İktisat insanın durumunu inceler.
Edebiyat ise insanın dramını yazar, anlatır.
İnsanın dramını bilmeden durumunu anlayamayız.
İktisat üretim ilişkilerini, sermayeyi, emeği, bölüşümü araştırır.
İktisat akla hitap eder, edebiyat duygulara hitap eder.
Akıl da duygu da insana aittir. Birbirinden ayıramazsınız.
o halde iktisat öğretirken romanlardan-şiirden-öykülerden yararlanacağız.
Yoksa insani yönleri anlayamayız.
Örneğin alırsınız elinize Korkut Boratav’ın iktisat tarihi kitabını, dönemleri tarihsel ve toplumsal yönleriyle kapsamlı olarak okursunuz.
İkinci Paylaşım savaşındaki kıtlıkları, yoksullukları, ekmeğin karne ile verilişini filan..
Ardından da Adnan Binyazar’ın Masalını Yitiren Dev romanını okuyunca o dönemin insan ve toplum yaşamını canlı sahnelerle görürsünüz.
İşte edebiyatın gücü budur dersiniz..
1950’li yılların tarımdaki makinalaşmalarını, göçleri, Orhan Kemal’den okursanız daha canlı daha renkli öğrenirsiniz.
Bereketli Topraklar Üzerinde romanına bakın.
1980 sonrasında sözde özgürlükçü, serbest denilen iktisat politikaları uygulandı.
Borçlandırılarak tüketime özendirildik..
Hemen Tahsin Yücel’in Kumru ve Kumru romanı akla gelir.
İnci Aral’ın Yeni Yalan Zamanları bu dönemi anlamada bire birdir.
Özelleştirme çılgınlığını anlamak bakımından Gökdelen romanı sizi bekliyor.
Yaşasın edebiyat-iktisat dostluğu diyorum.
İnsanın dramına kulak verip durumunu gerçekçi biçimde görelim.
Romanlar toplumsal gelişimi etkiler, tersi de doğrudur.
Toplumsal değişimler de edebiyata yansır,
Bunu en çok toplumcu gerçekçi yazarlar yapmışlardır.
Gelecek yazıda “kalkınmanın edebiyata yansıması” başlığıyla bir deneme yapacağım.
Sevgiyle ve üretkenlikle kalın..





















