ABD ve İran ilişkilerine yöneticileri açısından bakmak gerekir. Çünkü yöneticilerin baktığı objektiften halk bakmaz. Her zaman da yöneticilerin menfaatine olan bakış açısı geçerlidir.
Devletler arasında olayları çıkaranın yöneticiler olduğunu halk bilir.
Dünyanın bekçiliğine soyunan ABD yönetimi bakış şeklini tüm devletlere kabul ettirmeye çalışıyor. ABD düşmanlarını yenilgiye uğrattıktan sonra da onları uluslar topluluğuna geri getirmeye uğraşır. Böylece serbest piyasa ekonomisini dayatmayı sürdürür ve sömürmeye devam eder.
Küresel ekonominin, güçlü olan kazanır, mantığı karşısında İran’ın hiçbir şansı yoktur. Buna karşılık, halkının önünde, ABD’ye ölüm denir. Fakat İran yöneticileri, arka plânda ABD ile anlaşırlar.
İran, “Arap baharını” dünyayı etkileyecek olan, İslami yas ilan etti. Bu durumu İran’da İslami bir uyanışın başlaması olarak nitelendirdiler. Halbuki Vestfalya sistemini kabul görmüş bir devlet olan İran, Humeyni devriminden sonra radikal İslam’ın savunucusu durumuna dönüştü.
Böylece Ortadoğu alt üst oldu. Zaten İran’ın geleneğinde imparatorluk vardı. Pers imparatorluğu uzun seneler çevreye korku dolu anlar yaşatmıştı. Ayrıca muazzam medeniyetleriyle devletleri etkilemişti.
Humeyni, “Dini mücadeleyi” kolaylık sağlayan bir silah olarak tasavvur ediyordu.
Bunun üzerine, uluslararası ilişkiler, ulusal çıkar ilkelerine göre değil, “Ruhani temellere” Dayanmalıydı. Tüm ülkelere İslami yönetim gelmeliydi. Onun için İran İslami örgütleri destekledi. Bu tür desteği ABD görmezden geldi. Çünkü İran, enerjisini dışa karşı harcayacak ve eline hiçbir şey geçmeyecekti.
Mısır’da uç veren “Müslüman kardeşler” örgütü Suriye’ye kaçmak zorunda kaldı. Ülkesinde halkına düşüncesini kabul ettiremeyen Müslüman kardeşler, terör örgütü olarak Suriye’de de tutunamadı. Ayrıca Filistin örgütlerini destekledi.
İslam, suni ve şiya diye mezheplere ayrıldıktan sonra İran veya diğer ülkelerin yapacağı çok bir şey kalmadı. Bu ayrımı düzelteceği yerde İran şii tarafı tutan ve savunan ülke oldu.
İran, Batı ile ters düştü. ABD dünya düzenine ters düşen İran’ı ikaz ediyordu.
İran ile ABD nükleer silahlanmada karşı karşıya geldiği gözleniyor. Teknik olarak çözüm için görüşler ortaya atılsa da BM güvenlik konseyinin nükleer zenginleştirme programını askıya al çağrısı yapmıştır. Nükleer silahlanma dünya devletlerinin sonunun hazırlanması demektir.
ABD’nin ve BM’nin baskısını İran dinlememektedir. Nükleer silah olan ülkelere baskı yapılmazken, İran’a yapılanların kabul görmesi doğru değildir.
İran, nükleer silahlanmaya yaptığı yatırımı geri çekmezse çeşitli yaptırımlarla karşılaşacaktı. Bu konuya bağlı olarak, Ortadoğu’da barış konusu son yıllarda, İran’daki nükleer silahlar gibi son derece teknik bir meseleye odaklandı.
Ortadoğu’da çözümsüz görünen, başka krizlerin sebat sayesinde yeni bir boyut kazandığı dönemlerin bilinmesi gerekir.
“Bazı insanlar, Amerika’nın yüzünü süsleyip püsleyerek çirkinliği, şiddeti ve terörü bu şekilde ve İran halkına Amerikan yönetimini sevecen ve insancıl gibi göstermeye çalışıyorlar. Böylesine çirkin ve suçlu yüzü İran halkının önünde makyajla nasıl değiştirebilirsiniz?… İran kabul ettiği şeyi ihlal etmeyecek. Ama Amerikalılar İslam devriminin düşmanı olduğunda İran İslam cumhuriyetinin de düşmanıdırlar.”
İran yönetimi, bu açıklamayı yapmaktadır.