Kuvaiye Milliye’nin Ayak Seslerinin ilk duyulduğu Efeler Diyarında bu sene 5. Edremit Kitap Fuarında yazar söyleşileri, kitap İmza ve konser etkinlikleri gerçekleşmektedir.
Kitap fuarının 4.gününde yine beni, yeni bir sürpriz karşılayacaktı.
Fuar kapısından içeri adım atar atmaz birileri yaklaştılar yanıma:
” Beni tanıdın mı?” bir kadın sesiydi bana seslenen…
Tokalaştık önce…
Yabancı değildi gözleri…
Yabancı değildi dost gülüşleri…
“Ah sen Nesrin’imsin” diye sarıldık sıkıca…
Hem de nasıl bir özlemle sarılmaktı bizimkisi.
Onunla yıllarca yazışmıştık. Hiç yüz yüze görüşmek kısmet olmamıştı.
Çay içtik, söyleştik, onlar biraz fuarı dolaşırlarken ben de masama geçtim, tam kitaplarımı yayıyordum ki, bir ses duydum.
” Merhaba. Beni tanıdın mı?”
Yabancı değildi gözleri…
Yabancı değildi onun da dost gülüşleri…
Ayşe Denli idi gelenin ta kendisi…
Akçay Edremit dostluk grubunu kuranlardandı. Grubumuzun sayısı yüz binleri aşmıştı.
Sevgiyle sarıldık. Gözlerimizden gözlerimize dostlukların en soylusu akıyordu.
Sonra bir el dokundu omzuma.
Bir baktım ki bana sarılan Emine Kankalesi idi.
O da Akçay Edremit dostluk grubunun yöneticisiydi.
Sonra yine bir ses duydum:
” Siz Emine Pişiren misiniz?”
Baktım yabancıydı gözleri. Tanıdık gelmemişti sesi…
Bir adamdı.
Bir kadındı…
” Evet” dedim her birine…
Tanıttılar kendilerini;
” Biz sizin yazı ve hikayelerinizi Akçay Edremit Sayfasından sizi okuyoruz. Sizi sürekli takip etmekteyiz “.
Şaşırmıştım!
“Teşekkür “edip dostça bir gülüş uzattım gözlerine.
Çünkü kitap fuarında ne afişim, ne fotoğrafım vardı. Sadece yüzlerce yazar şair adının arasında sıkışmıştı ismim. Sordum:
” Beni nasıl tanıdınız?”
” Kıvırcık kızıl saçlarınızdan!”
Bir diğeri yanıtladı:
” Ben de gülüşünüzden hemen tanıdım!”
Bir diğeri;
” Tüm stantları tek tek taradı gözlerim. Benim için zor oldu ama nihayet buldum sizi. Şükür. ”
Sonra yine bir ses duydum:
” Siz Emine Pişiren misiniz?”
Başımı çevirdim ondan yana;
“Adım Nilgün. Güreli ressamım” dedi.
Bir yazımı tesadüfen okumuş. Çok duygulanmış. Benimle tanışmak istediğini söyledi.
Nasıl mutlu oldum bilseniz…
O gün çoğu ile sanki bir kız kardeş, bir ağabey, bir dost gibiydik.
Yıllardır her şehirden dostlarla yazışmalarımızda görüşme arzularımızı iletirdik. Hep bir umut ekiyor, gönlümüz dalgalanıyordu:
” Bir gün…”
” Kısmet olursa …” Diye yarınlara erteliyorduk görüşme umutlarımızı.
Nihayet 5. Edremit Kitap Fuarı buluşma mekanınımız oluvermişti…
Tanımadıklarımla da tanıştım.
Meğerse çoğu takip edip okuyormuş yazılarımı.
Ben de ha bire de bire yazıp duruyordum, yarınlara benden bir anı kalsın, diye.
Kısa da olsa söyleştik, geçmiş yılların özlemiyle dokunduk sol yanımıza bir kez daha. Ama bu kez sanal değildi dokunuşlarımız.
Birlikte sevgilerimizi, coşkularımızı sardık gönül masuralarımıza.
Nasıl mutluydum, bilseniz.
Dostlarımı görme sevincim, neşem, coşkum yüreğimden yüzüme yansımıştı.
Edremit Kitap Fuarının 4.gününde sanki gönlümün gökyüzünde kelebekler uçuşup durmuştu.
Eve geldiğimde uzandım, şöyle boylu boyunca salondaki üçlü kanepeme…yorgunluk atmak için. İç sesim sordu:
“Değdi mi?”
Akabinde;
“Değdi tabi…” Diyordu yüreğim.
” Nasıl?” Diye soruyordu yeniden iç sesim:
“Fuarda bana gelenlere hiç konum atmamıştım ki. Onlar yüreklerini pusula olarak kullanmışlardı.
Ve beni bulmuşlardı.” Diye yanıtlamıştı yüreğim.
Ve gecenin sonunda unuttu bedenim yorgunluğunu. Sonrası malum; kirpiklerim uykuya yenik düşmüştü …
Emine Pişiren/Akçay