Yaylaların özlemi, ıssızlığın içimize düşürdüğü sevgi yumağı. Bu sevgi yumağını, neşe kaynağı bilir ve onun doğasına karşı saygımız sonsuzdur.
Çimeninde; zil sesleri, doruğunun dalında susamış kuş cıvıltısı ve o seslerle gönlü ferahlayan Nineler ve torunları.
Nineye şarkı söyleyen kuşlar ve ara nağmeleriyle ineğin zilleri, çayırın yaşantısını renklendiriyordu.
Doruk ağaçları, kır çiçekleri, kuşların dallarla dansı ve ineklerin otlaması, gelin çayırını süsleyemez. Gelin çayırı, doğanın süslediği güzellik abidesidir. Bir müzenin elmas kolyesi gibi.
Tepeden baktığımda sevgin yeniden doluyor içime, sıkıştırıyor yüreğimi. Yüreğim açılıyor ve çimenini, kır çiçeklerini, ahu otunu ve doruğunun iğne yapraklı dallarının güzelliğini depoluyorum.
Soğuk suyuna geçiyorum ve üç yudum su içemiyorum. Yıllar önce doruğun gövdesine yazılmış isimleri okuyorum. Anılarım canlanıyor ve oturduğum yerden kalkmıyorum.
Doruk ağaçlarının gizemli sırrı, obaların odağındaki güzelliksin. Yüreklerde “Kor, ”ruhlara “Sevgisin” Yuvaların neşesi, mutluluğa mühürsün.
Meltemin tatlı bir iniltisi ve kuşların cıvıltısı kulağımda, sarısı, moru ve beyazıyla kır çiçekleri gözümde. Duyularımda suyun pırıltısında kolyesin. Kuşların, ineklerin ve çiçeklerin hep gülecek bizlere. Gülüşündeki inceliği anladık ve unutmayacağız.
Varlığını yüzyıllara borçlusun, bir saatte acımasızca ezilip geçilmene tahammül edemiyoruz.
Doruğun sır gibi güvenceye aldığı, bir “Gül” gibi tek başına da olsan, sen olduğun için inan biz de varız.





















