“…Fil olduğundan küçük, bit ise olduğundan büyük çizilir her zaman.”
J. Swiftfiller
İki bölümlük yazımın ilk bölümünde fillerın özgürlüklerinin kısıtlanması, biz insanların onları eğiterek öğrenilmiş çaresizlikle baş başa bıraktığımızı açıklamıştım.
Liseli yıllarımızda psikoloji hocamız aynı “edinilmiş çaresizliği” bilim insanlarının pireler ve barracuda balığı üzerinde denendiğinden bahsetmişti.
Deney şöyledir:
“Boş bir kavanozun içine pireler konur. Kapağı kapatılır. Sürekli zıplayıp duran pireler kavonozdan çıkmaya çalışırlar. Ama her seferinde kavonozun kapağına çarpıp düşerler. Ağrı çekerler.
Birkaç deneme sonrasında pireler o kadar yükseğe sıçramaktan vazgeçerler.
Rahatça kavanoz dibinde dolaşırlar. Ağrı çekmeyen pireler bu duruma alışırlar.
Bir hafta sonra kavanoz kapağını açarlar. Ama pireler hiç kaçmak için zıplamazlar.
Özgürlüklerini özlemezler. Çaresizlik eğitimi başarılıdır.
…
Benzer deney agresif ve saldırgan olan barracuda balığı üzerinde gerçekleştirilmiş.
Deniz akvaryumu cam bir bölmeyle ikiye ayrılmış. Bir bölümde vahşi ve aç barracuda, diğer bölümde ise uskumru balıkları konmuştur.
Aç ve hırçın barracuda balıklara her saldırmak istediğinde burnunu sert cama vurur. Canı yanar. Bu hamlesini defalarca yapar, sonunda pes eder.
Bulunduğu bölümde hırçınca dolaşır, saldırma eylemi yapmaz.
Bir hafta sonra aradaki cam bölme kaldırılır. Barracuda, aynı yere kadar yüzer ve geri dönüş yapar. Uskumrulara saldırmaz. Artık acıyla yeme hayaline edinilmiş çaresizlikle son vermiştir. ”
…
Şimdi gelelim size sözünü etmiş olduğum Ziggy adlı filin dram yüklü hikayesine:
“…1917 yılında fil avcıları, Asya’da iri cüsseli, muhteşem güzellikte yavru bir fil yakalamışlardı.
Çok geçmeden iyi bir ücretle bu fil bir sirke satıldı. Sirk sahibi fili gösterileri için edinilmiş çaresizlikle fili eğitti. Bu eğitim sizin de bildiğiniz gibi yere çakılı küçük bir kazığa tek ayağından bağlanmakla deneylenmişti.
Yavru fil her kaçmak istediğinde ayağı acıyor, geriye gitmek zorunda kalıyordu.
Birkaç yıl sonra, iyi giyinimli bir adam çıkagelir. Yavru fili satın almak istediğini söyler. Küçük kızına güzel bir doğum günü hediyesi için fili sirk sahibinden iyi bir ödemeyle satın alır.
Küçük kızı file Ziggy adını vermiştir. Küçük kız fili çok beğenir, fakat kısa süre sonra anlamışlardır ki, bir filin bakımı zor ve zahmetlidir. Bunu fark edince Fil Ziggy, düşük bir ücretle sirk sahibine geri satılır.
Paranın yüzü tatlıydı. Ziggy yeniden satılığa çıkarılır.
Ziggy’yi satın alan yeni sahibi gezgin bir sirkin sahibiydi. Bu sirk ile oradan oraya giden Ziggy, Charles Becker isimli bir cüceden dans etmeyi ve sigara içmeyi öğrenir. Bir süre turnelere ve eğitimlere devam ederler. Ta ki, 1936 yılına kadar.
1936 yılında Ziggy’nin bakıcısı ve eğitmeni değişmiştir. Ziggy bu yeni bakıcıdan hiç hoşlanmamıştır. Çünkü dayak ve işkencelerinden bıkmıştır. Ve Ziggy, bir yolunu bulup sirkten kaçmayı başarır. Fakat bu özgürlüğü de pek uzun sürmez. Kısa süre sonra Ziggy bir parkta yakalanmıştır.
Ama bu kez hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Çünkü Ziggy kaçarken birini de öldürmüştür. Artık o katil bir fil, diye etiketlenmiştir. Gösterilere çıkartmazlar.
İşe yaramayan fili sirk sahibi çok düşük bir ücretle hayvanat bahçesine satar. Ziggy, artık özgür değildir. Kimse onu alkışlamayacaktır.
…Duygusal fil Ziggy, yeni yerini kabullenir. Ve büyüklüğü ve cüssesiyle ziyaretçilerin ilgisini çekmeye başlamıştır. Günleri ziyaretçilere şov yapmakla geçiyordur.
Ve bir gün, 26 Nisan 1941’de, Ziggy ani bir kararla bakıcısını altına çekti, ve ona darbeler indirmeye başlar.
Uzun dişleriyle bakıcısını yaralamak için çok uğraşmıştır. Fakat bakıcısı darbelerden kurtulmayı başarır.
Hikâyenin bundan sonrası cidden çok acıdır.
Karar verilmiştir. Ziggy idam edileceltir.
Ama, bilinmez bir nedenle filin bakıcısı, Hayvanat Bahçesi yetkililerini Ziggy’yi idam etmemeleri için ikna etmiştir.
Fil idam edilmeyecekti, fakat özgür de bırakılmayacaktır.
Ziggy’yi beton duvarlarla çevrili bir odaya götürdüler, ayaklarından duvara zincirlediler, ve kapıyı üstüne kapattılar. Neredeyse 30 yıl olmuştur ve Ziggy hala o odadadır.
On yıllarca o kasvetli odada tutuldu. Güneş ışığının, yeşilin ve mavinin ne olduğunu çoktan unutmuştu.
Yapabildiği tek hareket kafasını sallamak olmuştu.
1969 Yılında Ziggy hakkında bir makale yazıldı. Bir zamanların görkemli ve uzun dişli filinin şimdi dişleri kırık, bir halde karanlık odada ölmeyi beklediğinin anlatıldığı bu makale, kamu tarafından oldukça ilgi görmüştür.
Hayvanat Bahçesi Ziggy ile ilgili mektuplar almaya başladı. Kısa süre sonra Hayvanat Bahçesi yetkilileri başına şu bilgiyi vermişti:
” Ziggy’yi tekrar dışarı çıkarmak istediklerini fakat yeni yer inşa etmeleri gerekiyordu. Bunun için de 50,000 Dolar’a ihtiyaç vardı.”
Yani halka çıkması için Ziggy’e para gerekliydi.
Bunu üzerine Chicago halkı, özellikle çocuklar, “Ziggy Fonu” için para toplamaya başladılar. Birçok yardım organizasyonu, toplanan paralar ve denizaşırı ülkelerden bile gelen bağışlar sayesinde bu para toplanmıştı.
Ziggy’nin 30 yıllık esaretinin bitmesi için, yeni yerinin yapımı tam 2 yıl sürecek bir çalışma başladı.
28 Ağustos 1971’de Ziggy, binlerce insanın önünde yeni yerine getirildi. Gündüzleri yeni yerinde sergileniyor, geceleri eski odasına zincirleniyordu.
Ziggy karanlık odada dolaşırken, 2.5 metrelik bir boşluğa düşüp dişini kırmıştı. Üstelik de kafasından ağır bir travma almıştı. Tabi ilgisiz ve üstünkörü tedavi edilen mutsuz, yalnız fil Ziggy, artık hareket bile etmiyordu.
27 Ekim 1975’te, 58 yıllık esaretine dinlenmek için odasında son verdi. Yere yatıp yan döndü, ve uykusunda öldü.”
…
Evet, hikayemiz böyle bitti. Ama bizim hikayemiz hala devam ediyor.
Tıpkı Ziggy gibi ne yazık ki, dünyada birçok kişi, bulunduğu konuma alıştığı gibi, çektiği sıkıntıları, acıları, ” kader,” diyerek o çileli yaşamı olduğu gibi kabul eder.
Aynı nedenle asla kendi değerini bilemeyecek ve potansiyeline ulaşamayacaktır.
Biz insanlar doğal hayata çıkamıyoruz.
Niçin?
Evlerimize kendimizi hapsettik. Kovit-19 virüsü bulaşacak kaygısıyla, ölüm korkusuyla özgürlüğümüzden vazgeçtik.
Neden?
Edinilmiş çaresizlik eğitimimizle sonucu göze alamıyoruz.
Büyük bir acıyla dünyasını değiştirmekte olan insanları izliyoruz ev hapsimizde…
Tıpkı kafeslerin dışında Ziggy’i ölümünü izleyen insanlar gibi…
Emine Pişiren / Kocaeli