Obada rüzgâr, yön değiştirmiş, sakin ve de ılık esiyordu. Bugünlerde annem de rüzgâr gibi, sakin ve durağanlaşmıştı. Çocuklarla top peşine, sakıza ve kaynak suyuna gitmemize izin veriyordu.
Hâlbuki, inekleri yaylımdan getirdikten sonra, yemek yer ve öğle uykusuna yatmamızı zorunlu tutardı. Kaç gündür bu düzenimizi, ılık rüzgâr alıp götürmüştü. Annemdeki bu değişimin nedenini çözemiyorduk. Çocukluk işte fazlada üzerinde durmuyorduk.
Sabah kahvaltısında, yüreğimizin atışlarını hızlandıran haberi yine annem verdi. O sakin ve durağan hâliyle, gözleri dolsa da güvercini kurbana verdik, dedi.
Kardeşime baktım ve düşündüğümüz doğru, annemin durağanlaşmasının nedeni belli olmuştu. Bu haberden sonra ne yedik, yediğimizi tükettik mi bilemedik.
Çocuk, hisleri göz yaşlarıyla simgeleyen ve duygusallığa merkezlik yapan bir kalp taşıyan insan. Hissettiklerini genelde dışa vuramayan yaşı küçük insan. Hissiyatımızın simgesi olan göz yaşlarımız, güvercinimizin kurbana verilme kararıyla dökülmüştü.
İçimizi birbirimize döksek de serinleyemiyorduk. Kaynak suyun boğazımızdan aşağı akmasının devamlılığı gerekliydi. Geriye dönüşü olmayan bir yola girdiğimiz belliydi. Anneme sorduğumuzda, niçin güvercin diye, annem, anlayacağımız tarzda ve uygun kelimelerle bizi ikna etmeye çalışıyordu. Biz ise göz yaşlarıyla cevap veriyorduk.
Güvercin; ormanda, çimende ve bahçede yanımızdan ayrılmazdı. Kırmızı tüylü iri ve heybetliydi. Boynuzları iki yanda hilal gibiydi. Çimende yattığında bizde ona yaslanırdık. Çocuk kalbi ne kadar da hissiymiş, kurbana verilme kararından sonra, ondan bir gece ayrılıyorduk. Güvercine ormanın kayalık otunu biçer, gürgen ve karaağaç dallarını keser, yapraklarını ona yedirirdik. Eve geldiğimizde onu sabunla yıkar, kuruturduk.
Sabah yaylıma götüreceğimiz zaman anneme; güvercinin süslerini tak, diye seslendi. Boynuna boynuzlarına ve kuyruğuna süsleri takıldı. Püskülleri ve nazar boncuklarıyla o kadar güzel olmuştu ki, gören “Maşallah” diyordu.
Kurban yaklaştığında güvercini bahçeye saldık, çimene götürmedik. Ona her şey serbestti. Lahanaları bile yiyebilirdi. Çiçeği suya götürdük fakat güvercin yorulur diye ona kıyamazdık.
Obada bir başka kurbana verilmiş inek vardı ama bizim ki gibi süslü ve gösterişli değildi.
Güvercinin kurbana verildiği haberini duyduğumuz, ilk günlerin acısına biraz olsun alışmıştık. Hüzün dolu bir atmosfer yaratmıştık ve kabullenmiştik. Biraz daha rahattık. Annem güvercinin kurban konusuna açıklık getirdiğinde ona hak vermiştik. Ona biz bakardık desek de okul zamanı ne yapacağız dediğinde sesimiz çıkmamıştı.
Güvercin iki gün sonra ayrılıyordu. Annem bizi çocuklarla ormana sakıza göndermişti. Sakız eğlenceli geçti. Çocukluk işte hemen unutuyorsun. Epeyce sakız ettik. Yemek yedik ve annem, topa bekliyorlar dedi ya anneme sarıldık ağladık. Evde kalmak istemedik, top sahasına da gitmedik. Yanımıza aldığımız testi ile kaynak suyuna gittik.
Üzülmüştük ama bakamayacağımız bir durumdaydık. Anneme yardım eden yoktu. Bizde kabullenmiştik. Çok zor olmuştu fakat hayat devam ediyordu.