Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
MUTLULUĞUN ve HUZURUN KOKUSU
Mutluluğun ve huzurun kokusunu içinize çekin diyerek başlıyorum bu yeni haftanın ilk gününde sizlere, mutluluğa ve huzura götüren kokunun yolculuğundan bahsedeceğim sizlere.
Güne uyandıran, nefes almamızı sağlayan Rabbime şükürler olsun…
İster dur oku beni, ister bas üstüme yürü geç beni…
Bilirsiniz muhakkak; Nazım Hikmet’in ‘Saman Sarısı’ şiirinde Abidin Dino’ya “Bana mutluluğun resmini yapabilir misin?..” dizesiyle sorması üzerine Abidin Dino belki mutluluğun resmini yapamadı ama yazdığı şiiriyle mutluluğu anlatmaya çalışmıştı…
Hani Hz. Mevlana’ya sormuşlar ya:
“O kadar okur, o kadar yazarsın. Peki, ne bilirsin?..
O da cevap vermiş:
“Haddimi bilirim!..
Bizimde gayemiz bu anlatmaya çalışmak. Yakında bitecek 74 yıllık yaşamımızda edindiğimiz bilgi ve tecrübeler ışığında yazmak ve bir denizyıldızı kurtulur mu çabası. Yoksa haddimizi biliriz
Binlerce yıldır insanoğlu, mutluluğu çeşitli şekillerde tarif etmeye çalışmış ve ona ulaşmayı amaçlamış.
Mutluluk nedir derseniz?..
İşte cevabı size 13’üncü yüzyılda yaşamış ve eserleriyle çağının ötesine geçmiş Mevlana hazretlerinden gelsin.
Hz. Mevlana’ya göre: “Mutluluk, gidilen yolun üzerindedir, yolun sonunda değil. Yolun sonunda olsa, ona varıldığında yol bitmiş ve vakit de geçmiş olurdu. Mutlu olmanın zamanı ise bugündür, yarın değil.” Demiş bize bıraktığı miras sözlerle…
Şimdi sakince bir düşünün, geçen hafta kafanıza taktığınız o küçük şeyleri…
Yaşamın her gün biraz daha zorlaştığı, geçim derdinin gittikçe büyüdüğü bu dünyada ne kadar yalnızlaştığımızı. Kendinize bir dönün ve bir anlığına da olsa bu dünyadan uzaklaşın. Çocukluğunuzda annenizin pişirdiği kestane kokusuna odaklanın. Bırakın tebessüm yüzünüze dağılsın. Masumiyetinizi yanınıza alın ve kendinizi sevin. Sevginin kokusunu içinizde hissedin.
İnsanların mutlu olabilmesi için birinci koşul kendinden maddi anlamda yüksekte olan insanların hayatını kıskanmak değil, maddi anlamda kendisinden daha zor durumda olan insanların hayatlarına bakıp şükretmektir.
“Mutluluk gökte zembille inmez. Hak etmesini bilenler içindir”
Az ile yetinmeyi bilmek özenti ve gösterişlerden uzak, kendisi olabilmeyi başarmak, mutluluğun hala en temel belirleyicisi olarak bilinmektedir… Paranın ve ekonomik gücün, güzelliğin, göreceli değerler olduğunu unutmamak gerek. Yalnız başına asla ve asla mutluluğun belirleyicisi değildirler.
Bunu başarabilen insan mutlu olmanın yolunu da bulmuş demektir. İnsanı mutlu edebilecek bir diğer önemli şey de başkalarını mutlu etmektir. Bir çocuğu ya da bir yoksulu mutlu ettiğiniz zaman onların gözlerinin içerisindeki parıltıyı görmek yüreğimizin bir anda mutlulukla dolup taşması demektir.
Görüldüğü gibi mutluluk için birçok etken vardır yaşam içerisinde.
Önemli olan bizim onu arayışımızdır. Sadece her istediğimiz olunca veya paramız olunca mutlu olacağız diye bir düşünceye kapılmamalıyız. En küçük bir durumda bile mutlu olmanın yollarını aramalıyız.
Mesela kendinize bir sorun. O çok canınızın sıkan şeyin yıllar sonra ne önemi olacak?..
Çocuğunuzu kucağınıza ilk aldığınızda burnunuza gelen o bebek kokusu gibi aklınızda canlı mı kalacak?.. Hayır tabi ki!.. Her şey olduğu yerde kalacak, siz hayatınıza aynı hızla devam edeceksiniz. İşte, bunu bilerek yola devam edin. Sevginizi paylaşmaktan çekinmeyin.
Mutluluk bazen başkalarını sevindirmekle olur bazen de özgürce dağlarda, kırlarda koşmakla, bir yaz yağmuru altında sırılsıklam ıslanmakla olur.
Veya insanın kendi kendisiyle kaldığı bir gün, güneş ışıklarının dostça sırtına dokunup, sıcaklığının iliklerine işlediğini duymaktır mutluluk.
Bahçede bir filiz, saksıda ilk tomurcuktur mutluluk… Gün gelir dağlar ardındaki hasrettir, gün gelir kapıda beliren siluettir mutluluk…
Hayatınızda, çok sıradan olduğunu düşündüğünüz şeylerdeki mucizeyi görmeye çalışın. Her sabah içtiğiniz o kahveyi yudumlamadan önce kokusunu burnunuza çekin. Kahve kokusuna anlamlar yükleyin. Misafirliğe gittiğinizde sizin için hazırlanan kahvenin kokusunu aldığınızda o evin nasıl daha samimi olduğunu hatırlayın. Yaşamınızda her gün yaptığınız, olmazsa olmaz dediğiniz ama artık sizin için sıradan olmuş her şeyin kokusunu alın. Anlamlarını düşünün ve onlara huzur ve mutluluğun kaynağı olacak anılar yükleyin.
Mutluluk_____ Askerin yemin edişi, çiftçinin hasadını topladıktan sonra elinin tersiyle alnındaki emek terlerini silmesi, balıkçının ağlarındaki berekettir mutluluk…
Şairin, bestecinin; umulmayan bir an ve yerde karşısına çıkan, kulağına gelen şiiri, bestesidir mutluluk…
Öğrencinin başarılı karnesi, doktorun; çaresiz bir hastayı hayata döndürmesi, ebenin; gözlerini henüz dünyaya açan bir bebeğin çığlığını duymasıdır mutluluk…
Çiçeğin kokusu, ayın ışığı, güneşin sıcaklığı, sakin sakin yağan ama toprakla kavuşunca sevinç çığlıkları atan yağmurun sesi, suyun serinliği; isteyene dağlar, taşlar, topraktır mutluluk…
Papatyalarla dolu bir yeşilliğe uzanıp gökyüzüne bakmak, bir meyveyi dalından koparıp yemek, ciğerlere dolan mis gibi havadır mutluluk…
Yağmurdan sonra burnunuza gelen toprak kokusu gibi sizi sakin yürüyüşe çağırıyorsa içinizdeki ses, hiç durmayın! Onu dinleyin, sakinliğin içinde dinlenin. Yağmurun tazeliğini ve toprağın kokusunu içinize çekin. Huzuru koklayın. Sonra evinizin kokusuna koşun ya da evinizi için sizi mutlu kılacak o kokuyu bulun. Size ‘İşte evim!..’ dedirtecek o kokuyla buluşun.
Bebeğini emziren annenin kollarında, doyduktan sonra süt kokan yüzüyle, o minicik ellerinin iki mıncığıdır mutluluk. Ya da uzanan kollara doğru ürkek, minik, minicik atılan ilk adımlardır mutluluk. O anda gülen bahar gibi, çiçek gibi, minicik bir ağızda parıldayan iki pirinç tanesi dişlerdir mutluluk…
Öyle olur ki, en güzel ziyafetin veremediği hazzı, sıcacık bir tarhana çorbası verebilir…
Bir soğanı ve ekmeği paylaşmaktır mutluluk…
Hatta iki gönül bir olunca en şaşaalı konakları gölgede bırakan samanlıklar, oluverir mutluluk…
Sıcak bir odada, yağan karı veya yağmuru buğulu camlardan seyrederken yudumlanan çaydadır mutluluk… Ya da beklemediğin bir anda sevdiğinin elinden bir fincan kahvedir sana ikram edilen…
İnsanlara gerekli olan tek bilimin “Mutlu Yaşama Bilimi” olduğuna inanan Epikuros’un ise mutlu bir yaşam için tek önerisi vardır: Haz duymak!
Oysa biz haz duymayı yasaklarız kendimize. Hala orta çağ karanlığıyla boğmak isteriz duygularımızı. İçimizdeki sevginin açığa çıkmasından korkarız.
Bir süre öncesine kadar gösterimde olan bir reklam filmi vardı. Reklamda erkeklere bir şey söyletilmek isteniyor ama onlar bunu bir türlü becerip söyleyemiyorlar…
Oysa söylenecek söz çok basit:
“Seni Seviyorum!..” diyecekler, diyemiyorlar…
Neden?..
Biri, “Söyleyemiyorum!.. “diyor.
Diğeri, “Alışmamışız!..”
Bir başkası, “Utanıyorum!..”
Haz duymaktan ve bunu karşısındakine yaşatmaktan utanç duymak nasıl bir anlayışın göstergesi olarak kabul edilebilir?..
Kutsal Kitaplar bile cenneti vaat ederken hazzı da vaat ediyorsa, insanın insana ettiğini nasıl açıklayacağız?..
“Varlığımızın esas anlamı mutluluktur, mutluluğu aramaktır. Mutluluğu gerçek bir hedef olarak görmek, ona doğru olumlu adımlar atmamızı sağlar” der Dalai Lama.
Gülümseyin, her gün gördüğünüz o saçları beyazlamış yaşlı teyzeye, sakallarına ak düşmüş amcaya içten bir tebessümle selam verin. Hiç içimden gelmiyor demeyin. Sadece sonu tam istediğiniz gibi biten o kitabın kokusunu hatırlayın. Birbirini seven başkarakterlerin kavuşmalarını anlatan o sayfanın kokusunu… Sizi nasıl mutlu ettiğini… İşte bu kadar basit!.. Hiçbir zaman yanınızdan ayırmamanız gereken tek şeyin huzur olduğunu unutmayın…
İlk Müslümanların “zorluk yılları” adı verilen dönemleri olmuştur. Öyle ki bu zorluk yıllarında
Mekkeli müşrikler, Müslümanları meşakkatle dolu boykot yıllarını yaşamaya maruz bıraktılar. Onlara her türlü kötülüğü reva gördüler. Allah’a ibadet etmekten dahi alıkoydular. Sırf Allah’a olan imanlarından dolayı işkenceler yaptılar, kimilerini şehit ettiler.
Fakat Rabbimiz, o zorlukları kendisine gönülden teslim olmuş müminler için hep kolaylıklara dönüştürdü. Bu zorlukların akabinde daima bir kolaylığın, bir rahmetin geleceğini müjdeledi.
Bugünlerde hem millet olarak hem de İslam âlemi olarak, Peygamberimiz ve onu tasdik eden ilk Müminlerin yaşadığı zorlukların benzerlerini yaşıyoruz. Kötülük, her geçen gün etrafımızı ve bütün insanlığı kuşatıyor. Bilhassa şiddet ve terörle kalplerimize korku salınmaya, gücümüz zayıflatılmaya çalışılıyor.
Ama biz millet olarak, din kardeşleri olarak her kötülükten kendimize dersler çıkarıp, tecrübe kazanıp MUTLU olmalıyız…
Şimdi size bir soru sorarak kalemi bırakacağım: “Mutluluk bir sır mı?..”
Eğer mutluluk bir sırsa nereye sakladınız onu?..
Cevap yok mu?.. Alın size cevap…
Size sorduğum soruyu Tanrılar, Olympos Dağı’nda kendilerine sormuşlar:
“Mutluluğu nereye saklayalım ki, insanlar onu arayıp bulamasınlar? Yerin yedi kat altına mı, yedi kat üstüne mi?.. Dağlara mı denizlere mi?” Sonunda, nasılsa oraya bakmak akıllarına gelmez diye insanların kalplerine saklamaya karar vermişler.
Kısaca mutluluğun sırrı öyle çok uzak bir yerde değil, “KALBİMİZDE…”
Görüldüğü gibi mutlu olmak için benim daha burada belirtmediğim birçok etken vardır yaşam içerisinde.
Önemli olan bizim onu arayışımızdır. Sadece her istediğimiz olunca veya paramız olunca mutlu olacağız diye bir düşünceye kapılmamalıyız. En küçük bir durumda bile mutlu olmanın yollarını aramalıyız.
Mutluluk her insanın sahip olmayı istediği bir duygu, yaşamı kötü şartlar altında devam eden insanlar içinse umutla beklenen bir dost gibidir. Maalesef dünya hayatı insanlara her zaman mutluluk getiren olaylardan ibaret değil. Zaman zaman canımızı yakan, bizi hayattan bezdiren olaylar da yaşamaktayız. Ancak şunu unutmamak lazım ki hala nefes alabiliyorsak mutlu olmak için başka bir şeye ihtiyacımız yok demektir. Toplumsal olarak her geçen gün biraz daha mutluluğa ve huzura ihtiyaç duyduğumuz bariz. İhtiyacımız olan şey mutluluğun ve huzurun kokusunu içimize çekmek. Küçük şeyleri kafaya takmamak ama küçük şeylerden mutlu olmayı öğrenmek…
Neyse ben diyeceklerimi dedim gerisi sizlere kalmış…
Mutlu, umutlu, sağlıklı, sevgiyle dolu güzel bir Pazartesi günü geçirmenizi dilerim sevdiklerinizle birlikçe…
Barışı, sevgiyi, kardeşliği, dostluğu, dostça yasama sevincini ve tüm güzellikleri yeni doğan gün beraberinde getirsin gönül sofranıza…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, insanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım’ ve Bizi daha çoğul BİZ olmaya bekliyorum…
Sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetlerimi iletiyorum… Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün bir yerlerde, yeniden görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#