaka, her şeye itiraz edene ahmak, yerine göre alkışlayıp, yerine göre itiraz edene de dost denir…” diye… Ama bu sözün birde devamı varmış orada da;
“ Yalaka seni, ahmak ise kendini bitirir… Adam olana dost lazım…” diyor.
İyi de dostum, ancak dosttan anlayan kim ki?.. Kim kaldı, kaç kişi kaldı ki? İki elin parmakları kadar ya var, ya yok…
Benim öyle aman aman çok da arkadaşım yoktur, her insanı severim yaratandan dolayı ama dürüst insanların fazla arkadaşı olmaz çünkü yalakalık yapmazlar…
Neyse boş verin… Kalanlarda bizlere yeter… Zaten nerde çokluk, orada karışıklık…
“Dost gibi görünen yalakalar, farklı olmaya çalışan basit insanlar, arkamızdan kurulan oyunlar. Kural hep aynı; gül ve geç!” Demiş Douglas Adams.
Yine eskilerin “Marifet iltifata tabidir” diye bir sözü var, tabi ki hak edeni takdir etmeli, ilgi göstermeli ancak gökyüzüne çıkaracakmış gibi davranmanın, ne İslam dininde yeri var, ne de Türk töresinde yeri var… Zaten büyük ruhlu insanları abartılı iltifatlar üzer, mahcup eder…
Bir insan kalemiyle yazarken, eli ile alkışlarken, dili ile överken tezahüratın olsun, övgünün olsun hatta alkışın olsun ölçüsünü bilmelidir.
Bu ölçüyü bilmeyenler yalakalık damgasını yemekten kurtulamazlar…
Çünkü Necip Fazıl’ın dediği gibi alçak gönüllü olmak başkadır ama alçaklığa gönüllü olmak daha başkadır!..
Yalakalar günümüzde çok sık her ortamda karşımıza çıkabiliyor Okulda, işte, arkadaş çevresinde, devlette vs. vs. Bu insanları görebiliyoruz. Yalaka’nın kelime anlama TDK(Türk Dil Kurumunda) da yazıldığı üzere “Kendisine çıkar sağlayacak olanlara aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse, huluskâr, yağcı, yalaka, yağdanlık, yalpak, yaltak, yaltakçı, kemik yalayıcı, çanak yalayıcı” demektir ama basit bir tanım olmaktadır bu tanım.
Yalakalık konusunda karıştırılan nokta özellikle iş ortamında bahsedecek olursak, yalaka kişi iş yapmayıp iş yapıyormuş gibi gözüküp, yöneticisini ve patronunu kişisel olarak öven pohpohlayan, şahsi anlamda hediyeler alan, şahsi işlerini görerek menfaat sağlamaya çalışan kişilere denir.
Şahsi anlamda örnekler çoğaltılabilir.
Yalaka için örnek verecek olursak sadece iş yerinde değil okulda da ders çalışmayıp öğretmenin şahsi ihtiyaçlarını yapan onu öven türlü ders dışı konularla öğreticinin şahsi menfaatlerini görüp yüksek not almaya çalışan kişilere de denir.
Yalaka, genellikle sıkı bir narsistir. O, kendi bedenine, menfaatlerine ve şeytani aklına taparcasına âşıktır…
Bir fikri olmadığı için sözlerinin gerçek bir değeri olmadığı gibi aklının, hayatının ve ruhunun köşeleri, sınırları yoktur; o yusyuvarlak bir toptur. Yuvarlanamayacağı mecra, giremeyeceği delik, şeklini almayacağı kap yoktur… Yalaka için yegâne kıble, çıkarları, hevâ ve hevesidir.
Gerçek bir insanın en önemli organları olan kalp ve beynin yerini yalakada “dil” alır.
Her ortamda durum budur şahsi olarak yalakalık yaptığı o kişinin ihtiyacını karşılamak.
Bir öğrenci düşünün derslerinde çok başarılı çok çalışıyor ve bunu öğretmenine göstermeye çalışıyor ve bu konuda ön plana çıkmaya çalışıyor ve neticesinde takdir alıyor. Başarısı ile ön plana çıkmaya ve bunu göstermeye çalışan insanları yalakalıkla suçlarlar.
İş ortamında da bu durum aynıdır. Yaptığı işle ön plana çıkmaya ve yükselmeye çalışan insanlar vardır çalışmalarıyla gösterdikleri performans ile sundukları projeler ile ön plana çıkarak başarı elde etmeye çalışan insanları da bazı elinden bir iş gelmeyen beceriksiz ve kıskanç insanlar tarafından yalakalıkla suçlandığı görülmektedir. Karıştırılan nokta budur. O kişi işiyle ön plana çıkmaya çalışmaktadır ve işi haricinde başka bir yarar menfaat planı yoktur yöneticisine karşı işini iyi yaptığı içinde ön plana çıkar ve ödüllendirilir.
Hiç bir başarısı olmayan ve iş yapmayarak, çaba sarf etmeyerek iş yapıyormuş gibi gözükürler. Ve yöneticilerine ya da patronuna, kişisel hediye alarak, onu överek şahsi ihtiyaçlarını görerek yarar ve menfaat sağlamaya çalışır işte yalaka’nın tanımı tamda budur. Bu yalaka insanlar bu yolla yalakalıktan hoşlanan yöneticilere karşı başarılıda olabilir.
Burada karıştırılmaması, yanlış tanımlanmaması gereken yalakalık terimiyle ön plana çıkma kelimeleridir. İkisi birbirinden farklıdır. Fazla efor sarf edip fazla performans sergileyerek ön plana çıkan yükselen veya ödüllendirilen insanların lütfen hakkını yemeyin. Yaptığı işin reklamını yapan ve gösteren insanlar yalaka değildir.
Şimdi konuyu bir darbı mesel ile kapatalım:
Çok eskiden yaşayan kralın biri patlıcanı çok severmiş.
Patlıcandan her bahsettiğinde, Soytarısı iç geçirir Kralı tasdik edermiş.
Kral; ‘Patlıcan dolma gerçekten mükemmel bir yemek’ diye konuşsa, soytarı atılır ‘evet patlıcan dolmanın üzerine yemek tanımam’ dermiş.
Kral patlıcan musakkadan bahsetse ‘ah var mı patlıcan musakka gibi bir yemek’’ diye söze başlarmış. Kral ‘ üç öğün patlıcan kızartma olsa yerim’ dediğinde, ‘bir ömür patlıcan kızartma yiyebilirim’’ dermiş.
Zaman geçtikçe Kral patlıcandan bıkmış nefret eder olmuş. ‘Bu patlıcan yemeğini nasıl yerler bilmem. Böyle tiksindirici bir yemek daha olamaz’ demiş.
Soytarı ‘Haklısınız Kralım millette ne mide var. Aslında tüm patlıcan yemeklerini yasaklamak lazım’ demiş.
Soytarının daha önceki söylediklerini bilen bir kişi ‘Yahu! Daha düne kadar sen değimliydin patlıcan yemeğini öve öve göklere çıkaran?’ diye sorduğunda Soytarı atılmış. ‘Ben Kralın Soytarısıyım patlıcanın değil.’
Allah cümlemizi yalakalardan uzak eylesin. Hoş kalın hoşça kalın dostlar…
(yazı içeriğinde konuyla ilgili kitap ve yazı alıntıları vardır. Yazılarından alıntı yaptıklarıma teşekkür ederim. Haklarını helal etsinler…)
Kim ki; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım’ ve Bizi daha çoğul BİZ olmaya bekliyorum…
Sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Gününüz ve gelecek günleriniz hayırlı, sağlıklı, bereketli ve huzurla, neşe muhabbet getirsin sizlere…
Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun… Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün bir yerlerde, yeniden görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#