Önümüzü göremedik, geç fark ettik güneşin doğduğunu. Gözümüzün bağlı ve kulağımızın tıkalı olduğunu.
Bırakmadılar, yaşayalım…
Önce soğuk, sonra sıcak dediler ve soygunu kabul ettirdiler.
Bir onlardan, bir bizden misali…
Namlu aynı, mekanizma aynı ve tetik tek. Tek tetik ve birden çok patlama, toprağa akan kan ve yanan canlar.
Uydurdukları kavramlar kapsamına bizleri de dahil ettiler. Damar, kılcal ve yürek dediler. Hesapları bunlar üzerinden yaptılar. Son olarak da din, iman dediler ve üstün geldiler.
Bıraktılar bayrağı, toprağı, istiklal mücadelesini ve vatan parçasını, yeter dediler.
Bırakmadılar, yaşayalım…
Kimimizi kapsam dışı ve kimimizi de kapsam dahili potasında erittiler. Savruldu kardeşimiz, çocukluk arkadaşlarımız ve komşumuz.
Savrulanları öcü gösterdiler. Yamyam düşünceli, kan emici, ışığa engel ve toprağı yok eden dediler. Göremedik doğruyu, yaşayamadık birlikte ve çeşitli sözlerle ayırdılar bizleri. Başka yerde; farklı düşünceler zenginlik olarak telakki edilirken, bizlerde ise, bu tür düşüncelerle, toplumu karpuz gibi kimi zaman enine kimi zaman boyuna bölüyorlar.
Böylece elde ettikleri ayrı toplumların, beyni yıkanmış, kalpsiz ve topal bir mahluk ortaya koydular. Toplumun diğer kesimi ise, kalbim diyor, zekâ ve akıl yok. Karaciğer de dumura uğramış. Kolu kanadı kırık ve kısmen yürüyebiliyor.
Bırakmadılar, yaşayalım…
Bağ ve bahçeye koymadılar. Toz ve toprak olursun, kravat takmışsın dediler.
Dayanışma ve beraberliği paramparça ettiler. Çatışma kültürünü yerleştirdiler. Böylece yaşantımızdan koptuk. Kazancımızı, yaşantının güzelliklerini tatmada kullanamadık. Kendimizi güvence altında hissedemedik. Anlaşmazlıklarımızı, çatışmaya yol açmadan çözüme kavuşturamadık. Çözümsüz bir yaşantının girdabında kaldık.
Bırakmadılar yaşayalım.
Kümelere ayırdılar ve özgürsünüz dediler. Üretmeye gerek yok dediler ve hazır yiyici yaptılar. Böylece ekonomik olarak kendilerine bağladılar. Önem ve öncelik verdiğimiz konuları değiştirirken de gözümüzü boyadılar.
Uluslararası düzenin doğrudan gelen, bir tehdidi karşısında sırayla zıt kutupların çatışmasıyla ezildik.
Bırakmadılar, yaşayalım…
Sınırsız ufuklarda serap olup kaybolduk. Yaşadığımızı dahi düşünemedik. Düşünememek kimin umurunda. Bizler dünya düzeninde kendileri için kullanacağı kaldıraçların parçalarıyız.
Sevecen dünyamızda, iç yaşantımız, sevecendi ama acıları paylaşamıyordu.
Gözlerini açamadı, açmak için kırpıştırdı ve sakinleşemedi. Çiçeğin içine girip sakinleşip de dertlerden uzaklaşamadı. Dehşete düşmüş bir şekilde ağzını kapattı. Düş kırıklığı yaşıyordu. Çünkü, parayı dinin birimi hâline getirdiler.
Bırakmadılar yaşayalım…
Dünyayı etkisine alan düzensizlikten, kurtulmak için, üst düzeye yükselip kültürel değerleri, benimseyip düş kırıklığından çıkmamız gerekirken, sığ sularda boğulma tehlikesi geçirdik.