Güzün yaprak döktüğü şu günlerinde gönül soframıza Özdemir Asaf’ı konuk edelim istedim. Zaman zaman kısa dizelerini paylaştığımız şairin yürek özleri günümüzde bile bize hüzün sağdırarak hala romantizmi yaşatmaktadır.
“…Beni bundan böyle beklese beklese hüzün bekler çağırsa çağırsa hüzün.” Diyerek güzü davet etmiş gönlüne…
Öyle derin ve öyle manidar konuşmuş ki şair:
Ve ardından;
“…Beni öyle bir yalana inandır ki ömür boyu sürsün doğruluğu.”
Biraz da şairimizin gönül penceresinden yaşadığı yıllarda gönül kırgınlıklarını, yaşama dair görüşlerini ve insanları analiz etmiş olduğu o kısa kareleri yansıtmak istiyorum.
Hem de güzün ilk evladı Eylül’e Ekim’e Kasım’a yakışır düşüncesiyle…
En iyisi sözü uzatmadan kısa bir şiiri ile onun insanlar hakkındaki düşüncelerini, “Değil” adlı şiiriyle öğrenelim…
Aralarından geçiyorum
Hiç kimse el-ele değil
Herkes kendine dönmüş diyorum.
Birkaçının içine bakıyorum
Hiç kimse kendisiyle barışık değil.
Herkese kendimi anlatıyorum
Kime kendimi anlatsam şaşırıyor
Kendimi kime anlatacağım şaşırıyorum
Hiçkimse ilkin kendine alışık değil.
.
Ne kadar da doğru ve bir o kadar da gerçeği resmetmiş şiir kalemiyle. Günümüz insanları birbirine o kadar yabancılaşıp sensizlik/bensizlik/onsuzluk limanlarına çekilmişler ki, farkında bile değiller kendi yalnızlıklarının!..
Kimi bilgiç ve ukala insanlara olan tepkisini özlü bir sözüyle karşılar Asaf:
“Kendi bahçesinde ağaç olmayan biri, girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor…”
Hele öfkesini şu söylemiyle hissettirir bize:
“Çokça yağmur yağsa, temizlenir mi şu kirli dünya?”
Bir de bilinmeyen anısı gelir aklıma. Kahkaha atacağımızı garanti ederim.
Şairimizin anısını yazmadan önce o günü yaşayan biri olarak trajedili korkulu dakikaları yazmak isterim…
Kasım ayıydı.
Derin bir uykudaydık.
Saat 05:30 sularında büyük bir patlamanın gürültüsüyle eşimle ben yatağımızdan fırlamıştık. Akabinde ne olduğunu anlamadan yatak odamızın camı şangırt diye kırılmıştı..!
Az kalsın aklımız çıkacaktı!
Tabi yakın civarlardaki kimi evlerin camları patlamanın tesiriyle kırılmıştı.
Kısa şoktan sonra cam kırıklarını temizleyip aydınlanan günün peşinden işe gittik. Öğrendik ki Haydarpaşa Limanına 800 metre kala ham petrol taşıyan Rumen bandıralı İndependenta gemisi Yunan bandralı bir yük gemisiyle çarpışmıştı!
Özdemir Asaf ‘ın bir tiyatro karesini aratmayacak anısını Sunay Akın’ın bir söyleşisinde dinlediğimde gülmekten kırılmıştı:
… Bizim camların kırıldığı o deniz kazası olduğu saatlerde Özdemir Asaf şiir meşkinden evine dönmüştür. Alkol dozunu biraz kaçırmıştır. Gürültü yapmamaya için özen gösterir. Eşini ve ailesini uyandırmamak için ayakkabılarını çıkartıp eline alır. Evinin açık penceresinden içeriye usulca girer. Ayak uçlarında sessizce ilerlerken işte o korkunç tanker patlamasının korkunç gürültüsü evinin içine yayılır..! Tabi evinin camları “şangırt” diye tuz buz olur. Ev halkı ayaklanır. Işıklar yanar. Herkes panikli ve şaşkındır! Şairi elinde ayakkabılarıyla öyle çakırkeyif görürler. Şair de şaşırmıştır. Mahcuptur. Ürkek ürkek derki:
“Bu kadar gürültü yapacağımı bilseydim kapıdan girerdim…”
.
Romantizmin öncülerinden şairimizin zaman zaman yaka silktiği anları da olmuştur. Ama kime, kimlere? Tabi ki kadir kıymet bilmeyenlere:
“Bunca vefasızlıktan sonra, bazılarının ederi kalmadı artık gönlümde; kaç’a deseler, hiç’e sayarım…”
.
“Ben gülüşüne öldüm, o ölüşüme güldü. Farklıydık işte.”
.
“Artık benim mutluluk denen bir kavramım olmayacak. Daha mutsuz olmamak için.”
.
“…İnsanlar gelmeleriyle boşluk dolduranları severler, gitmeleriyle boşluk yaratanlara aşık olurlar.”
…
Ve şairimizi rahmetle anarak onun duygu yüklü bir sözüyle noktayı koyalım:
“…Ayrılık içtim hem de kana kana/Seni sensiz de sevebilirim.”
Sevdasını içinde yaşamıştır Asaf. Yazdığı kısa dizelerini aşkla harmanlamayı başarmış şairimiz; gönlümüzün en güzide köşesini hala sevgiyle ışıtmaktadır.
Şairimiz ardında şiirin anlamlı ayak izlerini; ne de hoş bırakmış değil mi?
Ve biz onu hala beğeniyle okuyup gönlümüze sığdırmaktayız.
Işık içinde uyusun.
Emine Pişiren/ Akçay