Zekât; lügat manası olarak temizlik, bereket, çoğalma, güzel övgü manalarını taşır. Dini ıstılahta ise; “Bir malın belli bir miktarını, belli bir zaman sonra hak sahibi olan bir kısım Müslümanlara Yüce Allah’ın rızası için vermek tasadduk etmektir. Zekât, kulların kulluk görevindeki sadakatlerine de delalet eder. Bundan dolayıdır ki, zekâta “sadaka”da denmiştir.
İslâmın beş şartından birisi de zekât vermektir. Hicretin ikinci yılında oruçtan önce farz olmuştur. Mal ile yapılan ibadettir. Zekât, dini ölçülere göre zengin olan Müslümanların seneden seneye malının ve parasının kırkta birini fakir olan Müslümanlara vermesidir. Zekât, Kur’an-ı Kerim’de namaz ile birlikte otuz yedi yerde zikredilmiştir.
Zekâtın üzerinde bu kadar çok durulması onun dinimizde büyük önem taşıdığını göstermektedir. Zekât, kalbi cimrilik hastalığından, malı fakirin hakkından temizleyen, zenginlerde şefkat ve merhamet duygularını geliştiren bir ibadettir. Zekât sayesinde fakirlerin kalbindeki haset ve kıskançlık ortadan kalkar. Kendilerine yardım eden zenginlere karşı sevgi ve saygı meydana gelerek toplumda birlik, kardeşlik kuvvetlenmiş olur. İslâm Dini, toplumun dertlerini tedavi eden, ihtiyaçlarını karşılayan birçok esaslar getirmiştir.
Allah’ın emri olan zekât, bir sosyal yardımlaşma sistemidir. Zekât malın büyümesini ve bereketlenmesini sağlar. Zekâtı verilen serveti, yok olmaktan, kötü insanların zararından Allah korur. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Mallarınızı zekât ile koruyunuz.” Zekât, Müslümanlıkta samimi olup olmadığımızın da bir ölçüsüdür.
Zekâtını veren; Allah’a kullukta samimi olduğunu göstermiş, kendisine bu zenginliği veren Rabbine karşı teşekkür vazifesini yerine getirmiş olur. Zekâtını veren zengin, fakirlere yardım eden, yoksulların yüzünü güldüren sevimli ve faydalı insandır. Zekât mali bir ibadettir. Ayet-i kerimenin işaret buyurduğu gibi malı temizleyen bir ibadettir. Kim bu konuda cimrilik yaparsa kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır.
Peygamber Efendimiz (sav) zekâtın farz olduğunu şu hadis-i şerifi ile bizlere bildirmiştir; “İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak”. Efendimiz (sav) buyuruyorlar ki; “Mallarınızı zekâtla koruyunuz, hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz, bela dalgalarını da dua ve yalvarışla karşılayınız” farz bir ibadet olan zekât insana ahretteki faydasının yanında dünya da faydalar sağladığı aşikârdır
Zekât Allah’ın nimetlerine karşı bir şükran borcudur. Zekâtını veren Müslüman şöyle düşünür: “Elde ettiğim bu varlık, bana Yüce Allah’ın ihsanıdır.” Nice insanlar vardır ki, daha güçlü ve daha bilgili oldukları halde bu mal varlığından yoksun bulunuyorlar. Bunun için ikram ve ihsanı sonsuz olan Yüce Allah’ın nimetlerine karşı şükretmek gerekir, işte bu şükür, farz olan zekâtın ödenmesiyle yerine getirilmiş olur.
Zekat Miktarı: koyun ve keçide kırk, sığır ve mandada otuz, devede ise beşte birdir.. Altın için nisâbı 81 gram, gümüş için ise nisâb 561 gramdır. Altın ve gümüş için nisâb sabit ise de (kırkta bir) hayvanlarla ilgili nisâb ve verilecek zekât miktarı sayı arttıkça değişir.
Ana babaya, dedeye, büyükanneye, evlada, toruna, hanıma ve kâfire zekât verilmez. Fakir olmak şartıyla geline, kardeş, hala, amca, dayı, teyze gibi akrabaya, damada, kayınvalideye, kayınpedere, kayınbiradere, üvey çocuğa zekât verilir. Eğer salihseler, yakın akrabaya zekât vermek, daha çok sevap olur.
Hayır kurumlarına zekât verilmez. Müctehid imamların hiçbiri, (Hayır kurumlarına zekât verilir) dememiş ve bu konuda icma hâsıl olmuştur.
Durum böyleyken, çeşitli kurumlar, zekât fonu diye bankaya bir hesap numarası açıyorlar yahut makbuzla para topluyorlar. Bu yolla verilen paralar zekât yerine geçmez. Zekât verilecek kimseyi araştırmak gerekir, zan üzerine zekât verilmez.
Zengine, ana baba, evlat gibi yakına veya Müslüman olmayana zekât vermek sahih değildir. Zekât vermek için salih akraba tercih edilmeli, çünkü zekâtı, salih olan fakir akrabaya vermek daha sevapdır. Hadis-i şerifte, (Fakir akrabası varken, başkalarına verilen zekâtı, Allahü Teâlâ kabul etmez) buyruluyor.





















