Taşları yerine koymazsanız gerçeğe yaklaşamazsınız.
Dünya’nın gerçekliğini görmeden kafanızın ilerlemesi ve o kafanın getireceği fırsatları yakalayamazsınız.
Kimin ne dediği değil, sizin ne yol yürüdüğünüz önemlidir.
Duygulara değil, kendi geleceğinize gerçeklik aramalısınız.
Tarih bilimi bize daima “tekerrür” hikâyesini çağrıştırır.
İnsanlık; aileler, kabileler, kavimler, milletler bütünlüğünde ilerlese bile bunların kesişme noktaları sınırsızdır. Kavim kümeleri birbirine değmeden, kapalı bir ada toplumunda bile saf millet mevcut olmadı; Britanya örneğinde olduğu gibi. Bilinen tüm devlet gelenekleri çok dilli, çok kültürlü, çok dinli, çok insanlardan oluşmuştur. Devletler kapalı mekanizmalar değildir. Millet ortak bir iddia, ideal için bir araya gelenlerdir. Millet; aynı dili konuşan, ortak kültürü, tarihi ve değerleri paylaşan, aynı vatanda birlikte yaşama iradesine sahip insan topluluğudur. Türk düşüncesinde millet, köken veya ırktan çok; dil, kültür ve ortak kader bilinci etrafında şekillenen bir birliktir.
Tarihin derinliklerinde anlatılan ve anlaşılmasına çalışılana göre Türkler, Orta Asya halklarının Türkçe dili üzerinden bir kaynaşmasıdır. Bulunan balballar dâhil olmak üzere her türlü resim ve DNA kalıntıları, Türkleri Asya’nın belirgin toplumlarından birisi yapıyor. Ancak Anadolu Türklüğünün yabancı kavimlerle karışması daha fazla olduğu için bizim hem DNA hem de görsel farkındalığımız daha çok genişledi. Buna rağmen bizi bir arada tutan elbette dildir; dil birliğidir.
Biz Anadolu Türklüğü, Türkçe dilimiz üzerinden Türkçe konuşan her halkla biriz, aynıyız.
Bir milleti bir arada tutan temel unsurlar, ortak dil, kültür, tarih, değerler, vatan bağlılığı ve birlikte yaşama iradesidir. Türkiye’yi göçlerle vatan seçmiş hepimiz, tüm topluluklar; ortak dil Türkçe, ortak Tarih Anadolu Medeniyetleri tarihi ve Türk Tarihi, yeme içme ve paylaşma ile Anadolu’nun topraklarında yetişen her şeyi sofralarımızda paylaşarak dünyanın en iyi gastronomi mutfağına sahip oluşumuzla, renkli folklor, canlı çok çeşitli müzik zevkimizle, bu vatana saldıran, bölmeye ve bizi bu coğrafyadan silmeye çalışan yedi düvele karşı savaşmışlar olarak, değerimizin Anadolu olduğunu idrak ederek, ortak bir devlet kurma ülküsünde bir araya geldik. Bu bizim birlikte yaşama irademizdir. Birlikte varolma mücadelemizdir. PKK ve onun yancı ayrık otları bu birlik ve beraberliği yok edemeyecektir. Dün desteğini Asala ve Sovyetlerden alan bu kötülük tohumu yeni emperyallerin, BOP projesinin, CIA ve Mossad’ın birer aparatı haline gelmiştir. Narko terör örgütü dayanağını emperyalizmden almadan yaşayamaz. Suriye’de adı PKK/ PYD/ SDG olan yapının maaşını kim veriyor. Amerikan bütçesi. Amerikanın emperyal emellerinin maşaları Türkiye’yi bölemez.Türkiye’nin ortak vatan ve dilde, işte, fikirde birliğini yok edemez. Edemeyecektir. Ülkümüz, Türk Milletine varlığımızın armağan olmasıdır. Birlik ve beraberliğimiz yapıştırıcılarını geliştireceğiz. Yapısal sorunları çözecek, yozlaşmanın önüne geçeceğiz. Bir olacak, diri olacağız.
Dünya, hegemonik tavır anlamında her dönem emperyal bir güç olarak bazı kişilere ya da organizasyonlara zemin hazırlar. 40–50 bin kişilik ordusu ile Makedonyalı İskender de zamanının savaşçı emperyali, selefi Daryus/Kserkses/Darayavaus Ahameniş/ Pers imparatorluğunun başı olarak emperyaldi. Birisi doğudan çıkıp batıyı ele geçirme yolunda ilerledi; öteki batıda doğup doğuyu ele geçirme yolunda ilerledi. Bunlara iyilik veya kötülük anlamı mı yükleyeceğiz? Hayır. Bunlar “tekerrür” gibi gözüken vakalardır. Tarih savaşların, göçlerin, hareketin hikayeleridir. Günümüzün hegemonyası, parasal iktidarı küresel güç olarak, parçala, böl, yönet hedefinden şaşmadan dünyanın hegemonu olmayı devam ettirmek istiyor. Kiminin nadir elementine, kiminin yeraltındaki bakırına, elmasına, altınına hücum ediyor. Petrol ise yüzyıllardır hareketin yegane ihtiyacı olarak emperyallerin ülkeleri bölme planının parçası oldu. Osmanlı İmparatorluğunu bölme, parçalama ve ‘’ hasta adam’’ ilan etmeleri bu hırsın ve hırsızlığın meşrulaştırılması idi.
Şimdi aynı “mavi kanlar”, Amerika’da bir araya gelip küresel güç olarak dünya hegemonik gücü olma derdine girmişlerdir. İnsanlığın nerede bir değeri, varlığı, serveti var çalma, ele geçirme planlarına sahipler. Bir çikolata için kakao tarlaları, bir fincan kahve için kahve tarlaları o ülkelere hizmet etmiyor. Emperyalizmin zevkine, kazancına hizmet eden bir küresel oyun kuruluyor.
Milletler anlamında İsrailoğullarını para üzerinden bir spekülasyon ve manipülasyon virtüözü olarak bir kenara koyarsak, geri kalan insanlık tarihinde gelip geçen ve “Han Duvarları”nı eskiten tarihin şahsiyetlerini izleriz. Karşımıza hep altının dayanılmaz gücü çıkar. Bu bir insanlık histerisidir. Sömürü altın içindir.Kaybedenin yaşamadığı bir savaş. İnsanlığı, ulusları yok eden bir emperyaller çatışması. Günümüzün güç egemeni uluslar kim peki? Kim şimdi hegemonya, işgal ya da fetih ordularının milletleri? Yada anlam olarak kimdir elinde silahla efelenenler? Kimdir dünyanın emparyelleri? Çin, Japonya, Alman-Germen köklü ulusları, Latin genişlemesi ile onun parçası olan milletler, Slavik birleşimlerin en güçlüsü Ruslar… Sessizce genişlemiş bir Arapça ile Arap toplumlarının kurduğu devletler… Ve Asya’nın steplerinin özgürlük savaşçıları Türkler.
Bu savaş meydanına insanlık adına şu an için başka bir ulus çıkamaz.
Hindistan nüfus olarak çok büyük; Endonezya, Nijerya veya Etiyopya da kalabalık ve geniş topraklara sahip olmalarına rağmen hegemonik alan ilan edemezler. Brezilya gibi kocaman bir ülke bile emperyalist değildir.
Günümüzün tüm ekonomik yapılarına bakın; paranın güçsel ilerlemesini takip edin. En gelişmiş, en zengin şehirleri söylediğim halkların yaşadığı coğrafyalarda bulursunuz. Bir Bombay ya da Kalküta, Tokyo ya da New York değildir. Londra, İstanbul veya Paris asla Dakka ile karşılaştırılamaz.
Sorunun kaynağı hegemonyadır. İmparatorluklar bakiyesi millî düşüncelerin güç kavgasıdır. Yoksa 14. yüzyılın altın zengini Mansa Musa’nın geride bıraktığı Mali’nin, en azından Afrika’nın batı kıyılarında bir hükümranlık — hegemonya — iddiası olmalıydı. Dünün Habeşistan’ı bugün Sudan’dan Güney Afrika’ya kadar bir imparatorluk bırakmalıydı.
Çağımızın geleceğe açtığı pencere; Latinleri, Germenleri, Slavları, Japonları, Çinlileri, Arapları ve Türkleri hegemonik savaşın eşiğine doğru sürüklüyor.
Belki hepsinin efendisi siyonizm! Ama dökülecek kanlar ve savaşın acımasız lordları bu ulusların çocukları. Savaş onların ellerinden yayılıyor. Güç mücadelesi… Arkasında paylaşılamayan petrolü, suyu, nadir elementi, parası pulu ile bunların savaşı herkesin yıkımıdır.
Türklerin bu gerçeklikten kaçışı yoktur. Bu emperyal savaşın belki de tarihteki en uzun ömürlü, en geniş alanları ele geçirmiş halkı Türkler olabilir.
Nüfusları 100 milyon ile bir milyar arasında olan halklar bunlar. Gerçekten çok tehlikeli; gerçekten üçüncü dünya savaşı, çok yıkıcı olacak kadar bize doğru geliyor.
Biz Türkler ise yerelde, hele hele “Kürt sorunu” olmuş bir kavmiyetçi yapıda , talepkarlıkta boğulmaktan ve ekonomiyi kötü hâle getirerek bu hegemonik savaşın dişlileri arasında tarihte silinmeye doğru gitmekteyiz. Orta Asya Türklüğünde durumun çok daha iyi olduğunu düşünmüyorum. Çin ile Rusya arasında sıkışmış durumdalar.
Bizim amacımız Türklere hedef saptamak ve geleceğine ülkülerini hazırlamalarıdır.
O hâlde ne yapacağız?
Tahkim edeceğiz. Tahakküm edeceğiz.
Güçlü olmak için fikir birliğimizin temeli Türkçedir. Türkçe olmadan Türk milleti olmaz. İşte, fikirde birlik için Türkçe; geleceğin gerçekleri için ise sürdürülebilir kalkınma, teknoloji ve inovasyon eksenli üretim ekonomisi. Türkiye’yi yükselteceğiz.
Bizim güne ve gündeme dair yolumuzu saptıranlara değil, geleceğe bakmak yükümlülüğümüz var. Bu; kendi fikrimize, ülkümüze, ülkemize sadakatle bağlı olmamız ve çok ama çok çalışmaktan geçen zorlu bir yolculuktur.
Artık yakın ya da uzak gelecekte Türklük idealinin içine dâhil olmayan, Anadolu’nun bir ve diri olmasına ayak bağı olan örgütlenmelerin geleceği belirlemesine izin verilmemelidir. Demokratik ya da silahlı fark etmeksizin… Türkiye’de hegemonik savaşın yerine; ön yüzü cilalı “insanlık”, “ortaklık” ya da “hak” gibi masum tanımlara bürünmüş yerel etnik hareketlerin toplumu bölmesine izin verilmemelidir. PKK nın hedefi Türklüğün emeli değildir. Türk Milletinin düşmanıdır. Dahili bedhahların yedi düvele hizmeti üzerinden bölücülüklerine set çekeceğiz. Hayallerini gömeceğiz.
Biz geleceğin Türkiye’sinin coğrafî manada 780.000 km²’den genişleyerek iki katına çıkmış bir devlet hâline gelmesini; sanayi ile yükselmiş kendi bölgesel hegemonyasının bizim nesillerimizin geleceği olmasını ülkü edinmiş bir anlayışa sahibiz.
Belki “şahince” konuşuyoruz. Ama biz kendi gerçeğimizin peşinde koşmazsak geleceğimiz olmayacak; Anadolu tarihinden silinip gideceğiz.
Bu sebeple, sahte dil birliği iddialarıyla ortaya çıkan yapay tarih yazıcılıklarının toplumda yanlış algılar oluşturmasına izin verilmemelidir. Kürtçe asla Türkiyede ikincil bir resmi dil olamayacaktır. Bu dili mahalli, aile içi olmaktan öteye taşımayacağız. Türkiye, birliğini Türkçe ile yapacaktır.
Türkiye, Türklerin ana vatanı kalsın diyorsanız; küresel projelerin Türkiye’yi zayıflatma girişimlerini iyi okumanız gerekir. Çünkü Türklerle savaşmak zordur; bir kez harekete geçtiklerinde büyük mücadeleler vermiş bir halktır.
Bazı gelişmeleri — Papa’nın gelişi, bölgesel siyasi çıkışlar, açılım tartışmaları, Ruhban Okulu meseleleri, yabancı devletlerin diplomatik hamleleri — bir bütün olarak düşünün; tüm bunlar uzun vadeli jeopolitik projelerin parçalarıdır. Ekonomik yıkıma doğru gidişimiz, kendi vicdanımıza uygun yönetişimin sekteye uğraması hep dış etkilerin, düşmanlarımızın birlikte hesaplamalarıdır
Türkler emperyaldir; öyle kalacaktır.
Türklere karşı kurulan bu taht oyunlarında biz içine çekilen, çekinen, bölünmekten korkan taraf olmayacağız; genişleyeceğiz. Adalar Denizi’nden Altayların ötesine kadar uzanan bir idealin parçasıysak, seçtiğimiz alanları tutacak ve genişleyeceğiz. Bölgemizin gücü olmak zorundayız.
Yaşasın Türklük. Yaşasın Türk milleti.
İçimizde ihanet şebekeleri bırakmayacağız; onları tarihe gömeceğiz.
Yok oluş için değil çalışmalarımız. Varlık sebebimizle Anadolu ve Balkanlarda yeniden Türklük ile yükseleceğiz. Türk Milletinin varlık sebebi, ortak kimlik ve kültür etrafında birleşerek hayatta kalmak ve geleceğe mirasını taşımasıdır. Türkiye Ülkesi, eğitim, kültür, hukuk, siyaset ve ekonomi alanlarında ortak değer ve hedefler etrafında bütünleşerek, vatandaşlarının aidiyet ve kimlik bilincini güçlendirdiğinde milletin birliğini sürdürebilir.
Türkiyemiz, ekonomi, adalet, refah, eşitlik, güvenlik, sanayi, hizmet, sağlık ve gıda güvenliğini güçlendirerek milletin birliğini, varlığını ve sürdürülebilirliğini güvence altına alabilir.






















