Her toplumda siyasal kültür, toplumların değişme sürecine göre farklı tepkiler göstermiştir. Siyasal kültürü incelerken yapılması gereken en önemli unsur siyasal mekanizmanın ötesine bakmak, o siyasal yapıyı oluşturan ve kişilerin tercihlerine yön veren inançları, kanaatleri bilmektir. Yalnız, şu unutulmamalıdır ki siyasal yapı da siyasal kültür kadar önemli bir olgudur ve her zaman birbirini etkileyen bu ilişkinin daha iyi anlaşılabilmesi için siyasal kültürün iyi analiz edilmesi gerekmektedir.
Toplumun kültür yapısı, o toplumun sosyo-ekonomik yapısının bir yansıması olduğuna göre, onu ayrı ve bağımsız bir bütün olarak ele almak olanaksızdır. Yine aynı şekilde, toplumdaki kişilerin tutum ve davranışlarını olaylara karşı tavır alışlarını etkileyen, toplumu bir arada tutup, bir bütün olarak kaynaştıran ve toplumun değerlerini ve normlarını içeren kültür yapısından toplumu ayırarak tek başına ele almak mümkün değildir.
Kültürün toplum ile etkileşim süreci birbirleriyle ilişkili ve birbirlerine dayanan unsurlarla çok karmaşık bir bütünü meydana getirmiştir. Bu karmaşık bütün içerisinde hiç bir örf, adet, yasa, davranış ve kurum tek başına diğerlerinden soyutlanmış olarak bulunamaz. Ekonomik koşullar, aile düzeni, dinsel telkinler, siyasal hedefler hep birbiri içine geçmiş unsurlardır.
Halkın siyasal sürece katılma yoğunluğu; rasyonel idare edilme, laik siyaset ve kamu yönetiminde eşitlik gibi ön koşulları içermektedir.
Böyle bir toplumda kişilerin sahip oldukları roller ve davranışlar, yalnızca statik, kendi kendine yeten bir toplumdaki kişilerin rol ve davranışlarından farklı olmakla kalmayacak, kişiler arasındaki bağların şekilleri ve nitelikleri de değişik olacaktır.
Toplumun sosyo-ekonomik koşulları o toplumdaki davranışları, rolleri, siyasal yapıyı ve kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen adetleri ve kuralları etkilemektedir. Bu nedenle bir toplumda değerler bireyci ve başarıya yönelik iseler, o toplum farklılaşmış ve sanayileşmiş bir yapıya sahip demektir. Sorunların kaderci bir yaklaşımla çözüldüğü kültüre sahip bir toplum ise büyük bir olasılıkla kendini feodal üretim ilişkilerinden henüz kurtaramamış bir toplumdur. Böyle bir toplumda yaygın olan geleneksel değerler, o toplumdaki kişilerin rollerine ve kişiliklerine etkide bulunacak ve böylece kişinin davranışlarının temelinde yatan o toplumun değer sistemi olacaktır. Toplumdaki ekonomik gelişmeyle birlikte toplumun kültüründe ve değer sisteminde de bir değişim olacak ve benimsenen yeni değerler toplumda yeni kurumlar oluşturacak, kişi davranışlarını çok değişik biçimlerde etkileyeceklerdir. Böylece bir zamanlar topluma yön vermiş egemen değerler, gelişimle gerçekleşen yeni değerlerle çatışacaktır. Bu, toplumdaki egemen değerlere ait olmayan yeni değerlerin gelişmesi ve yeni bir değer sistemine yöneliş, toplumu yeniliklere açan başlıca etkendir.
Sosyo-ekonomik koşulların, değerler ve zihinsel yapı üzerinde ne ölçüde etkili oldukları ortadadır. Bu, çevrenin zihinsel yapı ve kültür üzerinde oynadığı etkin rol, tek yönlü değildir. Toplum içerisinde sosyalize olan kişi, edinmiş olduğu kişilik ve yönelimleri gene toplum içerisinde kullanacak ve toplumun kendisine verdiği yeteneklerle yine toplumu etkileyecektir. Kişinin değerlerindeki ve davranışlarındaki değişimi sağlayan sosyo-ekonomik gelişmeler,yaşamak ve süreli olmak için gerek duydukları desteği, yarattıkları yeni kişilik ve değerlerde bulacaklar ve yeni gelişmeler oluşana kadar bu böyle devam edecektir.