“Bir insanın kalbi, ağrıyan yerinde atar.” Bu defa ağrıyan yeri dişiydi. Diş ağrısı da çekilmiyordu. Diş ağrısı ve diş hekimi, onda korkunun tavan yapmasına neden oluyordu.
Diş hekimine gitmeye karar verse, dişi eskisinden daha sağlam oluyordu. Ağrısı ve sızısı kalmıyordu. Kalmıyordu ama olayın psikolojik olduğu da belliydi. Ağır adımlarla diş hekimine doğru yürüyor ve yollar kısalıp diş hekiminin tabelası görünüyordu.
Hekim, hastayı koltuğa oturttuğunda, hangi dişin ağrıdığını hekim, dişe vurmasıyla oluşan sızıdan buluyordu. Hekimin muayenesi sonucu, ağrı kesici ve diş kökündeki iltihap için, antibiyotik gerekli diyordu. Hekim dediklerini reçeteye yazıyor ve ilaçlar bittiğinde geleceksin diyordu.
Hasta, diş hekiminin yanından çıktığında ağrı yeniden başlıyordu. Hasta dişi için, ilaçlar senin ağrını giderecek ağrımaya fırsat bulamadan, ağzımdan yok olacaksın. Otuz iki dişin çoğu hasta, yapılması gereken, tedavi mi? Yoksa hepsinin alınıp yenisinin yapılması mı hekim karar verecekti.
Hayatın içinde diş problemi de vardı. Bir mücadele başlayacaktı. Böylece hayatı da bir anlam kazanacaktı. Vücudun en ücra yerlerinden biri olan dişlerin içine kadar sinirler gitmektedir. Dişlerin ağrısı sinirlerden gelmektedir.
Eczaneye girdiğinde sırasını beklemek için oturdu. Sırası geldiğinde kalktı ve reçetesini masanın üzerine bıraktı. İlaçlarını hazırlarken masanın üzerine bir demet ilaç kutusu yığdılar. Hasta içinden bunlar bana ait değil ama hadi hayırlısı. Eczanenin kalfası ilaçların tutarının yüksek olduğunu nasıl ödeyeceğini söylüyor. Hasta, neymiş yüksek olan, benim reçetemde iki ilaç vardı.
Olaya eczacı müdahil oluyor ve reçete böyle diyor. Hasta, reçete ile hekime gidiyorum, konuyu görüşüp geleceğim diyor. Hasta da şafak atıyor, gözleri nefret saçıyor.
Yolda arkadaşına rastladı. Arkadaşı niçin sinirlisin diyor. Hasta başından geçeni anlatıyor. Bakalım hata kimde ortaya çıkacak diyor. Arkadaşı diş için o kadar ilaca gerek yok ki, diyor. Bence yanlışlık eczacıdadır. Bu tür olaylarla insanlar sıkça karşılaşıyor. Biliyorsun filmlere de konu oluyor. “Balık avlamak için bazen dağa çıkıyorsun.” Dedi.
Diş hekimine vardı. Problemi anlattı. Hekim, eczacı hatalı, yanlış reçeteye ait ilaç verdiler. Hatta hekim, tanıdık eczaneye telefon etti ve ilaçların ederini öğrendi. Hasta hekime reçeteyi uzattı. Hekim; hasta ismi ve hastalığı farklı bunları bir araya nasıl getirebildiler. Hekim, “Yanlış yapan kendinden başka herkesi suçlar.” Dedi.
Reçeteyi yeniledi, canını sıkma hataları açıkça ortada dedi. Her zaman olaylar mantık ölçüsünde gelişmiyor. Bazen de hatalardan kaçınılmıyor. Yapılan bir yanlışlık birtakım etkileşimlerden sonra düzelebiliyor. “Bir deli kuyuya taş atar da kırk akıllı çıkaramaz.”
Yapılan yanlışlık, zaman kaybının yanında kesilen ilaçların vergilenmesi açısından eczacıya zarar oluyordu. Reçeteyle eczaneye giren hasta, yeni reçeteyi uzattığında, eczacı arkadaş hata yapmış dedi. Masanın üzerindeki başka bir reçetenin ilaçlarını sana vermeye kalktı. Reçeteni senden sonra bulduk. Masadan yere düşmüş, arkadaş görmemiş. “Göze kaçan toz, büyük bir dağ kesilir.” Dedi.
İlaçlarını aldı ve dışarı çıktı. Yolda hafif bir rüzgâr esti. Yapraklar tek tek dökülmeye başladı. Başına yaprakta kalan son bir damla su da düştü.