Kur’an yaratılanla ve yaratanla ilişkilerimizi düzenlemiş… Gölge varlık bu bunu terk et dememiştir. Perde olan yönlerini terk et. Bu gölge varlığa hamd etme, hasretlik onun hakkı değil… Vasıtadır onlar marifettullah bilgisi için denilmiş Kur’anda. Yaradılan yaradandan ötürü sevgiyi hak ediyor. Yaradılan marifetullah bilgisini elde etmemizde bir vasıta, bir malzeme… Yaradılan en azından yaradanı çağrıştırıyor. Yaradana yönel diyor. Gölgenin yaptığı görevi yapıyor ama fazlası da var… Onu vasıta bil… Onu terk etmeyeceksin cennet edeceksin… Görevin var onunla ilgili…İbadet hane edeceksin onu ona karşı görevin var. Terk et derken neyi kastettiğin önemli… Kur’anla örtüş…
Hasret Allahadır, hamd Allahadır ama gölge varlık dediğini Allah boşa yaratmadı… Vasıta et diye yarattı… Gölge derken görevini de terk etme… Gölgeyi terk et asıl varlığa, mutlak varlığa yönel…
Bir kuşun gölgesi kuşun varlığına işaret eder. Bir duman ateşin varlığına işaret eder. Aynadaki görüntü de varlığa işarettir. Gölge varlık mı yoksa yaratılmış varlık mı diyelim. Yaradanla yaradılanın ilişkilerini anlatmak istersek Yaratılmış varlık demeya mecburuz…
Hamd alemlerin rabbine aittir. Yaradılana hamd edilmez. Yaradılandaki,her şeyin sahibi Allahtır…Bu varlık gölgedir gölgeyi sahiplenme, bu abdallıktır de ama O gölge ile imtihan oluyorsun. Sahiplenmeyeceksin ama vasıta edineceksin… O gölge dediğin varlığa hakim olmak ve Allahın dilediği şekilde kullanmak görevi senin görevin… Görevin olan şeyi reddetme… Şu Dünyaya ve şu kainat o gölge değin şey ,sanmaki gölgedir, vasıtadır, onunla imtihan oluyorsun. Malı makamı yani dünyayı ve kainatı vasıta et. Sorumluluğun bu… Gölge o deyip terk etmeye kalkışma… Zaten Allahın gölgesi olmaz… Allah bizden yaratılanı vasıta etmemizi istiyor bizden… Gölge varlık sözü kur’an öğretisiyle örtüşmez…
“Yaratılan gölgedir terk et” diyen, tecelliğahı ilahidir o, sen ona nasıl gölgedir terk ederim onu dersin. Onda esmayı okumak ve dünyanı cennet etme görevin vardı… Görevlerimizi hatırlatmıyor bu varlığa gölge varlık demek eksikliktir…
Cennet de dünya da dershanedir. Eğitici yönü var. Allahı bilmemiz için bu iki dershane… Gölgedir sen kuşla ilgilen deme. Allahtan gayrı her şey gölgeyse… Cenneti,kevseri istemek niye… Cennet de vasıtadır asıl istenen Allahtır ama “gölgedir terk et” dersen eğer vasıta da bilme demekse bu… Kur’an öğretisiyle örtüşmez.
Medine Gül
Sarıldım Medineye büyüdüm
Aşk içtim büyüdüm
Veysel benim pirimdir…
Medine gül
Medine gül
Geldim Medineye
Medine gül
Ey medine
Ay -güneş için gönlüme
Geldim sana Medine
Ay öper her gece
Sende çözülür en karanlık bilmece
Bir bahtiyar şehirsin Medine
Gönle yar şehirsin Medine
İlaç sende Medine
Bu hasret dinsin sende
Geldim sana Medine
Yüz sürdüm toprağına
Ay -güneş için gönlüme
Geldim sana Medine
Cennet -ül Bakide
Nur saçan yıldızlar…
Cennetül Baki bir gök yüzü
Gök yüzü bir kitap burası Medine
Şehirlerin en hası Medine
Ay -güneş için gönlüme
Geldim sana Medine
En maviliğinde göklerin şimdi buluttan o şemsiye…
Bu da ben Veysele ondan kalan bir hediye
Nereye serdi seccadesini söylesin şimdi toprak
Medine güzelsin Medine pak
Ay -güneş için gönlüme
Geldim sana Medine
İlaç sende Medine
Bu hasret diner sende
İşte vuslat saati unutulmuş çoluk çocuk…
Bir Musadır şimdi gönül Tur dağında
Ateş üstüne ateş bir sevinç içini yakan
Uçarak basılır toprağına Medine’nin…
Bir gece vakti basmışım toprağına Medine
Gece mi gündüz mü bu Allah’ım
Bu nurlu gecenin şerbet tadı
Ebedi kalacak gönlümün dudaklarında
Ay -güneş için gönlüme
Geldim sana Medine
Koşuda gönül yeşil türbeye
Gözlerim bir biriyle yarışta
Bir nur yeşil türbe öyle bir an ki
Cennetteyim kevser sanki
Karşımda cenetül baki mezarlığı
Onda Kevserin misafirleri
Onda gönül erleri
Onda güneşin askerleri
Rasul’ün gül kokusu geldi uzaktan
Ta gül asırdan günlerdir
Yandı bir Veysel günlerdir
Bu günler ne gül günlerdir Allah’ım
Gül olur bu ateşte yanan bir veysel olur…
İnandım tek cennette söner bu hasret ateşi
Dünya gözüyle görmek varmış o güneşi
Veysele bir hırka ondan geri kalan
Bahtına küssün geri kalan
Kendini her meleğin kucağına bırak gönlüm
Kızgın kumlara bile seccadesi mi diye bak gönlüm
Her kum taneciğinden onun selamını duy gönlüm
Bu kumların dostluğunun sıcaklığına başını koy gönlüm
Şimdi onu gören yaşlı bir ağaç ara
Geç kalmış benin gibi saçını başını yoluyor bak şu rüzgâra
Dünya gözüyle görmeyen kırsın otuz iki dişini
“Dünya gözüyle görmedi güneşini”
Kırdı otuz iki dişini …
Veysel olan nasıl çeksin bu hasretin fişini
Dünyada bir yer yok ki söndüren bu hasretin ateşini
Mezarıma da bulunsa toprağında bir yer
Toprağı ışık saçan Medine
Gül kokunda uyusa mezarım…
Medine Halime’nin şehridir…
Anne şehirdir nurlu güneşe
Güzel şehirdir Medine
Sütten nehirdir Medine…
Veyselin gül hırkayı kokladığı gibi kokladım Medineyi
Dinse ya bir nebze hasret acısı
Bende belirdi kahreden ayrılık sancısı
Leyla diye çöle düşmeyen Mecnun değil ki
Gülü arar bülbül her seher
Şarkısını güle söyler
Ah develeri halâ önünde mi Veyselin
Hırkası en kıymetli gül
Koklar öper Veysel olan
Güneş onda
Ay onda
Aşk gül onda
Ateş onda
Kül onda
Bir evren kadar Veysel’in gönlü.
Hacer –ül-esvedde kaldı ellerinin çiçekleri
Kabul olsun bütün dilekleri
Medine’sine susuzdur sevginin
Mekke’sine susuzdur sevginin
Gülün ve sevginin susuzu bu gönlüm…
Balı tattı buldu özü bu gönlüm Medinede
Çoban yıldızı bu gönlüm Medine’de
Geç kaldın yaranı açmaya hey Veysel ’im
Bitmemiş bir cümle gibi
Hikayesi önünde Veysel’in
Ateşlerde yanan gönül
Hasretlerde yanan gönül
Bir arı şimdi çiçeğini bulan…
Bir çocuk gibi annesini saran
Aşık gönül Medine’de kanatlı
Kelebek yürek bu baharda mutlu…
Gelme ayrılık vakti ağza sürülür en acı biber
Ay -güneş için gönlüme
Geldim sana Medine
Açmaya yaramı geç kaldım Medine























