Osmanlı’nın Yavuz Sultan Selim gibi şair ruhlu ve cengaver şehzadelerini ağırlayan Trabzon’un tarihî dekorunu Osmanlı düşüncesinden intikam alırcasına bozmaya çalışanlar bu naif şehrimizi bugün bir ucubeye döndürmüştür. Limanı koynuna alan Çömlekçi’nin, kimsesizliğe terk edilen Değirmendere’nin gözyaşlarının sıcaklığını ve tuzunu dudaklarınızda hissedeceksiniz. Bu mahallelerin hıçkırıkları tırmalayacak kulaklarınızı. Şayet duyularınız ve duygularınız dumura uğramamışsa; ruhunuz kapitalizmin cenderesine hapsolmamışsa…
“Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!/Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?/ ‘Tarih’i ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar;/Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” diyor milli şairimiz Mehmet Akif… Son zamanlarda kentsel dönüşüm adı altında yapılan çalışmalar bana bunu hatırlattı. Estetikten uzak, sırf barınma amaçlı malikaneleri Trabzon’un görsel geleceğine katkıda bulunabilir mi acaba? İnsanı, özü olan topraktan koparıp betonun soğukluğuna mahkum eden bu binalar bu şehri beton ve moloz yığınına çevirmez mi? Osmanlı mimarisinin insanî yüzü ve sıcaklığı okutulmaz mı mimarlık ve mühendislik fakültelerimizde? Osmanlı mimarisini çağdaş bulmayanların inşa ettikleri yaşam alanlarının neresi çağdaş?… Bunlar olsa olsa kapitalizmin ruhsuz artıkları olabilir.
Trabzon bizim gözbebeğimizdir… Bu güzel şehirde denizlerin ve göklerin mavisiyle, kırların ve yayla çimenlerinin yeşiliyle buluştu gözlerimiz… Bizim bahçelerimiz gül kokusuna hasrettir. Bahçelerimize Ebu Cehillerin zehirli zakkumlarını değil, buram buram peygamber kokan güller dikmeli…Anadolu’dur, Trabzon’dur bizim gönül telimizi titreten… Maziyi hovardaca tüketenler geleceğe moloz yığınları taşırlar kurşundan ağır küfeleriyle… Kaotik kentlerin mimarları ruhları keşmekeş zavallılardır. Onların insafına bırakmayalım geleceğimizi… Geleceğin, geçmişin koynunda yeşerdiği gerçeğini göz ardı etmeyelim.
Her ideoloji ve inanç sistemi kendi şehrini inşa eder. Bizler de inancımızın ve medeniyetimizin boyasıyla boyamalıyız yarınlarımızın resmini…Bu resimde umut başköşeye oturtulmalıdır. Biz bu şehre ateş almaya gelmedik, suretimiz yansır bu kentin cadde ve sokaklarında… Ruh kökümüz bu kentin derinliklerinde… Biz bu şehre aidiz, bu şehir de bize ait…Unutmamalıyız ki kendini yaşadığı kente ait hissedenler aradığı huzuru bulanlardır.
Sen Trabzon’sun!… Tarihi bugüne taşıyan bir köprüsün sen…Sana yakışmıyor giydiğin bu elbise…O ahşap cumbalı evlerin nerede Trabzon’um?… Betonun saltanatı ruhumuzu eziyor. Seni kim böyle soydu anadan üryan?…. Bahçeli, sarmaşıklı evlerin vardı bir zamanlar… Ne yazık ki haramiler ruhunu çaldı Trabzon’un… Gök kubbeyi tutar şehrin âhı… Giydiğin elbise sana dar geliyor Trabzon’um. Çıkar o pis gömleği şanlı mâzine dön!…
Denizin mavisini, dağların yeşilini tükettik hoyratça. Deniz küstü koynunda büyüttüğü kadim kente… Hamsiler de uğramaz oldu bizim sahillere. Puslu kıyılar… Kapkaranlık gecelerde geleceğin rüyasını görür Trabzon…. Maziyi kucağına alıp emzirir yaşanan zaman… Dünden yarına sevgi köprüleri kurulur… Titrer ve kendine döner kimliğini yitiren şehir!…
Dünü yarına bağlayacak yeni bir Trabzon inşa etmenin vaktidir şimdi… Yenilenmeye evvela ruhlardan başlamalı… Şehirlerin ruh heykelinin sağlam kaidelere oturtulabilmesi için insanların evvela ruhunun tamirden geçirilmesi, yenilenmesi elzemdir. Bu kentin sakinlerinin, ruh cevherinden yeni bir kent tasavvur edip onu tez vakitte inşa etmesi şarttır. Kentin mimarları bu şehre ruh iksirinden üflemelidir. Müjdeler olsun kentin diriliş vaktidir şimdi… Trabzon’un görsel geleceği ruh aynamızdan yansıdığında titreyip kendimize geleceğiz.