“Her sabah penceremi açıyorum
yokluğunun en ayaz haline….” demiş şair.
Hem kendisi, hem yüreği güzel ve zevkli bir kadının (Hatice Gönül Haznedar) penceresinden ÇOK GÜZEL BİR FATSA manzarası… GÜLÜMSEYEN PENCERELER
HATİCE GÖNÜL HAZNEDAR EVİ’nin penceresi…. Fatsa…

Pencereleri dikdörtgen yada kare biliriz genellikle ama öncesinde HÜL PENCERE formu vardır.
Yuvarlak formlu bu pencereler genellikle fotokopi katedral veya kiliselerde uygulanırdı.
Çoğu zamanda vitrayla süslenmişlerdir.
En çok sevdiğim seyretmelere kanamadığım pencere türü ise gem bitraylı hem kubbeli pencerelerdir.
Günışığını renkli camlarla düzüp renkli. gölgeleri kurşunla lehimlenmiş olarak farklı ebru rayihasında yansıtan bu pencerelerden bir de sabahı ezanı yankılanırsa….
Vitrayda ki bütün renkler yüreğinize taşınırken ruhunuzda ebru tabloları kamaşır…
İran, Roma, Floransada en güzellerine rastladığımız bu pencerelerin yarattığı rüya bir yana, babaannemin üst kat penceresi benim hiçin sadece yukarı itilip, üçgen metal mandalla tutturulan sekiz gözlü ahşap pencere değildir ki, annemin odada olmadığı anlarda, küçük kardeşim Şener’i kaptığım gibi pencereden sarkıtıp kuzenlerime “bakın benim ne güzel bir kardeşim var…” diyerek, onu pencerenin kenarına oturtup onlarla oradan oyun oynadığım bir sahnedir.
Mevsimi geldiğinde kolunu uzatıp üzüm topladığım yada bazen annemin, çoğu kez yengelerimin yukarı ittikleri ama mandalını kilitlemeden boyunlarına yükledikleri, pencereden başlarını uzatıp hepimizi eve çağırdıkları, hem kızgın ama aslında anaç ses tonuyla hayatlarının kısada olsa hergün aynısını tekrarladıkları repliğin sahnesidir…
Bademcikler yüzünden sık sık hasta olan Ayla’nın dışarı çıkmasına izin vermediklerinde, önüne kurulup, çoğu kez de yarı beline kadar sarkarak oyunlara kumanda ettiği yarı açık sahnedir bu sefer.
Annemin çiçeklerini sularken sıla özlemli gurbet türküleri söylediği, babaannemin köyde mısır, geceler de kuruttuğu, Rabiye halamın kenarlarında asılı bembeyaz bez torba ile çökelek kuruttuğu, Suriye yengemin kırmızı şeker renginde gülsuyu şişelerinin, Sülükgölü muhitinde ki akraba kadınlarının iplere dizip astıkları kırmızı acı biber, kışlık, tohumluk fasulye kurttukları rengarenk şahane localardır. Prensesler, kraliçeler gibi kuruldukları kadim localardır…
Nurlarda uyusunlar hepsi de güzeller güzeli insanlar.
Bilmiyoruz ki dünyaya hangi pencereden bakıyorlar.
Bizler pencerelerden hayatımızın gün ışığını tüketmeye devam, yine bilmeden ne zaman biteceğini.
Mutlu mesut gülerek, özellikle de böylesi güzelliklerle süslü, “gül pencere” değil ama güllü pencerelerden…























