Efendimiz Bedir savaşı öncesi “Bilgi Toplamak”la bir kaç kişiyi görevlendirdi…
Efendimiz AleyhisSelâm, Hazreti Âli Kerremallâhu veche, Hazreti Zübeyr, Hazreti Sa’d bin Ebi Vakkas, Besbes (r.a.) gibi en güçlülerinden birkaçına buyurdu:
− Şu küçük tepenin yanındaki kuyunun civarında bir araştırma yapın bakalım… Orada bazı bilgiler elde edeceğinizi zannederim…
O esnada Kureyş ordusunun beraberinde Mekke’den getirdiği sucular da kuyudan su çekmekte idiler… Hazreti Âli Kerremallâhu veche ile birlikte giden ashab onları görünce bütün hızlarıyla üstlerine hücum ettiler ve büyük bir kısmını geçirdiler… Suculardan Ucery adındaki birisi ise o hengame sırasında bir fırsatın bulup kaçtı…
Uceyr az bir zaman sonra bir miktar mesafe ötedeki Kureyş karargâhına varmıştı… Heyecan içinde bağıra bağıra aralarına girdi:
− Ey Mekkeli savaşçılar… Ebu Kebşe’nin oğlu ve ashabı bizi kuyudan su çekerken yakaladılar. Hep birden buraya geldiler herhâlde!..
Bu kopan vaveylâ bütün kampa kısa zaman içinde yayılmıştı… Hazırlanan yemeye oturan azgın müşriklerden Hakim bin Hizam, daha lokmasını ağzına atmadan yerinden fırladı ve sefere katılan diğer müşrik ileri gelenleri ile temaslara başladı… Acaba ne şekilde bir hareket tarzı tatbik edilmeliydi…
Hazreti Âli ve yanındakiler ise yakaladıklarıyla birlikte İslâm kampına dönmüştü…
Yakalananlar arasında Haccac oğullarının kölesi Eslem, As bin Said oğullarının kölesi Ariz Ebu Yesar da bulunuyordu… Bir kenara çekilerek, mensup oldukları yere dair sorgularına başlanıldı…
Yakalananlar kendilerine sorulan suallere cevap veriyorlardı:
− Biz Kureyş’in sucularıyız…
− Bizi kendilerine su taşımamız için yanlarında getirdiler!..
− Onlara su götürmek üzere Bedir kuyusu başına gelmiştik!..
− Nasıl hareket etmeyi düşündüklerini bilmiyoruz!..
Ashab onların doğruyu söylediklerinden şüphelenmişti. Bunlar pekâlâ Ebu Süfyan’ın kervanının sucuları da olabilirdi… Öyle ise bunu itiraf ettirip, buna dair de bilgi almalıydılar… Bu düşünceyle ısrarla üzerlerine eğilip, adamları zorlamaya ve dövmeye başladılar… Yakalananlar zoru görünce konuştular:
− Biz Ebu Süfyan’ın kervanındanız. Kervandakiler susuz kalınca; develerle, onlara su götürmek üzere buraya gelmiştik…
− Kervan işte şu tepenin ardındadır!..
Ashab bu sözler üzerine onlara nöbetçi dikerek kendi hâllerinde bıraktılar. Efendimiz AleyhisSelâm ise o sırada yatsı namazını kılmaktaydı, sorgunun yapıldığı yere çok yakın bulunan bir mahalde. Namazını bitirip selâm verdikten sonra, yakalananları sorguya çekenleri yanına çağırıp onlara şöyle buyurdu:
− Esir ettikleriniz size doğruyu söyledi; siz de onları dövmeye başladınız… Sonra onlar yedikleri dayaktan dolayı yalan söyleyince de, onları serbest bıraktınız!.. Bunlar evvela doğruyu konuştular… Bunlar Mekke’den gelen müşriklerin sucularıdır…
Ebu Cehil büyük bir cahillik yapmıştı. Amacı Mekke liderliği idi… Yani Müşrikler arasında makam kavgası Bedir harbinin sebebidir. Bu parçalanmışlık hali Müslümanların ilerlemesini sağlamıştır.
Ebu Süfyan, Mekkelilerin Bedir’e gitmek üzere yola devam ettiğini öğrendiği zaman epeyce üzülmüştü… Düşünceli hâlde yanındakilere fikirlerini açıkladı:
− Yazık oldu bizimkilere!.. Ebu Cehil kavmimizin başını yakıyor!.. Bedir’de Müslümanlarla savaşıp aklı sıra zafer kazanacak da Mekke’ye baş olacak!.. Haddini aşmak daima uğursuzluk getirir… Eğer Muhammed ve ashabı ile karşılaşırsa, hiç şüphesiz ki sonu iyi olmaz!..
Düşmanı parçalamak… Zafer getirmiş tarih boyu. “BÖL parçala yut…” Osmanlıyı Arap-Türk diye böldüler ve yıktılar… Şimdi de ümmeti Sünni-şia diye böldüler. İran şia… Araplar sünniliği temsil ediyor. yani Arapları dün Türklere karşı kullandılar, bu gün ise İrana karşı kullanıyorlar… İranın yarısı ise Türk…























