Arabistan üç büyük kuyu daha yapmış.
Evet, yanlış duymadınız!
Hani, her yıl hacıların şeytan taşlarken izdihamlara neden olan kuyular var ya…
Hani, tam 1500 yıl hacıların bir türlü öldüremedikleri şeytan kuyusu dörtlenmiş!
İşte fırsatçılık, diye buna denir.
Sen taşı at, kuyunun aşağısındaki Suudiler de o atılan taşları yeniden toplasınlar, poşetleyip 30 $ satışa yeniden hacılara sunsunlar.
Oh ne ala!
İyi para, iyi ve kolay kazanç!
Bazen biri çıkar öyle bir yanıt verir ki, donup kalır insan.
Hazır yanıt veren insanların zekalarını araştırmışlar midir acaba?
Bu sorumun yanıtını düşünürken aklımızın bazen pamuk ipliği gibi incelediği o anlara yol alırım.
Hani akıl hastanesini ziyaret eden bir haber muhabiri soruyor bir hastaya;
” İçeride kaç kişisiniz?” Diye…
” Bizim sayımız belli, asıl dışarıdakiler kaç kişi?”
Söz onlardan açılmışken, güne düşen fıkrayı yazmadan olmaz, değil mi?
Ramazan gününde akıl hastanesinde ilginç bir olay olmuş.
Deliler günde beş vakit namaz kılmaya başlamışlar.
Hastanenin yeni müdürü bu durumu görünce biraz ” eğlenelim” diyerek diğer doktorlarla birlik olup, ” hadi sizi hacı edelim” diyerek delilerle alay etmişler.
Delileri tavaf ettirmek için bahçeye çıkartmışlar.
Bir süre şu deposunun önünde dönüp duran deliler dönmeyi bırakmışlar.
Müdürü ve doktorları taşlamaya başlamışlar.
Güvenlik görevlileri, delileri zor durdurmuş. Sormuşlar:
“Neden taş attınız?”
Verdikleri yanıt karşısında donup kalmışlar:
” Hepimiz hacı olduk. Sıra şeytan taşlamaya gelmişti.”
Böylesi bir yanıt veren akıl hastasının zekasını sorgulamak gerekmez mi?
Ki, asıl her yıl dini araç ederek,
Bir torba içine 30 adet taş koyarak 30-40 $ satarak insanları dolandıran, kandıran,
“3 büyük şeytan taşlama kuyusu” daha inşa edip kazanan Arap dünyasını sorgulamak yerine,
Acaba kim hasta, kim değil, kendimizi sorgulasak ya?
Bunu biraz düşünsek mi?
Emine PİŞİREN/ Kocaeli





















