Babam, derenin denize döküldüğü yere doğru yürüdü. Gözünün bulanık gördüğünü zannetti ve gözlerini ovuşturdu, “Dereye sel geldi.” Dedi. Geriye döndü ve çarşının yolunu tuttu.
Biraz gittikten sonra dereye sel gelmesine olayına kafası karıştı. “Dağda fırtına” Dedi. Okul sahasına girdi ve tel örgüyü geçti. Bir iki yağmur damlası ile köyün yoluna vardı. Yağmur dağdan sarkmış, geliyordu. Yoldan fındık bahçesine saptı ve tarlaya çıktı. Derin, derin soluklanırken eve girdi. Ceketini çıkarttı. Omuzunun dikenli tele takıldığı yere baktı ve dikilebilir, dedi. Annem için, ne der diye kızardı.
Annem ile kuru çayırı mereğe aldık. Sepetleri çetenin altına koyduk. Bahçedeki kesilmiş çayırları bir araya topladık. Kurularını ahıra taşıdık, kapıyı açınca inek bağırdı. Önüne çayır attık. Eve geldik ama kuru yerimiz kalmadı.
Babam, “Bırakın çayır ıslansın, daha sonra kurur. Siz ıslanmayın.” Bedi. Annem “İyi ki, geri döndün, fırtınaya yakalanacaktın.” Dedi. Babam mereğe geçti. Kara ateşe bir şelek fındık çotanağı döktü. Duman bacadan burularak çıkıyordu. Postunu serdi, uzandı ve kalçasını kızarttı. “Kalçamın ağrısı kara ateşte ısındıkça gidiyor.” Dedi.
Divanda uyuklamaya başlayan annemin yanından ayrıldım ve mereğe geçtim. Yağmur mereğin tavanını sarsıyor, bacadan içeri giriyordu. Eşikte duran teyzeye; babam, “İçeri gel” dedi. Teyze maşrapayı uzattı ve “Süt sağılmışsa alacağım.” Dedi.
Teyze ineklerini yıllar önce satmıştı. “Yavrum bizden geçti.” Dedi. Kızının oğluna sütlaç yapacağını söyledi. Dumandan da boğulacaktı. Hemen dışarı çıktı.
Kuzinede kızarmış ekmeğin üzerine tere yağını sürdük ve dut pekmeziyle yedik. Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra, okulun yolunu tuttuk. Kardeşim, dereden odun taşımamız beni yoruyor dedi. Kara yemişin yaprağını kopardı ve bahçeye doğru fırlattı.
Rüzgâr dünden kalmıştı ve denizin üzerindeki sis kütlesini kaldırdı. Martılar dalganın kenarında geziniyordu. Yol araçlarının açtığı çukura bakındık ve yandan geçtik. Okula doğru hızlandık. Deniz kenarından dalgaların hareketine bakarak yürüyorduk. Derenin denizle birleştiği yerin derinliğinin iki kulaç olduğunu öğrendiğimizde şaşırdık. Kardeşim burada bir tarihler kayıktan düşen adam boğulmuştu, boşuna değilmiş. Dalgalar kabardı ve sesi tizleşti. Odun parçaları dalgalarla oynaşıyordu. Savaş meydanından geri kalanlar gibiydiler. Deniz kenarındaki taşlar gıcırdadı. Savaş yerinden neşesiz ve yılışık kahkahalar geldi. Dersten sonra yorgun ve bitkin hâlde köy yoluna döndük. Kardeşim eline geçirdiği değneği kenarlardaki otlara vuruyor ve onları kesiyordu. Eve kadar durmadık. Annem ve babam merekteydi. Mereğin kapısı kapalıydı.
İneklerin önüne çayır attık. Köpeği ve kediyi yedirdik.
Ders zili çalmıştı. Geç kalmamıza öğretmenimiz kızmadı. Yağmur korkusundan bir ders önce dağıldık. Dalgalar uyku mahmuruydular. Derenin çağlamasına rağmen uyanmadılar. Köy yoluna döndük. Alt taraftan bahçeye çıkmayı düşündük. Önümüzde yaban arısı yuvasına çomak sokan çocukları uyardık. Yapmayın, sizi sokarlar, zarar verirler dedik. Güldüler, çomaklarını sallamaya devam ettiler. Yanlarına yaklaşmadık ve yukardan eve çıktık. İneklerin annemin peşine ahıra gidişini izledik ve o sırada çocukların bağırmasını duyduk. Çocuklar çıldırmış gibiydiler. Oradan çocukları kaçırdılar.
Annem, yaban arısı, yavrularını korumak için, canı pahasına saldırır. Yaban arısının vücuda iğnesiyle aktardığı zehir etkilidir. Bazı insanlar bu zehirli maddeye alerjiktir. Hatta alerjik durum, ölümcül de olabilir, dedi.
Kardeşim eline uzun bir çubuk aldı ve ucuna tül içerisine kokulu ve toz hâlinde ilaç koydu. Çubuğu uzattı ve tozu yuvaya serpti. Kokuyu alan yabanarısı, yuvayı terk etti.
Arıların yuvası boş kalmıştı. Arada tek tük gelen olduysa da yuvanın içine giremedi. Yuvanın ağzı açık olduğu hâlde, ilacın acı kokusu onlara caydırıcı oldu. Çocuklardan aldığımız habere göre, ikisi de hastanede yatıyormuş.
Yaban arısının yuvasının yanından, sabah ve akşam geçtiğimiz hâlde hiçbir tepki göstermediler. Çocukça bir hareket olmak üzere, yuvasına çomak sokarsan, o da sana zarar verir.
Hayvan da olsa yaşantısı iyilik üzerine kurulmuştur.