Zamanı gelmişti ki, ak düşmüştü saçlarıma. İstemeden istemediğim kadar saçımı gümüşü griye dönüştürmüştü. Sevememiştim akları, akların kırçıl rengini.
Aklar için “zaman ayarlı,” demişlerdi. Böylece zamanı geldiğinde kulağının arkasında da gizli kalmış olan saç teli de dönüşecekti. Bu yönüyle aklar, tüm saçları peşinden sürüklemiş olacaktı. Saçlar gümüşi bir görünüm kazanacak ve gözler o gümüşi parlaklığa bakamayacaktı.
Aklar, saçlarıma nerede rastlamış ve bir daha bırakmamıştı. Bedenim aklanmayı benimsemiş görüntüsü verirken, ruhum niçin kabullenmişçesine hareket ediyordu.
Dikkat ediyorum da bedenimle ruhum birlik olup dirliklerine söz getirmeselerdi. Bunun için başka ellere gitmiş olsalardı, sahile yakın. Bir tekneyle sessiz ve yavaştan kürek çekip hiç kimsenin göz hapsine tutulmadan, koyların birinde kalsalardı.
Zamanı gelen aklanmaya, saklandığım koylarda, gizli tepki koyabilseydim.
Aklar saklı koyda, saçlarıma dadandı ve ruhumun mutluluğuna rağmen, bir sis dalgasıyla gelip başıma üşüştü. Aklar sevimsizdi, gülmüyor ve de güldürmüyordu.
Sisle gelmişse zamanıdır, demişlerdi. Koyların yeşillikleri arasına gizlensem de sisle gelen çaresiz çökmüştü başıma. Akların yüz güldürür yanı yoktu. Saçlarımı sanki gümüşi bir zehirle kapladı. Zehirle kaplı bir başa alışmamıştım, çıkamazdım toplumun önüne. Aklar kesin hâkimdi başıma, sanki beyaz takke giymiştim.
Aklanmayla birlikte, gözlerimde net görme özelliğini kaybetti. Aklar öyle bir zamanı seçmişti ki, köşeyi dönmüş ve son düzlük demişti.
Sis ile çöken akları sahneden silmeye çalışmak, çaresizlikti.
Çaresiz bir sisti başıma çöken, aramadım çaresini. Kökünden kesmeye kıyamadım. Arkadaş sisten kurtuluş olamaz. Koylara tekneyle de gitsen, ak etkili sise yakalanırsın. Telaşlanma ak her şey değildir. Işık ile etkileşimini kes ki tüm ışınlar gözüne yansımasın.
Saçlarından yansıyan ışın olmazsa siyah, kahverengi yansırsa, kahverengi ve sarı yansırsa da sarı saçlı olursun. Bu özellikleri taşıyan boyalarla boyatmalısın. Böylece aklar çöksün, bir süreliğine de olsa aklar kaybolup gitsin. Beden ve ruh ikilin neşe bulsun, güç kazansın.
Başın gümüş desenli, kırçıl kalmasın. Saçların ak olmasın, yoluna düz devam edesin. Saçların döküleni gitti. Geriye kalan için zaman gelmişti. Zaman içinde beyaza büründü. Başının beyazıyla ağrılar da arada görüldü. Bedenin taşınmasında dizlerde zorlanmalar başladı. Ruhun ise direniyordu neşesini kaybetmemeye.
Dönüşümde yanıldım. Fark etmedim kaslarıma yağın birikeceğini. Fark etmedim hareket kabiliyetimin azalacağını. Görünürde aklar başıma düştü. Yalnız içini de istila etti. İstek ve arzularıma ket vurdu. Yürüme ve koşma çünkü kalbine dikkat etmelisin, deniyordu.
Meğer ak saçlı olmak yalnız bir görüntü değil, bedenen çok şeyin habercisiymiş. Bedenin yağlanmasın, aldığın besine dikkat etmelisin. Aklarla birlikte olduğunu ve ölçünün zaman olduğunu unutmamalısın.
Bir ak düştü başıma zamanı gelmişti. Psikolojik olarak, sevinçlerimi bloke etmeye çalıştı. Hayata bakışımı ve aktivitemi dengesizleştirip yüreğime kor düşürdü.
Bir ak saçlı ve sakallı olmak. Akıl tanışılan mı, yoksa gülünen mi, çok da belli değildi.
Hasan TANRIVERDİ