Bu günlerde ben de anket yapıyorum. Önüme gelen eşe-dosta piyangodan size hatırı sayılır milyon lira çıkra ne yaparsınız? Diye soruyorum.
Büyük çoğunluğu hayalini kurduğu, eksikliğini hissettiği veya başkalarına yutkunarak gıpta ile baktığı şeylerin peşine düşüyor. Hiç tereddüt etmeden…
Öyle ya, insan piyangoya parayı niye yatırır?
Hayalini kurduğu şeyin peşinden koşmak için tabi ki…
Ve peşinden hemen ikinci sorumu soruyorum,
Peki, ya piyangodan belediye başkanlığı çıksa ne yaparsın?
Eski başkanın makam odasını dürme düz eder, sonra keyfime göre döşetirim. Diyorlar çoğu…
Vakt-i zamanında Freud bu duruma “bastırılmış egoların dışa vurumu” demiş bu tür davranışlar için. Malum Freud meşhur, dünyaca nam salmış bilgindir. Kâfir ehli olsa da, dediklerine itibar etmek zorundayız…
Hani laf aramızda… Bana da çıksa, ben de aynısını yapardım. Lakin beyaz çabuk kirleniyor. Ben türkuazı tercih ederdim.
***************
Genelde yeni gelen belediye başkanları, eski belediye başkalarının (yıkıp ortadan kaldırabileceği) “eserlerini” dümdüz etmek için fırsat kollarlar.
Eğer ortadan kaldıramıyorlarsa onunkinden daha büyüğünü yapmanın sevdasına düşerler.
Duydum ki, Ünye Belediyesi kıyıdan iki yüz metre açığa dubalı fıskiye yaptırmak için geçen ayın sonunda ihale açmış. Sonucun ne olduğunu bilmiyorum. Ama eminim ki ihale şartlarından birisi de, Ahmet Arpacıoğlu’nun Cumhuriyet Meydanı’na yaptırmış olduğu fıskiyenin suyundan iki karış daha yukarı fırlatmasıdır.
Fırlatmalıdır da… Çağdaş düşünce de bunu gerektirir… Teknoloji ilerlediği gibi, her gelen belediye başkanı eskisinden daha çağdaş ve akıllıdır da onun için.
Ama yakışır doğrusu…
Hele suları allı, morlu renklerle donattık mı? Değme gitsin… Memleket bir kat daha güzelleşir. Dünyaya nam salar.
Lakin…
Bir sorun var. Yaz sıcağının hacet kokularını ne yapacağız? Kanalizasyonlara kâğıt mı yoksa naylon poşet mi tıkasak acep?
Bizimkisi de sorumu yani… Fen işleri akıllıdır, mutlaka en doğrusunu yaparlar.
***************
Bundan üç-beş gün önce gazeteci arkadaşım, Ünye Köylü Pazarı yıkılmış onun haberini yapmaya gidiyorum dedi.
Yıkarlar tabii,
Köylü isen köylülüğünü bil!
Ya da şehre KİMLİK, KÖKEN, KİŞİLİK BUNALIMI YAŞAYAN, inmişsen gözünü açacaksın.
Bak, eski pazaryerini şehirli uyanıklar ne yaptılar?
Önce Rus Pazarı diye bir yere tünediler. Sonra yavaş- yavaş köylü kardeşlerimi bir köşeye itelediler. Daha sonra da rant kumpanyaları, nemalanmalar başladı.
O zamanlar köylü kardeşlerim siz ne yaptınız?
Köyden getirdiğiniz ürünlerinin arasına iki dükkân öteden aldığınız sera ürünlerini sokuşturdunuz.
Bir gün baktınız ki rantiyeciler kumpanyası sizi sokak arasına itelemişler. Halinize şükredin yine… Sokak arası da olsa sizi bu güne kadar idare ettiler.
Günümüzde köylü pazarı ne anlama geliyor?
Peştamallı kadınların sera ürünü satmaları olmadığı malum… İsterseniz günümüzde Köylü Pazarının ne anlama geldiğini gelecek hafta inceleyelim.
Ve ben de bu arada, bu konu ile ilgili birkaç kitap karıştırayım.
Öyle ya,
Ben siyasetçi değilim ki… Vara da atayım… Yoğa da…
Yakup HALICI yakuphalici@gmail.com
Powered by EGEWORK