Çevresine bakmadan, maaşımı alamıyorum diyordu. Çok zordu böyle bir ortamda konuşması. Akla neler getiriyordu. Öğretmenim ve emekliyim. Mesleği en ince ayrıntısına kadar yaşadığım için, maaşını alamayan öğretmenlerin konuşmak zorunda kaldığı ortamda olmak istemezdim. Belli ki, kederini içine kemiriyordu.
Maaşını alamayan öğretmenlerin hissettikleri çok farklıydı. Çok bitmiş durumda olmalılar ki, sevdikleri öğrencilerini bırakıp meydana çıkmak durumuna düşmüşlerdi. Yaşadıklarına göre, içleri yanıyor, kavruluyor ve kuruyorlardı.
Çökmüşler çünkü, öğrencileri bırakmayacaklar ama onların yüzüne bakıp nasıl; çalışın, dürüst, ahlaklı, sevgi ve saygı çerçevesinde kalın, diyebilecekler. Eve gitmeye, ekmek almaya paraları yok. Öğrencinin karşısına nasıl çıkacaklar.
Yarınlara güvenmiyorlar, çünkü, güven duygusunu yitirmişler. Bedensel ve ruhsal düzenleri bozulmuştu. O hâle gelmişler ki, maaş alsalar da ne yapacaklarını bilmiyorlar. Zindanda kalmış bir şahsın gün yüzüne çıkamaması gibi. Maaş almadan da yaşıyorlar. Yine de ayaktalar.
Maaş alamıyorum derken umutsuzca karşısındakine baktı. Bir dileği olduğu için değil, yüzünü o tarafa çevirdiği için. Düşündüklerini anlatma yolunu seçince yüz hatları gerildi, alın çizgileri derinleşti. Konuşmak istemediği hâlde, sözleri bazılarına dokunduğunu anladı. Bu karmaşadan kurtarmak için, yapabileceği bir şey yoktu.
Tutarsız davranmış olabilirdi. Maaş alamıyorum, eve gidecek durumum yok. Çevresine göz gezdirdi ve yanlış mı yapıyorum diye fısıldadı. Bu düşünceyle öğrenciye ne diyebilirim, dedi. Konuşmayı bıraktı ve derin derin düşünmeye başladı. Çenesi titredi. Elindeki kalem düştü. Kağıtları da kendi bıraktı. Soluklandı ve arkadaşlarına ayakta duramadığını söyledi.
Toplumda sosyal yapısı değersizleşmişti. Bu şartlarda kendini korumaya alma şansı hiç yoktu. Belki de öğretmen mesleğini gözden düşürmek, etkisiz eleman yapmak için, böyle davranıyorlar. Aksini düşünmek akla aykırı olduğunu sanıyordu. Gelenler arasında olayı çok yönlü olarak bilenler vardı. “Başarısız insanlar suçu başkalarına yıkar.” Fakat kimseyi de kötülemiyordu. Kaderi kederleri yüklenmekti. Düzenin devamlılığı için, yasalar kimden yanaydı. Kendimize karşı kural tanımadık, saygı duymadık ve yarınlarımıza güvenmedik. Mevcut koşullara kurban gittik. Vücut dili, keşke burada olmasaydım diyordu.
Son derste sıranın üzerinde uyuyup kalsam, sabah öğrenciler uyandırsa mutlu olacaktı. Topluluk dağılmaya başlayınca öğretmen heyecanlandı. Sesimi duyan olmadı mı acaba dedi. Karşısında kimseyi göremedi, haklısın diyen gidiyordu.
Paramızı vermeyenlerin akıllı hareket ettiklerini sanmıyorum. Akılsızlıkları nereye kadar devam edecekti. Yaptıkları tek kelime basitlikti.
Öğretmen, kendini arıyor fakat bulamıyordu.
Hasan TANRIVERDİ