Sahi!
Beni mi merak ediyorsun?
Nerede mi doğdum?
Hangi şehirde yaşıyorum?
Yazdım ama görememişsin!
Sıkıntı yok, yazarım yeniden…
Silinmeden dikkatli okumuş olsaydın;
satır aralarının gölgesine sığınmış,
O öksüz çocuğun hala yaşamış olduğunu görebilirdin.
Özellikle çoğu dram yüklü sözcüklerim
Saklanbaç oynamayı tercih eder.
Tamam, anlatayım bendeki beni sana.
Kapıları kapalı ama gölgeleri görünmeyen
O kerpiç duvarların ardında
Akasya kokularının gölgelerinde
Aylardan Haziran
Dünyanın uğursuz saydığı
On üç sayılı bir günde
Kekik kokulu Anadolu’nun
Bağrında doğmuşum.
Bir bebeğin yumuk gözkapaklarının
Tam üç ezan vakti ana memesine hasret
Kırlangıçların göç çığlıklarına
Eşlik eden ana ninnisiyle
Büyük şehirde gözümü açmışım.
Hani demiş ya bir şairimiz:
” Sana tepeden baktım ey aziz İstanbul…”
Gözlere ömürler katan
Şairlerin gönlüne konuk
Kalemlerine esin olan;
Dünyanın gözbebeği,
O koca şehrin gölgelerinde
Büyümüş çocukluğumla
Erişmiş kadınlığım…
Ve bir depremle kırılan yaşamlar
Yaslı sönen ocakların o viran
Kalabalık şehrinden;
Anılarını
Resimlerini
Her şeyini ardında bırakıp göç yolu tutmuş
Ardındaysa Eylül sızısı
Bir hiçlik bırakmış
Bir kadın düşün…
İşte o kadın benim!
Ve şimdilerde ömür tüketmek istediği
İda’nın kuşkonmaz rengindeki
Kadife yeşili zeytin ağaçlarının
Gölgelerinde ömür tüketen
“Yazı ve şiirlerime esin zenginliği,” dediği
Binbir ırmağın rengiyle değişen
Gözlerinin hayranlıkla içtiği
Kobalt mavisi suların kıyısında
Ege’nin nadide incisi
İda’nın yamaçlarındaki
Edremit körfezinde
Göç yorgunu olarak yaşamaktadır.
Yetti mi, kim olduğum?
Bir soru da benden gelsin mi?
” Gönül göçünün gölgesi var mıdır?”
Emine Pişiren/ Akçay





















