Köyde gerçek adını bilen yoktu. “Kapı kulu” olarak çağrılırdı. Elinden düşürmediği kapı kolundan dolayı adı, kapı kulu olarak kalmıştı.
Kapı kulu yaz kış sırtından çıkartmadığı paltosu, yün pantolonu, çizmeleri ve başındaki kalpağıyla dikkat çekiyordu. Kalpağı kalın kaşlarına kadar inerdi. Güneşin kızarttığı ve soğuğun kararttığı kapı kulu, sokağın yarıya sökülmüş, kaldırımlarını mesken tutmuştu.
Çakır gözleri çukura kaçmış ve umutsuzca bakıyordu. Elmacık kemikleri çıkık ve çenesi ileriye doğruydu. Kapı kulu kendine güvenen, sağlıklı, gururlu ve saygın bir kişiliğe sahip değildi. Gününü insanın az ayak bastığı, kaldırım taşlarını sayarak geçirirdi. Çarşı esnafı son yıllarda ruh halinin normal olmadığı kanaatindeydi.
Elindeki kapı kolunu döndürmeye devam eder, taşları yerinden oynatan anahtarım, derdi. İki sözünün biri kaldırım taşlarının anahtarıydı. Çoğu zaman anlaşılmaz kelimeler konuşur, çok bilgiç havalarına bürünürdü. Elinin birini de paltosunun cebinden çıkartmazdı.
Kapı kuluna göre yaşam çizgisi kaldırımın köşelerine kadardı. Köşeyi döndüğünde taşa oturur ve bir süre uyurdu. Yaşantıdan zevk almak ve günün neşeli geçmesi diye bir problemi yoktu. Onun problemi karnını doyurmak için hangi esnafa gitmeliydi.
Esnaflar kapıdan içeriye girmesini istemezlerdi. Dışarda bekletir ve ekmek arası dönerini getirtirlerdi. Hiçbir esnafa da bilerek gitmezdi. İlaç için manava, yağ için fırına giderdi. Soranlara evden gönderildim, derdi.
Ev durumuyla ilgili, kimse bir şey bilmezdi.
Ekmek, peynir ve direğin dibi, derdi. Kaldırım taşlarını tekrar tekrar sayardı. Ayağını çarpmaya görsün taşı kapı koluyla yerinden çıkartır yeniden yerleştirirdi.
Kapı kulu iki de bir havaya bakar, güneşi bekliyorum. Güneşi gören vücudumun buzları çözülüyor, derdi. Kapı kulu kendine faydası olmayan kibrit kutusu gibiydi. Hayatın girdabına sıkışmış en köşede çırpınıyordu.
Akşamları eve çıkar, iyiliğe muhtaç olduğu için komşularına yardım ederdi. Unutmak istediklerini hiç anmazdı. “Gençliğimde ayaklarım çıplak, yaşlılığımda ise postallarla geziyorum,” derdi.
Kaldırımın taşları saymakla bitmiyor. Direkleri kenara dikmiş olsalardı sayabilirdim, diyordu. Kapı kolunu kovboyların silahı gibi kullanmaya bayılıyordu. Çevirip paltosunun cebine atmayı becerebiliyordu.
Kapı kolumun sökmediği taş olamaz, diyordu. Taşları söktükten sonra yeniden döşerdi. Akşamları köye uçuyorum. Evini soranlara en tenha kaldırımı tarif ediyordu.
Kendini gazı bitmiş fenere benzetir ve gaz biterse fitili yanar, derdi.
Kapı kuluna güneş çıktığında fenerini ne yaparsın? Diye sorduklarında; Kapı kulu güneşe bakar, feneri kaparım, diyemezdi.
Sırtının kamburlaşmasını uzun boyuna yakıştırır, gençliğimde de böyleydim, derdi.
Hasan TANRIVERDİ