Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
AFET NEDİR ve TÜRLERİ NELERDİR
İnsanlar için fiziksel, ekonomik, sosyal ve çevresel kayıplar doğuran, normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen, etkilenen topluluğun yerel imkân ve kaynaklarını kullanarak baş edemeyeceği doğal, teknolojik veya insan kökenli olayların sonuçlarına afet denilmektedir.
Dünya genelindeki doğal afetler ele alınınca, 31 çeşit doğal afetin 28 tanesini meteorolojik afetlerin oluşturduğu görülür. Doğal afetlerin çeşitleri ve önem sıraları ülkeden ülkeye de değişmektedir. Örneğin, Akdeniz Bölgesinde doğal afetler kuraklık, seller, orman yangınları, heyelan, dolu fırtınaları, çığlar, donlardır. Ülkemizde ise en sık görülen meteorolojik karakterli doğal afetler dolu, sel, taşkın, don, orman yangınları, kuraklık, şiddetli yağış, şiddetli rüzgâr, yıldırım, çığ, kar ve fırtınalardır. Dünya Meteoroloji Örgütüne (WMO) göre sadece 1980’li yıllarda dünyada 700,000 kişi meteorolojik afetlerden dolayı hayatını kaybetmiştir (MMO, 1999).
DOĞAL AFETLER
*Yavaş gelişen doğal afetler
-Şiddetli soğuklar
-Kuraklık
-Kıtlık vb.
*Ani Gelişen Doğal Afetler
-Deprem
-Seller, su taşkınları
-Toprak kaymaları,
-Kaya düşmeleri
-Çığ
-Fırtınalar,
-Hortumlar
-Volkanlar
-Yangınlar vb.
*İNSAN KAYNAKLI AFETLER
-Nükleer, biyolojik, kimyasal kazalar
-Taşımacılık kazaları
-Endüstriyel kazalar
-Aşırı kalabalıktan meydana gelen kazalar
-Göçmenler ve yerlerinden edilenler vb.
Doğal afetler, “jeolojik” ve “meteorolojik” olmak üzere iki gruba ayrılır. Kaynağını doğrudan yer kabuğundan ya da yerin derinliklerinden alan jeolojik doğal afetler; deprem, heyelan, yanardağ patlamaları, tsunami gibi olaylardır. Atmosferdeki doğa olayları sonucunda meydana gelen meteorolojik doğal afetler ise; sel, fırtına, tayfun, kasırga, kuraklık, çığ, erozyon ve su taşkınları gibi olaylardır.
Doğal afet; genellikle insanların kontrolü dışında gerçekleşen ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde büyük can ve mal kayıplarına yol açan doğa olaylarıdır. Bu olaylar, çoğunlukla kısa sürelerde gerçekleşir. Başladıktan sonra insanlar tarafından engellenemez. Doğal afetleri önlemek insanoğlunun elinde olan bir durum değil; fakat insanlar bazı önlemlerle can ve mal kayıplarını önleyebilir veya azaltabilir.
GÖRDÜGÜNÜ GİBİ BU GÜN KONUMUZ DEPREM
Yani olunca aklımıza gelen ve daha sonrasında unutulan bir doğal afet…
Deprem: Türkiye de dâhil olmak üzere birçok ülkede büyük zararlara sebep olan deprem, yerkabuğu içinde meydana gelen fay kırıklarından açığa çıkan enerjinin dalgalar halinde yayılarak ani titreşimlere sebep olması ve bu titreşimlerin yeryüzünde sarsılmalar olarak hissedilmesi şeklinde oluşur. Yer katmanlarında oluşan şok dalgalarının sonucudur. Magma üzerinde yüzen levhalar, konveksiyonel akım sayesinde sürekli hareket halindedir. Kıtaların hareketi ile plato sınırlarında kaynama ve ayrılmadaki sürtünmeden oluşan kinetik enerji, aniden büyük bir güçle boşalabilir. Depremin merkez üssü, nasıl oluştuğu ve büyüklüğü gibi ölçme ve değerlendirme yöntemlerini inceleyen bilim dalına ‘Sismoloji’ adı verilir. Şehirleşme uygulamalarında yapılan hatalar, depremin etkisini daha ağır hissettirir. Depreme uygun olmayan yapılar, depremde en çok mal ve can kaybına yol açan faktörlerdir. Depremle ilgili gerekli eğitimlerin verilmemesi sonucu ortaya çıkan bilgilenme eksiklikleri de depremin zararlarını artıran bir unsurdur.
Her gün, mevcut ekolojik dengenin bozulması sonucu doğal felaketler oluşturabilen jeolojik süreçler yaşanıyor. Ancak bu olaylar, insan nüfusunun yoğun olduğu bir alanda gerçekleşirse ve can ve mal kayıplarına yol açarsa “felaket” olarak tanımlanıyor. Bu tür olaylar son yıllarda artış göstermektedir. Bazı doğal afetler arasında bağlantı vardır. Örneğin; geçmişte yaşanan bir sel, fay hatları üzerinde tahribat yaparak günümüzdeki bir depremin başlangıç noktası olabilir. Bu sebeple doğal afetler arasındaki bağlantılar tam olarak tespit edilemez ve tahmin edilemez. Bu gerçekten hareketle, doğal afet tehdidine ve etkilerine karşı insanların savunmasız olduğunu söyleyebiliriz.
İnsan etkinlikleri sonucu ortaya çıkan doğal afetler, bir takım önlemlerle azaltılabilir veya etkilerinden korunabilinir. Örneğin; orman yangınlarına yol açan unsurlar ortadan kaldırılabilir, kuraklığı önlemek için daha fazla ağaç dikilebilir, depremden korunmak için dayanıklı binalar inşa edilebilir, kasırga yaşanan bölgelerde binaların çatıları dayanıklı hale getirilebilir. Bu örnekleri benzer durumlarla çoğaltabiliriz. Ancak yağmur sonucu ortaya çıkan seli, don olaylarını, yanardağ patlamalarını önlemek imkânsızdır. İnsanlara düşen, doğal afet gerçeğini kabullenip hazırlıklı olmaktır.
Ne kadar hazırız dersiniz doğal afetlere?
Peki Atalarımız neden demiş ki; “Eşeğini Sağlam Kazığa Bağla” diye. Bu deyimin anlamı şudur:
İşini güvenli kılacak önlemler almak, işini sağlam yapmak, tedbirli davranmak, ihtiyatlı davranmak anlamlarında kullanılan bir deyimdir. Mala, mülke, işe zarar gelmemesi için bir nasihat niteliğinde kullanılır.
Peki biz ne kadar hazırız depreme. Bence hiç… Kaç kişiniz evinde deprem çantası var. Ya da yetkililer ne kadar bu konuda bilinçli, hazırlıklı yada vatandaşlarını bu konuda ne kadar eğitiyor bilgi veriyor. Yaşadığımız binalar, binaların zeminler bizler için ne kadar güvenli?..
Depremlerin önceden belirlenmesi mümkün olmamakla beraber deprem hasarlarına karşı alınacak tedbirlerle maddi hasar ve sosyo-ekonomik kayıpların makul seviyelere indirilmesi mümkündür. Bu hususta kent yerel yöneticilerine kentsel planlama, arazi kullanımı ve yapıların denetimi konusunda önemli görevler düşmektedir. Yerel yöneticilerin kent halkı ile olan yoğun ve direkt ilişkileri deprem zararlarının azaltılmasına yönelik bilgilerin transferini ve genel anlamda halkın depremlere karşı bilinçlendirilmesini mümkün kılmaktadır.
İzmir gibi deprem tehlikesine maruz büyük şehirlerimizdeki deprem riski nüfus artışı, yanlış arazi kullanımı ve yapılaşma, yetersiz altyapı ve servisler ve çevresel düzensizlikler nedeni ile artmaktadır. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde, bir deprem sonucu oluşacak maddi ve sosyo-ekonomik tahribat, yalnızca İzmir kentinde değil fakat kısıtlı mali kaynak ve yatırım potansiyeline sahip ülkemizin ekonomisinde de ciddi sıkıntılara yol açacaktır. İzmir gibi depremlerin yıkıcı etkisine maruz kalacağı bilinen kentsel alanlarda, depremlerin etkisi en iyi şekilde “Deprem Tehlike ve Hasar Senaryoları” ile tanımlanabilir. Bu tür senaryolardaki ilk aşama deprem tehlikesinin mikrobölgeleme haritaları ile belirlenmesidir. Yaşam kayıpları, yapıların, sistemlerin ve sosyo-ekonomik düzenin zarar görmesi ve hasar istatistikleri ise ikinci aşamayı teşkil eder.
Geçmişte İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Boğaziçi Üniversitesi arasında imzalanmış bulunan protokol kapsamında İZMİR DEPREM SENARYOSU VE DEPREM MASTER PLANI İzmir Eski Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Dr. Burhan Özfatura’ya, Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ahmet Priştina zamanında yapılmıştı… Bu DEPREM MASTER PLANI ne durumdadır… Gereği yapıldı mı yapılıyor mu?..
Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Alim Murathan, 2020 yılında İzmir için kritik bir uyarıda bulundu. Murathan, ‘İzmir’de 7,0 büyüklüğünde deprem üretebilecek 13 fay hattımız var’ demişti…
İstanbul depreminin ardından önemli açıklamalarda bulunarak, İstanbul’da bir fay hattı varken, İzmir’de 13 ayrı fay hattının olduğuna dikkat çekmişti o yıllarda. Özellikle kıyı bölgelerinin risk altında olduğunu, söz konusu 13 fayın önemli bir kısmının kent yerleşiminden geçtiğini ondan öğrenmiştik….
Uzmanların açıklamalardan biliyoruz ki İstanbul’da 7,0 deprem üretme potansiyeli olan şimdi tek bir fay hattı var; Kuzey Anadolu Fay Hattı… İzmir’de 7,0 büyüklüğünde deprem üretebilecek 13 fay hattımız varmış. Bunlar güncel, aktif, diri fay denilen deprem üreten faylarmış.
İzmir aslında tektonik bir kent yani bir fay kenti. İzmir’de 13 fayın önemli bir kesimi kent yerleşiminin içinden geçiyor deniliyor deprem uzmanlar ve Jeoloji Mühendisleri tarafından…
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (DAUM) Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, bu sabah saat 03.29’da, İzmir’in Buca ilçesinde, yerin 14.4 kilometre derinliğinde meydana gelen 4.9 büyüklüğündeki depremin ne anlama geldiğini şu şekilde anlatıyor;
“Yunanistan’ın Sisam Adası açıklarında, 30 Ekim 2020’de yaşanan ve İzmir’in Seferihisar ilçesine 23 km uzaklıktaki 6.9 büyüklüğündeki deprem, 119 canımızı kaybetmemize ve 1053 kişinin ise yaralanmasına neden olmuştu.
Bu depremden 2 yıl sonra bu sabah saat: 03.29’da, 4.9 büyüklüğündeki depremle İzmirliler güne uyandı. Depremin merkez üssü İzmir’in Buca ilçesiydi.
“Bu sabah meydana gelen Buca merkezli deprem, 4.9 büyüklüğündeydi. Bu deprem oluş yeri itibariyle Türkiye Diri Fay Haritası’nda çizilmiş bir fay değil. Bu depremi üreten fay şu ana kadar yaptığımız çalışmalara göre Buca Fayı olarak değerlendirilebilir.
Buca Fayı, Buca göletten başlayıp Gaziemir’e doğru uzanan ve Buca güneyinden geçen doğu-batı uzantılı bir fay. Batıda da Tuzla fayına bağlanıyor. Yani Tuzla fayının en kuzeydoğudaki son parçası gibi düşünebiliriz.
Bu fay 5 kilometre uzunluğunda bir fay, üretebileceği deprem de 5 civarında olur bu tür fayların. Yani yıkıcı deprem sınırında deprem üretme potansiyeli olan bir fay. Bu yaşanan 4.9’luk ana şoktan sonra tabii ki artçı şoklar başladı. Onlar devam ediyor. Şu an 2.5-3 büyüklüğünde depremler oluyor. 50 civarında deprem oldu.
Özellikle 30 Ekim 2020 Sisam Depremi’nden sonra tabii ki gerilim, stres başka fay hatlarına aktarılmış durumda. Yine geçenlerde olan Kuşadası Körfezi’ndeki deprem de Sisam depreminin ardından tetiklenen faylarda olan depremler.
Gümüldür fayı, Efes fayı, Denizli’de olan depremler de bu etkiyle deprem üretiyor. Buca fayı bunlardan bağımsız bir fay hattı.”
Ben tüm bu uzaman görüşleri ışığında şunu düşünmekteyim; İzmir deprem master raporunun yani 1999’da ve 2020 de hazırlanan raporların, şu anda revize edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Günün koşullarına uyarlanması gerektiğini ve bu raporun üzerine bir afet planlaması yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Anadolu toprakları üzerinde çok sayıda medeniyetin deprem yüzünden büyük hasar aldığı hatta tuk olduğu örneklerle doludur… Genç Türk Cumhuriyeti, 1939 Erzincan2da bu toprakların gördüğü en büyük depremlerden birini yaşadığından bu yana depremlerde nerdeyse yüz bin can kaybettik, yıkılan, dağılan hayatlar ve büyük maddi kayıplar yaşadık.
Görünen o ki: Gelinen noktada hala büyük depremlere gebeyiz ve zarar azaltma/ depreme hazırlama konusunda istenen ve beklenen seviyenin çok altındayız…
İşte gördük, yaşadık bu sabah kendini, varlığını hatırlatan ‘DEPREM’ sabaha karşı saat 03.29’da İzmir/Buca ilçesi merkezli 4,9 büyüklüğündeki depremle gözlerimizi açtık. Rabbime şükür bir can ve önemli bir mal kaybını yaşanmadığını haberler ve internet üzerinden öğrendik.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Buca ilçesinde meydana gelen 4,9 büyüklüğündeki deprem sonrası saat 04.30’a kadar en büyüğü 2,4 olmak üzere 13 artçı sarsıntı meydana geldiğini AFAD ilgilileri duyurdu. Saat 03.29’da meydana gelen 4,9 büyüklüğündeki deprem sonrası 04.30’a kadar en büyüğü 2,4 olmak üzere 13 artçı sarsıntı meydana geldiğini bilgisi verilerek, vatandaşların paniğe kapılmamaları çağrısında bulunuldu…
İzmir/Buca’da merkez üssü Buca olan ve çevre illerde de hissedilen deprem nedeniyle bölgedeki tüm, vatandaşlarımıza, komşularıma, dostlara, arkadaşlara, hısım ve akrabalara geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, herhangi olumsuz bir haberin olmamasını temenni ediyorum. Geçmiş olsun Türkiye’m, geçmiş olsun İzmir, geçmiş olsun Buca…
Hayırlı, nurlu Cumalar dostlarım…
Ölüm bir nefes kadar yakın, uzakta değil. Verdiğin her nefesten daha yakın. Belki yarın, belki yarından da yakın. Soğuk ateşinde dürülür yıldızların… Dayandığın dağların, tutunduğun dalların, sana dair kıldığın her ne varsa silinirken hiçliğe, ölüm bir nefes kadar yakın, uzakta değil.
Hani bir söz vardır “Hayat bir ezan ile bir sela arası“. Acaba ne zaman ne şekilde öleceğiz bilinmez…
Rabbim ömrün de ölümün de hayırlısını versin…
Ama hayatta o kadar çok sorunlar var ki. Hâlbuki bir uzlaşma yolu varken insanlar neden hayatı olumsuz yönde etkiler. Kimileri öylesine kalp kırıyor kimileri ise Allaha sığınıyor. Ama bazılarının gerçekten anlayamadığı bir şey var “Allah yaptıklarınızdan haberdardır”. Kim bir zulüm etmiş ise elbet cezasını çekecektir. Sanılmasın ki bu dünyada çekmedi diye Rabbim unuttu. Rabbim ahiret gününde kim ne zulüm etmiş ise cezasını elbet verir…
Herkesin dilinde aynı söz “Yalan dünya”. Madem bunun bilincinde iseniz kalp kırmayın. Unutmayın ölüm var. Belki sizin kırdığınız o gönlü almak için vaktiniz yetmez. Belki de kırdığınız gönlün vakti yetmez. Önyargılı davranmayın. İnsanları kırmayın. Üç günlük dünyada gönül yıkma kalp kırmayın…
Güzel konuşun kıymet bilin inanın insanın sadece yaptığı iyiliği unutulmaz. Belki siz bilmezsiniz ama iyiliğinizin dokunduğu kimse asla unutmaz iyiliği. İnsanlar hata yapabilir. Sanki hangimiz mükemmel?.. İnsanları hataları ile hor görmeyin. Aksine hata ancak güzel dille düzeltilir. Hayata bakış açınız daima güzel olsun. Çünkü güzel bakan güzel düşünür.
Allah güzel bakıp güzel görmeyi hayatı en güzel şekilde yaşamayı nasip etsin…
Denk gelişleriniz doğru zamana, rast gelişleriniz iyi ve güzel insanlara olsun… Ayağınız taş, yüreğiniz yorgunluk görmesin ömrünüzce. Gününüz aydın, eviniz bereketli, her şeyin gönlünüzce olduğu hafta sonunuz mutlu ve sağlıklı olsun…
Allah’ın rahmeti ve bereketi Mübarek Cuma gününün hayrı üzerine olsun. Ettiğiniz her dua derdinize deva, sağlığınıza şifa, gözünüze nur, gönlünüze huzur, ailenize ve sevdiklerinize huzur getirsin. Nefret olan yere sevgi, ümitsizlik olan yere ümit, üzüntü olan yere sevinçler dolsun taşsın inşallah. Kalpler imanla, gönüller huzurla dolsun. Saadetler hepimizin olsun. Ne kurulan bağlar bozulsun ne de dostlar unutulsun. Sevgi ve muhabbetlerimi iletiyorum gönlümden gönlünüze değerli dostlarım…
Kalbiniz duayla, gönlünüz huzurla, yüreğiniz sevgiyle dolsun… Hoş kalın hoşça kalın ama her dem sevgiyle dostça kalın… Bir gün bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#