Limana gelen ve giden gemilerin, yükleme ve boşaltma işlemlerinde insan emeğinin geçerli olduğu kadarıyla çalışıyordu.
Uzun boylu, kemikli ve güçlü kas yapısıyla taşıma işlevi için göz dolduruyordu. Kargo işlerinde çalışıyordu.
Liman işçisi, onarımı için bekleyen motorda kalıyordu. Aynı zamanda da motora göz kulak oluyordu. Fakat şartları iç açıcı değildi. Çünkü motor bakımsızdı.
Avrupa’ya özellikle Fransa ve İngiltere’ye aldığı yükü boşaltacaktı. Ağır yükler, vinçlerle, ağır olmayanlar ise, konteynırlarla gemiye taşınıyordu. Liman işçisi yüklerin yerleşmesi için çağrılmıştı. Yükün yerleşmesi, düzenlenmesi uzun sürdü. Yardımcısı da olsa, tonlarca yük en az üç günde gemiye yüklenip düzenlenebildi.
Gemi liman işçisine haber vermeden limandan çıkış yaptı. Liman işçisi hâlâ yüklerle uğraşıyordu. Gemiyi durdurun, burada kaldım. İnmem gerekir, nereye gidiyoruz, diye bağırdı. Sesini kimseye ulaştıramadı ve gemi Marmara’nın maviliğini yarmaya başladı.
Liman işçisi bireysel eşyalarını kontrol etti. Yalnız nüfus kâğıdı yanındaydı. Ona sevindi, en azından kendini ispat edebilirdi. Yüklerle görevli amir, heyecanlanma, bir ay sonra döneceğiz dedi. Seni idare ederiz, problem çıkmaz. Sana elbise ve ayakkabı alırız dedi. Sana kimse pasaport soran olmaz dedi.
Köyünden yalnız askerlik davasına ayrılan liman işçisi, bugün Avrupa yolundaydı. Önce Fransa, sonra İngiltere’ye ayak basacaktı. Gemiden dışarı çıkabilmesi için, giyecek ve pasaport hazırlandı. Ayrıca para verdiler.
Liman işçisi işine bağlı, temiz çalışan ve dürüst davranışlar gösterirdi. Her şeyden önce, samimiydi. Gemi Akdeniz’e açıldığında “Ak denizde kaybolduk” dedi. Yükün büyük bir kısmını, Marsilya limanında boşaltılar. İki gün sonra İngiltere’ye yolculuk başladı.
Gemide liman işçisinin dikkatini çeken, herkesin kendi işinin peşinde olmasıydı. Kimsenin işine karışılmıyordu. Liman işçisi de bütün gücünü kullanır ve temiz çalışırdı.
Marsilya’da gördüğü parklar ve bahçelerin düzeni karşısında şaşırdı. İngiltere’ye geçti, Londra şehrinin görünüşüne inanamadı. “Devlet halkı için var olmalı. Şehirlerin düzeni de devletin başarısıdır,” dedi. Memleketinin içler acısı hâline üzülmeden edemedi.
Londra’nın içinden akan ırmağın kenarlarında alabildiğine uzanan çimenler görülmeğe değerdi. Kenarlarına duvar yapıp da hareketi engellenmiyordu.
Sahiller herkesin yararlanacağı şekilde düzenlenmişti. Sahil boyu geziyordu. Çok açılmıyordu. Çünkü gemi her an kalkabilirdi. Geminin yükü boşandıktan sonra yıkandı. Dezenfekte oldu. Belki de Fransa’dan yük alacaklardı.
Liman işçisi, şehir içlerinde çok gezemedi ama izlediği kadarıyla çok beğendi. Liman şehirlerini tanıdığına memnun oldu. Limana dönerken, önünden giden iki kişinin Türkçe konuştuğuna şahit oldu. Tartışıyorlardı. Limandaki bir gemiyle kaçak olarak Türkiye’ye dönmeyi deneyelim diyorlardı. Onların yanından hızla geçti ve gemiye çıktı.
Gemide eşyalarını düzenledi, kaldığı yerin camlarını sildi. Yolculuğa hazır hâle geldi. Akşam hava kararınca ışıklar yandı. Şehir sanki çiçeklerle süslend
Güneş ışınlarını beklediği sabahın seherinde, yeni düşmüş çiyin, donuk örtüsü her yeri kaplamıştı.
Gemi çalıştığında, yüzü güldü ve çocukça bir sevinç kapladı içini.