Anatomi hocamız Prof.Dr. Ahmet Oktay sindirim sistemini anlatırken şöyle bir soru sormuştu:
“Ağzımızda kaç diş vardır?”
Sınıf arkadaşlarımla aynı anda “32” yanıtını vermiştik. Prof.Dr. Ahmet Oktay
“Hayır, bilemediniz!” Dedikten sonra sınıfın suskunluğunu fırsat bilip “Aynaya bakın çoğunuzun 14 alt, 14 üst olmak üzere tam 28 dişiniz olması gerekiyor…” demişti.
Dilimiz tek tek dişlerimizi yoklarken sayısal şaşkınlık içindeydik!
Hocamız bu kez “Hanginizin 20’lik dişi hala çıkmadı?” Diye sorarak bizi ikinci şoka sokmuştu.
Ben ve bir kaç arkadaşım parmağımızı kaldırmamıştık. Çünkü 4 dişim de ateşli ve sancılı çıkmıştı. Hocamız;
“Gördünüz mü, çoğunuzun ağzında diş sayısı 28. Yumuşak gıda, tahıl, vb, gıdalarla beslenme alışkanlıkları insanın alt ve üst çenesini de genetik olarak küçülmektedir. Buna bağlı olarak diş sayısı da hayliyle azalmasına neden olur.”
Hocamız, ateşin icat edilmediği ilk çağlarda insanların çiğ et çiğnemeleri çene yapılarının günümüz insanından daha büyük ve öne doğru çıkık, dişlerinin 55 olduğunu söylemişti.
Daha sonraki çağda ateşin keşfi ile ilk çağ insanının beslenme alışkanlıkları değişmiş, çiğ etten sebzeye geçişleri diş sayısının azalmasına neden olmuş.
Şimdi, aklıma bu anım nereden gelmişti, değil mi?
20 yıldır titizlikle kullandığım ağız köprülerimin değişmesi gerekiyordu .
Dişçi koltuğunda neredeyse ömrüm geçmişti. Üstelik, korkuyordum, bilmediğim yeni teknik diş tedavilerinden de. İmplant tedavisi yaptıran arkadaşlarımı dinledikçe, hele ki tedavi süresi ayları bulunca iyice tırsıyorum o koltuğa oturmaktan.
Bu düşüncelerle diş tedavi ücretlerini öğrenmek adına internette sörf yaparken ekranımda ilginç bir çene ile karşılaştım..!
Amerika’da bir müzede sergilenen 19. Yüzyılda bulunmuş bir damaktı gördüğüm. Adamın biri kendince bir malzemeyi eritmiş. Sonra ağzının kalıbını aldıktan sonra “ölü bir çakalın dişlerini” yerleştiriyor.
1946 yılında bu dişleri gören bir dişçi, çakalın dişlerinden etkileniyor.
Özel teknik kullanarak profesyonel bir işçilikle “takma damak” hazırlıyor.
Dişsiz insanlar dişlerine kavuşmuş oluyor
Her iki takma diş Amerika California eyaletinde bir müzede sergileniyormuş.
Biraz daha gerilere gitti gözlerim…
M. Ö 8000 yıl önce yaşamış insanlar da bizim gibi diş ağrısı çekmişler.
Tarih öncesine dayalı bilgilerin çoğu “Varsayıma ve rivayetlere” dayalı olsa da müzelerdeki somut kanıtlar; bizim bilimsel olarak yorumlama şansımızı arttırıyor.
Mayalar, İnkalar, Aztekler, Babiller, Hititler, Antik Mısır, Sümerlerin dahi ağızlarında diş çürüğü, kist, aşınma, diş taşı, vb, sıkıntıları olmadı mı? Olmuş tabi ki…
Müzelerde sergilenen bir Mayaya ait olduğu tespit edilen kafatasında yine ilginç bir diş tedavisine rastlıyoruz.
Halk, ağrıyan çürük dişlerini ot çiğneyerek tedavi etmektelermiş.
İleri derecedeki çürük olan dişlerinin tedavisi kıymetli bir taşla oyulup törpülenirmiş, çürük temizlendikten sonra, bir parça yeşim taşı, toz haline gelene kadar dövülüp oyuk yere dolgu olarak konulurmuş.
Bulunan bir İnka kafatasında ise daha da ilginç bir bulguya tanıklık etmekteyiz: Üst ön çenede birbirine metallerle “her iki sağlam dişe” bağlantı yapılmış, dişler görüyoruz.
Bana ve size hiç de yabancı gelmeyen bir tedavi teknik değil mi?..
40 yıl önce çürük dişlerim temizlenip metal dolgu uygulanmıştı. Çekilmiş dişimin yeri yine değerli bir maden olan altınla kaplanmıştı.
10 yıl süreyle kullandım o dişlerimi. Süresi dolunca altınlar çıkartıldı, kron metalle kaplanmıştı dişlerim. Estetik olarak hoşuma gitmeyince yeni bir teknik olan “porselen” kaplamayla şimdilik idare ediyorum …
Günümüzde yerini zirkon kaplamaya bıraktı artık ağızlar. Metal dolgular çıkartılıp yerine kemik tozlarıyla doldurulup lazer ile dolgu uygulanıyor.
Ağrıyan dişlerimiz ot tedavisi ile değil de ağrı kesiciler, antibiyotiklerle tedavi edilmektedir.
Tabi o dişçimizin dolgu öncesi oyuk yere sürdüğü karanfil esansını yok saymazsak…
Modern küresel çağımızda artık daha gelişmiş tekniklerle diş çekiliyor, çürük temizlenip aynı diş yerine takılıyor. Ha olmadı zirkon metallerle çene kemiğine implant ile diş takılıyor.
Ayy, o iğneler yok mu o iğneler!
Aklıma gelince içim üşüyor vallahi!
.
Eh buraya kadar anladım, anladım da… Aklım halâ 19. Yüzyılda kaldı…
Neden ölü aslan değil de ölü çakal dişi takmış o adam?
Neyse…
Sözün özü;
Bu yazımı okuyan tüm insanlara sağlıklı dişler diliyorum.
Emine Pişiren/Akçay