Yağmur, bakımsız yollara tuz biber olmuş, yürünecek hâl kalmamıştı. Sel suyunun taşıdığı moloz, arkları tıkatmış ve yola saçılmıştı. Tüm olumsuzluklara rağmen, arıza yapan göç kamyonuna ulaşmak için, küçük bir kamyonet kiraladık.
Kamyon tahminen on kilometre kadar dağ yolunda ilerlemişti. Fırtına geçmiş fakat eserleri çok açık ortadaydı. Kamyonet çıkamıyor, biz bile yürüyemiyoruz. İnsanın dokuz canı olsa birini bu yollara koymaz. Yardıma gittiğimiz kamyonetin de yardıma ihtiyacı vardı.
Kamyonetin her tarafı oynuyordu. Eski bir taksiden bozmaydı. Bilmeyen korkmazmış, misali kamyona ulaşmaya çalışıyoruz. Mahallede kamyonu mu yoksa kamyoneti mi düşüneceklerini bilmiyorlardı. Mahalleli işleri Allah’a kaldı diye dua ediyordu. Sıkıntı ikiye çıkmış, huzursuzluk başlamıştı.
Kamyonetle dağ yoluna döndüğümüzde, kazma ve küreklerle taş ve moloz yığınlarını kenara sıyırıyor ve kamyonet ancak ilerliyordu. Yolun kenarları çöküktü. Bu çöküklerin bir kısmı yeniydi. Bu kısımlardan geçmek tehlikeliydi.
Çünkü o çöküklerden dereye sular akmaya devam ediyordu. Bu durum tehlike arz ediyordu. Kamyonet hırlıyor fakat ilerleyemiyordu. Dereye uçsa kendini denizde bulurdu. Kamyonete hiçbir şekilde binmiyorduk.
Göç kamyonuna ulaşmamız gerekiyordu. Yolun bozukluğu, kamyoneti bağırtıyor, normal yürüyemiyorduk. Yolda kimseye rastlamadık. Karayolları iş makinelerini yollara koymuş dediler. Beşinci kilometrede kaldık. Uygun bir yerde çadır kuracaktık. Çadırımız heyelandan uzak olmalıydı. Akşamın alaca karanlığı göz kırpmaya başladığında, üst tarafı kayalık olan yerde sabahlamayı düşündük.
Kamyonet kenara alındı. Naylonu ağaçlar arasına çektik, Ateş için odun topladık ve yaktık. Üst taraf orman, alttan dere akıyordu. Karanlık başlayınca hava serinledi. Biraz daha odun topladık. Battaniyeleri kamyonetten aldık.
Rüzgâr sert esince, yüreğimiz ağzımıza geldi. Dağ başında şimşek çakıyordu. Aramızdaki ağabeyi, bulutlar oynaşıyor dedi. Yatın uyuyun, yarın işimiz yoğun ve sürekli. Uykumuzu almamız gerekir. Ağabeyi “Isıracak köpek dişlerini göstermez.” Dedi.
Kimse konuşmuyordu. Sabah olsa da ne yapabileceğimizi görsek, diyebildik. Kamyonu düşünenimiz yoktu. Yalnız rüzgâr sert esmeye devam ediyordu. Çadır olarak kullandığımız naylonun sağlam bir yapısı vardı. Naylonu her yönden kendir ipiyle bağladık.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, yağmur masumane başladı. Gittikçe burnundan soluduğunu fark ettik. Sonuçta felaketin habercisi olan taşlar, yuvarlanmaya başladı. Yolun ilerisinde de hiçbir güvenli yer yoktu. Ağabey korkmayın, arkamız ağaçlarla kaplı, kolaylıkla heyelan olmaz dedi.
Yağmur, sel ve yuvarlanan taş sesleri geceyi durgun hâlinden çıkarıyordu. Dereye uçan kayanın nereden geçtiğini bilemedik. Kamyonetten de korkuyorduk. Naylon çadırın önünde, ağacın dibinde ateş hiç sönmemişti.
Sabah ışırken, gözlerimiz kapandı. Uyanan kalktı. Havada sakinlik hâkimdi. Fakat sular yine akmaya başlamıştı. Yollar bir önceki günü aratıyordu.
Dışarı çıktığımızda, su arkları derinleşmişti. Yolun dere tarafı kopmuş dereye inmişti. Kamyonet yukarda olmasa kalmıştık. Çünkü yol tamamen çökmüştü.
Bulutlar, yaptıklarına pişman olmuş bir şekilde dağlara çekiliyorlardı. Rüzgârda bir yerlere gizlenmişti. Kamyoneti çalıştırıp biraz ileri yürüdük. Önemli bir problem ile karşılaşmadık. Fakat ağır aksak ilerliyorduk.
Göç kamyonuna ikindiye doğru ulaştık. Kamyonun onarımı için mola verdik. Arabada bozuk olan aksamlar, düzeltildi ve kamyonla yolumuza devam ettik.
Gece obaya vardık. Büyük bir taşın yola kaymasıyla, gecenin zifiri karanlığında taşı yoldan yuvarlamayı başardık.
Karayollarının yolları düzeltmesinden sonra yola çıksaydık, bu zorluğu çekmezdik.