Yaban ilde meyve ağaçlarını gözledim. Gözledim onları, çiçeğiyle açtım, meyvesiyle lezzet buldum. Çiçek gibi güzel, meyve gibi tatlı çocukluğumu yeniden yaşadım. Çocukluğumda meyvesini tattığım ağaçların dev boyutlarını hissetmek istedim içimde.
Gövdesine yaslandım, dallarına tutundum ve yapraklarını avuçladım. Yaprağın birini ezdim kokladım. Kokladım elmanın, ayvanın, kirazın, dutun ve incirin yaprağını. Kokladım doyasıya, içimde kalıcı olsun diye.
O kokular ki çocukluğuma ait bir yaşam biçimiydi. O kokulardı beni büyüten, yaşamı öğreten ve okullu yapan. O devreye çiçek ve meyve kokuları da dahildi. Çiçek verecek fidanlara, meyve ağaçlarına bağlılığımızın nedeni bu güzellikleri bizlere yaşatan toprağımızdı.
Meyve ağaçlarının yeşillenmesini, çiçeklenmesini ve meyvelerinin içimi aydınlatan hoşluğunu yaşadım, Çekmecenin o nefis bahçesinde. O heybetli ağaçların gövdesine yaslandım, diplerinde uyudum. Uyudum, rüyamda uçtum, fındıklığa, fındıklıkta ki kirazın çatalına. Uzandım çatallanan dallarındaki sulu meyvesine. Başıma üşüşen beyaz çiçekleri kokladım.
Rüya da olsa bir demet çiçekle gitseydim öğretmenlerime, okulun bahçesinde gezinseydim, insancıl duyguların kabarsaydı. Öğretmenlerimin duygu ve düşüncelerini yeniden dinleseydim. Ne çok şeylerin değişime uğradığını şikâyet etseydim. Şikâyet etseydim, yüzümüzün gülmediğini. Sesimi kesip onları dinleseydim, pozitif davranışlarını, insana verilmesi gereken değeri. Yaratanı sevin yaratılandan dolayı sözlerinin peşinden, yokluğun ne manaya geldiğini bilmeyi ve tutumlu davranışın önemini vurgulamalarını dinleseydim.
Okul bahçesinde top peşinde koşmayı, tahta başında terlemeyi ve yırtılan lastiğimin onarımının problemini yaşasaydım. Okul başarılarımda anne ve babamın tattıkları sevinci yaşasaydım, rüya da olsa. Neşeyle dereye insek yakı vursak, ağ atsak balıklara. Balıkları avlasak göletlerde. Taşın öteki tarafını tutmamaktan dolayı balıkları kaçırsam, kardeşim sinirlense. “Heykelle beraber balık tutsam daha başarılı olurdum.” Demiş olsa. Dut ve kirazdan birer tane meyve aldım. Babamın, “Olgun olmayan meyveyi yemeyin.” Sözünü hatırlasam.
Bahçede meyvelerin olgunlaşmasını bekledim, bir iki hafta. Çocukluğumdaki gibi, “Değnekle.” Değnekle saldırdım kiraza, incire ve elmaya. Şelek yerine poşete doldurdum meyveleri. Ağaçların dibinde dalları gözlüyorum. Yıkamadan yiyorum olgun ve lezzetli meyvelerden. Neşe ve sevinçle bayramı yaşıyorum, çocukluğumun.
Kayısıyı topladım, tadına bayıldım. Onun çocukluğumun meyvesi olmadığına ve karayemişin bahçenin kenarında olmadığına üzüldüm.
Dalların ucuna vurarak kalan meyveleri de topladım. Poşet dolusu meyveyi masanın üzerine boşalttım. Kiraz kurtluymuş dediler, duymadım ve yemeye devam ettim. Kiraz ve kurtçuğun bir arada olabileceğini bağdaştıramadım. Dikkat etmedim yedim, yedim kırmızı ve parlak kirazı. Lezzet tablosu yenilendi belleğimde, özlemişim kirazı, dudu ve inciri. Özlemişim değnekle dallardan meyveyi düşürmeyi. Düşerken onları tutmayı.
Topladığım ayva meyvesi reçel için beklerken, elmalar da marmelat olmuştu bile.
Elimde değnekle meyve tiplerinde başak ararsın gibi yapraklar arasında gizlenmiş meyveleri aradım. Değneğin ucunda meyvelerin kalıcı kokusunu hissettim. Meyve ağaçlarını taşlayan çocukları kınamamak gerekir. Lezzete ulaşmak adına pencereye hatta çatıya bile çıkılır.
İnsan doğayı sevmeli, neşeyle bakmalı bahçelere, bahçelerin güzelliklerine. Hissetmeli o efsunkâr havayı. Yaşamalı, yaprağın açılmasını, çiçeğin renklerini ve meyvenin olgunlaşmasını. Doğayı yaşanılır hâle getirmek için çalışmalısın.
Bahçeler ve de çevren meyve ağaçlarıyla dolmalı, ağaçlar, al pul çiçeklerle donanmalı. Al pul çiçekler kırmızı ve beyaz.
Ağaçlar rüyalar alemini süslesin, çiçekler güzelliyle, meyveler lezzetiyle gönüllerde taç kursun.
Tüm bu güzellikleri yarınlara aktarmanın, derdiyle yaşansın.
Hasan TANRIVERDİ