Eğitimsizlik toplumun karın ağrısı.
Cumhuriyetin 100.Yılında Türkiye..
Apartmanlarda kapıya çöp koymayın, ayakkabılarınızı içeriye alın. Aidatlarınızı ödeyin. Bu uyarıları yapmayan yönetici var mıdır? Daha ilerisi asansör mavi bandrol alacak şu kadar ödenmesi gerekiyor denildiği zaman; Birinci kat maliki ben asansörle çıkmıyorum deyip işin içinden kurnazca sıyrılmaya çalışır. Kat Mülkiyeti Kanunu var. Orada açık açık yazılmış.
Kanunu takan kim!
Mersin ve Mezitli’de mavi bisiklet yolları yapıldı. Sahil bandı üstünde. Koca koca bisiklet resimleri gidiş-geliş yönleriyle işaretlenmiş. Vatandaş yürüme yolunda değil, bisiklet yolunda yürüyor. Uyardığın an tartışma yaratıp keyfim böyle istiyor cevaplarıyla karşılaştığımız oluyor. Öfkemize hâkim olamadığımız an kötü sonuçlarla sonlanabilecek durumdayız.
Kuralı takan kim!
Araç kullanırken emniyet kemeri takılması zorunluluğu var. Birçok araç sahibi emniyet sensörünü devre dışı bırakıyor. İnsanlar, neden kendi güvenliği için tasarlanmış bir parçayı kullanmaz? Trafik kuralları var.
Kuralı takan kim!
Toplumu düzenleyen birçok kurallar mevcut. Bunlar ilk anda aklıma gelenlerdir, örnekleri artırabilirim. Ülkemizde kuralların olması ama bir o kadarda ihlali söz konusuysa ciddi sorun var demektir. Uygulama gücünde yetersizlik mevcut.
Okul öncesi ve sonrasında hayatımızın her alanında eğitimler tam anlamıyla olsa, bunlar yâda kurallara bu kadar ihtiyaç duyulmazdı.
Çevre ve ekoloji alanına baktığımızda tablo iyimser değil.
Ahlak ve etik dersleri, Çevre ve doğayı koruma dersleri, Trafik, Afat bilinçlendirme dersleri vb. gibi…
Kurallar belirsizliği azaltarak öngörülebilirlik ve istikrar sağlar,
Okuyan, okuduğunu anlayan ve bunu yorumlayan toplum olmak o kadar zor olmazdı.
Kim suçlu?
Yönetenlerin yöntemleri mi?
Yönetenleri seçenler mi?
Geçmişteki hatalardan ders çıkaramayanlar mı?
Sürekli eleştirip, sızlananlar mı?
Bu toplum çok çekti. Dün, bugün ve gelecekle alakası yok. Zihniyet değişime uğramadığı sürece hepimiz suçluyuz!
Alim ve Cahil üzerine kıssadan hisse okumuştum.Sizlerle paylaşmak istiyorum.
(Alıntıdır)
Eski zamanların birinde ilim tahsil etmek isteyen bir adam, zamanın ünlü tekkelerinden birine giderek şeyhe başvurmuş, bana ilim öğret diyerek. Şeyh, adama, ?Burada beş yıl kalırsan sana bütün ilimleri öğretirim, bu bittikten sonra altı ay daha kalırsan siyaseti de öğretirim? demiş. Adam bunu kabul etmiş ve tekkede ilim tahsiline başlamış. Zor ve yoğun eğitim sürecinde, tekkeye odun toplamaktan ayet ezberlemeye, tefsirin inceliklerinden hadislerin sahihliğini ayırt edebilmeye bütün merhaleleri katederek ilim tahsilini tamamlamış bu beş yıl sonunda. Şeyh, eğer altı ay daha kalırsan sana siyaseti de öğretirim diye teklifini yenilediyse de memleketini ve ailesini çok özleyen adam (derviş) bunu kabul etmemiş ve şeyhine teşekkür ederek tekkeden ayrılmış, memleketine doğru yola çıkmış. Elinde bastonuyla uzak mesafedeki memleketine doğru yürümeye başlayan derviş, bu seyahatinde konaklamak için bir köye uğramış. Burada namazını kılmak için köyün camisine gitmiş. Camiye girdiğinde imam, cemaate vaaz vermekteymiş. İmamın söylediklerini dinleyen derviş bir de bakmış ki, imamın bütün söyledikleri yalan yanlış şeyler. İmam, ayetleri eksik okumakta, ilmihali çarpıtmakta, söylediği mesnetsiz hikayeler ve tavsiyeler için hadisler uydurarak peygamberi kendisine dayanak yapmakta, ayetleri yanlış yorumlayarak köylüye köylünün duymak istediği şeyleri söylemekte. Bu duruma daha fazla tahammül edemeyip müdahale etmiş. Ayağa kalkmış ve cemaate seslenerek, ?Bu adam yalan söylüyor efendiler, sizi kandırıyor, Kitaba göre bunlar doğru değil, bu söylediği hadis uydurma, bu adam sizi kandırıyor.? Cemaatin kendi aleyhine dönmekte olduğunu sezen imam bu tepki gösteren adama dönerek hışımla çıkışır; ?Bu adam kafirdir, ey cemaati müslimin, aramıza fitne sokmaya çalışmaktadır, uymayın siz bu düzenbaza, telef edin bu kafiri? İmamlarının bu işareti üzerine cemaat, büyük bir hırsla adamın üzerine çullanır ve dervişi iyice döverek saçını sakalını yolar. Bu olaydan ders alan dervişse, yarım kaldığını anladığı tahsilini tamamlamak ve siyaset öğrenmek için yine şeyhinin yanına döner ve altı ay tekkede kalarak siyaseti öğrenir. Memleketine dönmek için yola çıkıp yine o köye uğrar ve bir namaz esnasında camiye girer. İmam yine hurafelerden mürekkep yalan yanlış vaazını vermektedir. Bu kez uslu uslu yerine oturup sakince imamı dinleyen derviş bir yerde aniden ayağa kalkar ve cemaate dönerek şöyle der; ?Ben uzak yerden geliyorum cemaati müslimin, hocanızın namını işittim. Bu ne mübarek adamdır. Hocalarım bana dediler ki, bu mübarek adamın sakalından bir kıl koparanlar cennetle müjdelenecektir.? Bu söz üzerine tüm cemaat imamın üzerine çullanır ve imamın saçını sakalını yolarlar.
Her toplum layik olduğu şekilde yönetilir.Hızlı galeyana gelebilen,monologla idare edilmeyi alışkanlıkla eşleştiren,doğru ve yanlışı sentezlemeyen toplumu kanalize etmek bu kadar basit.