Öğretmenimiz Sait FAİZ:
-Çocuklar haftaya bir albayımız bizim okula ziyarete gelecek. Onun için hazırlık yapmalıyız.
Çok heyecanlanmıştık. Albay nasıl bir asker, nasıl yürür, nasıl selam verir, acaba Atatürk’ü bize nasıl anlatır? Bu sorular bir birimize sorarken bir yandan da o geldiğinde nasıl karşılayacağız, bize soracağı soruları nasıl cevaplayacağız? Nasıl davranacağız şeklinde hazırlık yapıyorduk.
Hiç unutmuyorum bugünkü gibi gözlerimin önünde!
Yol yoktu. Bir grup öğrenci , öğretmen, köy heyetinden bir kişi beyaz bir atla albayın yoluna gittiler.
Bütün öğrenciler, okul müdürü Ali İpek, öğretmenler, köylüler albayın yolunu gözlüyorduk.
Bir Çarşamba günüydü sabah güneşin ışıkları İbikli mahallesinde bembeyaz bir atın sırtında albayın şapkasındaki yıldızlara vurunca gözlerimiz kamaştı. Heyecanımız bir kat daha arttı.
Çarlaklı Köyü ilkokulunun arkasında ki yolun her iki yanına dizilmiş siyah önlüklü, beyaz yakalı öğrencilerin önüne gelince, albay, atından indi selam verdi:
-Nasılsınız çocuklar?
Hep bir ağızdan tek bir sesle gök gürlercesine!
-Sağol!
-Sizde sağolun.
Hepimizi tek tek gözlerimizden öptü. Dersimize girdi. İstiklal Savaşını ve Atatürk’ü anlattı. Arif Nihat ASYA’nın “Bayrak” şiirini okudu.
Hayatımızın en mutlu günlerinde birini yaşamıştık.
Milli ve manevi duygularımız kabardı.
Bu durumda gel de okuma. Gel de bu vatan için canını verme!
Aradan tam elli yıl geçti. Baktım Hayrettin KALAY ağabey Beşikdüzü’nde Sessiz Çığlık yapıyor, hiç bir şey sormadan elime bayrağı aldım ve o eylemlere katıldım. İlk konuşmam değerli komutanım Mustafa ÖNSEL’in Hasdal’dan yazdığı mektubu okuyarak başladım. Komutanlarımıza çok büyük bir kumpas kurulmuştu. Diyebilirim ki Türk Tarihinde Türk Ordusu böyle bir alçak ihanetle karşılaşmamıştır. Bedeli ve yaptığı tahribatı, açtığı yaraları kapatmak uzun yıllar sürebilir. Bugün toplum olarak bunun sancılarını çekiyoruz.
Biz öteden beri komutanlarımızın çok büyük haksızlığa uğradığını biliyorduk ve korkusuzca Sessiz Çığlık meydanlarında haykırıyorduk; Hem Trabzon da hem Beşikdüzü’nde.
Sonra ben İstanbul’a gittim. Prof. Zeki KALAYCI ağabeyimle birlikte Beşiktaş’ta Sessiz çığlığa katıldık ve defalarca şiirler okuduk konuşmalar yaptık.
Bir defasında baştaki konudan bahsettim. İlkokulda bizi ziyarete gelen ve bayrak şiirini okuyan albayın da ilerlemiş yaşına rağmen o meydanda olduğunu ve ben konuşmayı yapıp arkasından bayrak şiirini okuyup ayılınca beni yanına çağırdı, gözlerimden öptü ben de onun elinden öptüm.
Bu anları, benim hayatımı değiştiren ve beni bugün şiir yazmaya, yazı yazmaya yönlendiren ve benim hayatıma bir duygu, bir değer kazandıran olaylar olarak görüyorum. Bu değeri bana ve benim gibi Sessiz Çığlık meydanlarındaki arkadaşlarıma kazandıran Ağabeylerime sonsuz teşekkürlerimi ve şükranlarımı içtenlikle sunuyorum.
Yusuf YILMAZ