Beni neden ağlamaz bu yollar ve niçin bağırmaz içimi düştüğüm kuyular. Bu gök yüzlü geçmiş, gelecek, içimi yırtan sessiz çığlık, ömrümü cehenneme çeviren sevdiklerim neden ağlamaz beni. Bulutlar yağmura el verdiğinde, fırtınalar köklerinden söküp attığı ulu ağaçları, yıktığı kuş yuvalarını ne diye ağlamaz. Yıkımların ardını arkasını düşünmeden doğal afetler deyip geçenler, kalın çizgilerle vicdanını boyayıp kalbinle arasında sur inșâ edenler neden sorgulayamaz ördüğü buzdan duvarları. İçine ağlamaktan yorulmuş birini neden anlamaz kimse… Habersiz bırakılmış birinin tedirginliği anlaşılmaz olduğu için mi anlaşamayız kimseyle. Kırgın birinin özrünün biçimi, nesnel yolculuğu neden algılanamaz.
İnfilak etmemek için kendi içinde kefensiz çűrüyenler, așka bedel biçip bir ömür yalnızlığının tabuttunu sırtında taşıyanlar. Âh, söyleyin kimse ağlamaz mı hakikatın devrini kapatan riyânın arsız hükümdarlığı altında insanlığın yokolușuna.
Ben ağlıyorum incecik bir saç telinin üzerinde yürürken, alevlerin ortasında cayır cayır çığlığımı duyan yok mu? Ne çok sevmiştim oysa varolmakla yokolmak arasında ebedi aşka yürümeyi. Kimim ben, hergün biraz daha yabancılaștığım insanlıkla aramda kopardığım bağlar beni kendime bağlayan gücün devasa kollarında bırakıp vicdanımı sorgulatan, acıyla yoğrula yoğrula doğrultamadığım belim, bir başınalığın hükmüyle barışık hallerim.
Ben kimim, insan kim! Ben ağlıyorken insanlığa neden kimse beni ağlamıyor!
Vaha Sahra





















Bayılıyorum, Mary GRÜNBART’ın bu yazılarına: Kimi zaman romantik, duygu yüklü bir sevgi arayışı, kimi zaman biraz gizemli ve mistik bir serzeniş, kimi zaman yoğun bir yalnızlık duygusu ve günümüz toplumlarının kaçınılmaz gerçeği olan “yabancılaşma (alienation)” olgusunun içten bir dışavurumu ve çoğu kere de sözcükleri adeta dans ettiren çekici ve büyüleyici bir ritim var bu yazılarda çünkü. // İlgiyle okuyorum.
Çok teşekkür ederim, beni mutlu ettiniz, saygı, sevgi, selamlar